- Zemherinin gaaşılığı bu zemheride dondurur, Eyen buhur da gavurur gari, diye
Moramıdın kahvede o gün pek kimse yoktu. Bir masada kâğıt oynayan gençler vardı. Öbür masada Çürüklerin Hilmi anlatıyor, Bodirilerin Yusuf’la birlikte Acemlerin Kemal dinliyordu. Kahveci Halil İbram ocağın içinde uyuklamaktaydı.
-Kak ordan da bize üç çay al ge Halil İbram, diye seslendi Acemlerin Kemal.
-Bu netemelinin çenesi başka türlü çekilmez, diye devam etti.
-Akıdeş, sizden anlatan yok. Ben de ne edem, siz dinleyo deye bende anladıyon. İsdimeyosanız gonuşmam hey akıdeş, diye konuştu Çürüklerin Hilmi.
Şaka yaptığını o da anlamıştı. Muhabbet Ağustos sıcaklarıydı. Bu yıl Eyen buhur sıcakları yüksek görülmüş, çarşıya, pazara çıkan pek olmamıştı. Hele hele çaya, kahveye gelen zamların ardından kahvelerde, parklarda pek kimse görünmüyordu.
- Zemheri dedin de aklıma geldi. Çok soğuk olurdu o zamanla. Parası olan soba gura, olmayan ocak yakaa öyle ısınırdı. Bizim o yandan Ümmü yenge vaadı bi, diye anlatmaya başladı Acemlerin Kemal. Çayından bir yudum içti. Kaldığı yerden devam etti.
- Bu gadıncık bek safdı. Sobası olmadığından ocak yakaa, hem aş bişiri, hem de ısınırdı. Kimi kimsesi de yokdu. Anam bizi bazı ağşamlaada alır gideedi yanına oturmaya.
Bi gün bizim oğlanlan ikimiz bi ikindin evine gittik bunun. Anam yemek bişirmiş, “Hadi Ümmü yengenize verin gelin” dedi. Biz girdik içeriye, bi bakdık, Ümmü yenge ayaklarını uzatmış ateşe gaaşı, sokulmuş iyice ateşin içine, ayaklarının altına çamur sürmüş oturup duru.
“Hayrola Ümmü yenge, ayaklarına ne oldu, hasta mı oldun” diye sooduk.
“Aan evlatım, ateşten ayaklarım yanıyoo da ben de yanmasın deye çamur sürdüm” dedi. Onda bizim oğlan,
“Üle Ümmü yenge ayaklarına çamur sürceğine, accık minderi çek ileriye, ateşten acık çekilive kenara”, deyesiye gada buncaz accık doğruldu, gımıldadı, minderi ileriye çekdi, kendi de ileriye oturdu. “Üle hey aklınla bin yaşa ülen gökbaşlının cıbarı, boşuna demeyyola canım hinciki gızanla bek akıllı maşallah”.