-Gaç aman deyenlerin böğün beg sovuk, diye girdi geldi Moramıdın Kahveye Camızların Üsen. Burnunun ucuna kadar mosmor kesilmişti.
-Nerden geg gelin Üsenabe, diye sordu Bağrıaçıkların Hilmi.
-Needen olcek, kömür tembih edig geliyim, gış yarıya vaamadan kömür bitti. Yarım ton getiriverin deye endim geldim bazara.
Yan masada oturan Cennetlerin Kemal, seslendi bunlara.
-Gelin bakam buraya mekteb akıdeşleri, bire çay ısmarlayan da ısının accık.
Selam verip oturdular Cennetlerin Kemal’in masasına. Çaylar söylendi. Kahveci Halilibram’ın getirdiği çaydan derin bir yudum alan Camızların Üsen girdi söze.
-Üle akıdeş, eveli bi gar yağar, bi metre, emme bu gada sovuk olmazdı. Bizim çocukluğumuzda Yukarı Bucağın yolları bilen kapanırdı. Soba bilen yokdu, ocağın başında çönee duruyduk. Hinci gar yağmeyyo emme çok sovuk oluyo. Düşünüyom da ozmanla ki sovukla hinci olsa evin içlerinde doncez yalım.
- Doğru dedin akıdeş, diye tasdikledi Cennetlerin Kemal.
- Ayağımızda doğru dürüst babıç bilen yokdu, yamalı çorap, doğru dürüst beslenme bilen yok. Garda yağmurda gosduru yörüydük. Hiç hasda bilen olmazdık. Emme hinciki cıbaala anca hasdaoluyo. Anca benim torunları doktoro alıg gidiyola. Hinci ki cıbaala bek nezik canım.
Bağrıaçıkların Hilmi, gülerek başladı konuşmaya.
-Bi gün hiç unutmam, Kesikbaş çeşmesinin altında top oyneb duruz akıdeşlelen. Hava nasıl ya, bi gar yağıyo, bi yağmur, göz gözü gömeyyo. Bi de fırtına emme adamı alıg gidiyo. Beni galeye geçirdile. Bi ara bakdım ses seda yok. Örüzgerin sesinden gızanların sesi duyulmeyo deyom gari ben. Benim galeye top da gelmeyyo. Bi yeeden ezan sesi geliyor. Accık yörüdüm gittim bi bakdım kimseciklee yok. Ağşam oldu deye bene habe veemeden çekmişle gitmişle. Ben şaş maç edibbarız deye beklemişsim gari. Dondum akıdeş, doğru eve vaadım emme sucuk gibe ıslanmışsım. Babam beni bi dövüveedi, bi dövüveedi, anam zor aldı elinden. Emme yidiğim dayaklan ısınmışsım uyudum galdım hemencik.