Tenhaydı Moramıdın kahvesi o gün. Dört Eylül bayramı olacağını zanneden Abıkların Fehmi, Yukarı Bucak’tan inmiş gelmiş, umduğu törenler olmayınca saydırıyordu baştakilere.
-Ülen benim dedem şehit olmuş Çanakkale’de. Bi çelenk godula, ondan kellim hepsi birden çegdilee gittile. Önceden öyle miydi, davulla, zurnala, efele oynaadı. Ahhh, ah, neede esgi adamla. Akıllı adamla galmadı hepiciği gitti, diye anlatıyordu yanındaki masada oturan Çobanların Kamil’e.
Çobanların Kamil, bir yandan kafasını sallıyor, bir yandan da çayını yudumluyordu. Biraz zaman sonra Ekdilerin Üsen girdi geldi kahveye.
-Ne o, kime sinirlendin gine Fehmi, diye sordu. Anlamıştı Ekdilerin Üsen, Abıkların Fehmi’nin bir şeylere sinirlendiğini. Baştan sona anlatıverdi Abıkların Fehmi.
-Akıdeş, kime ne decen, sen de debban ya. İyilikten bi şey deyon, adam kakıp geçiveriyo. Ondan garışmıcen, zaten garışmaya kakdığın bille “Ülen bu adam deliydi, hepden delirmiş” deyyola, dedi Ekdilerin Üsen.
Sohbet bayramdan başlamış, deliylen, veliylen devam edip gidiyordu.
Kahveci Halil İbram, ocaktan çıktı, yanlarına geldi bunların.
-Üle abe, hinci herkese memlekete ne lazım deye sorsan, kimi fabrika der, kimi top sahası der, kimi hastane, kimi okul der. Bene göre ne lazım biliyomun? Memleketin en önemli ihtiyacı tımarhane abe. Adam geliyo gaveye, göz ucunnan bakıyom, herif sanki gaaşısında biri vaamış gibe gonuşuyo. Kimi kendi kendine gülüyo. Hayat bahalılığı milleti kafayı gaçıddırcek yalım. Geçen gün ne oldu ya, dedi sandalyeyi getirdi, yanlarına oturdu başladı anlatmaya.
“Ağşam olmaya başlamışdı, gaveyi kapadam da eve gidem debbadım. Kısa boylu bi adam girdi geldi gaveye. Asabi suratlı biri. -Çay vaa mı -dedi. Ben de –vaa- abe, dedim.
-Bene bi tavla vee, bi dene de çay vee-, dedi. -Çayı anladıkda tavla ne olcek -dedim.
- Sen garışma benim işime, ne isteyyosam getir bakam- dedi. Aldım gittim masaya godum çayınnan tavlayı. Adam açdı tavlayı, daşları dizdi. Zarları attı, oynadı pulları. Sonra garşıya geçdi, ordan da zarları attı, gine oynadı pulları. Ben öyle bakdım galdım. Adam epey oynadı, bi o yana geçiyo, bi bu yana geçiyo oyneyyo.
Kendi kendine gülüyo, gızıyo gari. En nihayet oyunu bitirdi, çayın parasını veedi. Tam gidik giddeeken soodum.- Üle dayı ben ilk defa senin gibe birini göödüm. Sen hasdamın, manyakmın-, deyesiye gada, bene bi bağırdı. “Sen nerem debban, çayın fiyatını beş lereye çıkaadınız. Hinci ben iki gişi tavla oynusam, yenildiğimi gabul et. İki çay on lere. Böyle olunca beş lereye tavla oyneyom”. Ondan bene galırsa bu memleket önce tımarhane açcen biran önce.