Ekonomik güçleri sayesinde dünyanın geleceğini şekillendirme görevini kendilerinde gören küresel aktörler, gelecekte hem batı dünyasının hem de geleneklerine daha fazla bağlı doğu toplumlarının yıllardır alışılagelmiş birçok davranışını değiştirmek ve farklı bir boyut ortaya koyabilmek için çaba içindeler.
Bu çabalarını haklı bir gerekçeye oturtabilmek için ise artan dünya nüfusu nedeniyle kaynakların ilerleyen dönemde yetmeyeceği, bu durumun da insanlık için büyük kaoslara ve çatışmalara yol açacağı tezini ortaya koymaktadırlar. Hal böyle olunca dünya ekonomisine yön veren egemen güçlerin gerek kendi ülkelerinde gerekse üçüncü dünya ülkelerindeduruma yönelik izledikleri politikalara birçok kesim tarafından mesafeli yaklaşılmakta ve altında bir takım başka teorilerin olabileceği şüphesi ister istemez akıllara gelmektedir.
Hatırlanacağı üzere pandeminin ilk çıktığı zamanlarda dünya nüfusunu azaltmak için bu durumun kasıtlı olarak ortaya çıkarıldığı söylenmişti. Belki günümüzde bile bu iddiayı savunmayı sürdüren çevreler vardır. Sonra aşılar bulundu bu sefer de aşıların insan neslinin çoğalmasını engellemek, insanları kısırlaştırmak için kullanıldıklarını savunan gruplar ortaya çıktı. Sonra depremlerin aslında doğal afet değil bir takım yeraltı nükleer denemeleri olduğunu savunan çevrelerin iddiaları kamuoyunu meşgul etti. Aslında bilimi ve teknolojiyi insanlığın hizmetine sunabilme becerisine sahip olmayıp, insan yaşamı ve sağlığı için yeni buluşlar ortaya koyamayan, sadece başkaları tarafından uzun çalışma ve deneyler sonrası ciddi maddi kaynaklar harcanarak icat edilen yeniliklerin kullanıcısı ve faydalanıcısı durumunda olan grupların ortaya attığı ve bilimsel ispata muhtaç bu tezlerin kamuoyu tarafından dikkate alınarak tartışılması, yazımın başında belirttiğim güvensizlik ve şüpheden dolayı olmaktadır.
Tarih boyunca teknolojinin ve bilimin insanlığa kazandırdığı yeniliklere karşı sürekli temkinli olan ancak bu yeniliklerin birçoğunu kendi yaşamında kullanmaktan geri kalmayan çevreler olmuştur. Bu da aslında şunun bir göstergesidir; insanoğlu yeniliklere açıktır ancak bunları bulan ve insanlığın hizmetine sunan çevrelere karşı güven sorunu yaşamaktadır. Örneğin nükleer enerjinin bulunması ile güçlü bir enerji kaynağı elde edilmiş fakat bu kaynak bir atom bombası için kullanılarak 1945’ de Japonya’da 200 binden fazla insanın ölümüne yol açmıştır. Günlük hayatta sık kullanılan telefon, tablet ve bilgisayarların insan sağlığına verdiği zararlı etkiler devamlı olarak tartışma konusudur. Fosil yakıt ile çalışan motorlu araçların doğaya saldığı zararlı gazların doğaya ve insan sağlığına olan zararlı etkileri yıllardır gündemdedir. Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. Zira insanlık bundan sonraki süreçte de ne teknolojik gelişmeleri kullanmayı bırakacak ne de bu durumun verdiği zararları tartışmaktan geri kalmayacaktır. Çünkü bu çekinceleri tamamen yok edebilmek mümkün değildir.
Ancak dünyadaki kaynakların,kontrolsüzce artan dünya nüfusuna ilerleyen dönemde yetmesinin mümkün görünmediği de ortadadır. Bu nedenle alternatif ve yenilenebilir enerji kaynakları bulma, insan sağlığı ve konforu için yeni teknolojik buluşlar ortaya koyma görevi kendilerini bu konuda yetkili ve sorumlu sayan küresel egemen güçlere, karşı roldeki görev ise bunların buluşlarına temkinli yaklaşıp sürekli bir şüpheci yaklaşımlaonları eleştiren ancak bu yenilikleri kullanmaktan da geri durmayan üçüncü dünya ülkelerinin komplo teorisyenlerine ait olmaya devam edecektir.
Bu günlerin geçmesine az kaldı
Bu islerden kurtulacagimız günler yakındir