[email protected]
Enflasyon, mal ve hizmetlere dair fiyat düzeyinin yükselmesi sebebi ile paranın satın alma gücünde meydana gelen düşüşü ifade eder. Enflasyonun yükselmesi, belirli bir mal veya hizmetin fiyatında meydana gelen artış değil, mal ve hizmetlerin genel fiyat düzeyinin düzenli olarak artması ve buna bağlı olarak da alım gücünde meydana gelen azalmadır.
Türkiye, 90 lı yıllarda çok sıkıntısını çektiği ve uzun süren istikrarlı para ve maliye politikaları sonucunda ülkemiz için kabul edilebilir seviyeye indirilebilen ve uzun zamandır gündemimizi çok meşgul etmeyen yüksek enflasyon sorunu ile ne yazık ki son bir yıldır tekrar karşı karşıya kalmış durumdadır.
Kabaca talep enflasyonu, maliyet enflasyonu ve yapısal enflasyon olarak üç şekilde incelenen enflasyon sorununun ülkemizde son zamanlarda yaşandığı halinin daha ziyade maliyet enflasyonu kaynaklı olduğunu ifade edebiliriz. Gıda başta olmak üzere birçok sektörde üretimin azalması, ithal ürün, hammadde ve yarı mamul girdilerinin oldukça fazla olması hem üretim miktarının azalmasına hem de üretim maliyetlerinin artmasına neden olmaktadır. Kaynaklara erişimde yaşanan zorluklar özellikle pandemi sonrası bir hayli artmış ve Türkiye ile birlikte dünyanın birçok ülkesinde maliyet artışları meydana gelmiş, bu da beraberinde enflasyonu körüklemiştir. Fakat ekonomileri belirli bir büyüklüğe ulaşmış dünya ülkelerinin hemen hepsi bu konuda önlemlerini erken evrede almışlar, bu ülkelerde ortalama %1 - %5 arasında seyreden yıllık enflasyon en fazla %7 - %9 seviyelerine kadar yükselmiştir. Bu oran bile o ülkelerde büyük bir kaygıya yol açmış, ancak iktisat biliminin kuralları çerçevesinde istikrarlı bir şekilde uygulanan politikalar, gerekli düzelmenin gerçekleşeceğine yönelik güvenin oluşmasını sağlamıştır. Yaklaşık bir yıldır savaş halinde olan Rusya ve Ukrayna’da bile enflasyon oranları şu anda %14 - %16 seviyelerindedir. 2022 yılı için OECD ülkeleri içinde Arjantin’deki %92 enflasyondan sonra en yüksek oran maalesef ki %83 ile ülkemizdedir. Üçüncü sıradaki Rusya’da ise enflasyon oranı %14 dür. Dolayısıyla Arjantin ve Türkiye dışındaki ülkelerde çok yüksek enflasyon görülmemektedir.
Ülkemizde yüksek enflasyonun toplumda oluşturduğu tahribatı ifade etmek için önceki yıllarda literatüre giren ‘’Enflasyon Canavarı’’ tabiri, bu durumun yıkıcı etkisini gözler önüne sermek için çok uygun bir tanımlamadır. Çünkü yüksek enflasyon süreci toplumda ciddi hasarlara yol açar. Alım gücünün düşmesi çalışan kesimde güvensizliğe ve endişeye neden olur. Sabit ve düşük maaşla çalışan insanlar, bakmakla yükümlü oldukları ailelerine karşı yetersizlik hissine kapılır. Önceki süreçte satın alabildiği bazı mal ve hizmetleri, artan fiyatlar ve buna bağlı olarak azalan satın alma gücü nedeniyle alamamaya başlayan, ya da daha az miktarda alabilme noktasına gelen veyahut da daha düşük kalitede benzer ürünler almak mecburiyeti ile karşı karşıya kalan bireylerde mutsuzluk oluşur ve geleceğe güvenle bakabilme duygusunda ciddi manada azalma meydana gelir. Hele bir de bu yüksek enflasyon halinin daha uzun süre devam edeceği yönünde toplumda yaygın bir kanaat oluşursa bu durum işin içinden çıkılmasını daha da güçleştirir ve artık o noktada yapısal enflasyondan söz edilebilir. Bu noktaya gelmeden çözüm bulunmalı ve her şeyden önce toplumu enflasyona alıştırmamalı, özellikle devlet çalışanlarında nasıl olsa enflasyon nispetinde maaşlarda artış oluyor, alım gücü kaybımız yok şeklinde yanlış bir düşünce içine girme durumunun oluşmasına müsaade edilmemelidir. Bu durumda enflasyon maaş artışlarını, maaş artışları da enflasyonu tetikler ve yüksek enflasyon kronik hale gelebilir. Zira özel sektör çalışanlarının önemli bir çoğunluğu TÜİK tarafından açıklanan enflasyon verileri oranında gelir artışından maalesef faydalanamamakta, ülkemizde sendikalaşma oranının çok düşük olması nedeniyle işsiz kalma endişesi taşıdıkları için hak arama talepleri kısıtlı kalmaktadır. Burada işverenleri de anlayışla karşılamak, artan maliyetleri finanse etmekte ne kadar zorlandıklarını görmek gerekir. Sonuç olarak yüksek enflasyon dönemleri tüm kesimleri olumsuz etkileyen, kişilerin ve toplumun psikolojisini bozan, güven duygusunun azaldığı ve endişenin arttığı dönemlerdir.
Yüksek enflasyon dönemlerinden başarılı bir şekilde çıkabilmek için iktisat biliminin kurallarına uygun politikalar benimsenmesi gerekir. Türkiye’de 90 lı yıllar boyunca süren yüksek enflasyon ortamı bu şekilde aşılmıştır. Bilinen ve kabul edilen ekonomik kurallar terk edilirse piyasada bir takım gayri nizami kurallar oluşmaya başlar bu da çok tehlikelidir ve yüksek enflasyon ile mücadele gücünü azaltır. Örneğin, tasarruf sahibi kişilerin veya işletmelerin yüksek enflasyona karşı paralarının değerini koruyabilmek için bazı yatırım araçlarını tercih etmeleri son derece doğaldır. İktisat kurallarına göre bu yatırım araçları; borsa, faiz ve altındır. Yabancı ülke paraları yatırım aracı değildir. Fakat ne yazık ki uzun yıllardır bizim ülkemizde Dolar ve Euro yatırım aracı olarak görülmektedir. Bunda bir takım spekülasyon endişeleri veya halkın yeteri kadar bilgi sahibi olmaması sebebiyle borsaya karşı mesafeli duruş ve dini duygular nedeniyle faiz konusunda oluşan bakış açışı etkili olmuş olabilir. Son bir yıldır devam eden yüksek enflasyonist dönemde gerek Dolar ve Euro’nun gerekse altının artış hızının enflasyon oranının altında seyretmesi, kredi faizlerinin oldukça yüksek olmasına rağmen mevduat faiz oranlarının çok düşük olması, hatta Türk Lirası mevduat sahiplerinin tasarruflarının dövize endekslenmesi, buna rağmen yüksek enflasyonun önlenemeyerek artmaya devam etmesi tasarruf sahiplerinin birikimlerinde erimeye yol açmakta, onlar da az önce bahsettiğim gibi başka yatırım alternatifleri bulma arayışına girmektedirler. Son bir yılda çok yüksek oranda artan gayrimenkul ve motorlu araç fiyatları işte bu sebepten meydana gelmiştir. İşletmelerin veya şirketlerin fiyatlarda artış olacağı endişesiyle olması gerekenden daha yüksek miktarlarda ticari mamule yatırım yapmaları ise stokçuluğu tetiklemiştir.
Görülmektedir ki bu kısır döngü yüksek enflasyon ile mücadelede önemli ölçüde engel teşkil etmektedir. Her bireyin, her ailenin veya her işletmenin yüksek enflasyonu duyumsama derecesi farklıdır. TÜİK tarafından açıklanan enflasyon verileri genel anlamda mal ve hizmetleri kapsamakta ve geniş bir ürün sepetinden oluşmaktadır. Oysaki her bireyin, her ailenin kendi tercihleri veya ihtiyaçlarına göre harcama kalemleri farklıdır. Açıklanan enflasyon verileri tüm mal ve hizmetlerdeki fiyat artışlarının ortalamasıdır. Toplumun tüm kesimlerini ilgilendiren gıda, barınma, ısınma, ulaşım ve giyim kategorilerindeki fiyat artışlarının özellikle izlenmesi ve gelirlerde bu oranda artışın olup olmadığının gözlenmesi, halkın hissettiği gerçek enflasyon düzeyinin belirlenmesinde doğru sonuca ulaşılmasını sağlayacaktır. Bu anlamda eğer konut, kira, gıda gibi ana kriterler üzerinden yaşanan spekülasyon dönemi uzun süre devam ederse bu durumun toplumun dar ve sabit gelirli geniş kesimlerinde ve hayata henüz yeni atılacak genç kitle üzerinde yıkıcı etki yapacağı göz ardı edilmemelidir. Adaletli bir sosyal düzenin toplumda hâkim olabilmesi için iktisat biliminin dünyada geçerli temel ilkeleri hayata geçirilerek yüksek enflasyon ortamından süratle çıkılması zorunluluk haline gelmiştir.
Memleketimizin her köşesinde mutlu ve huzurlu insanların yaşadığı, dostluğun, barışın, dayanışmanın, adalet duygusunun ve sevginin hakim olduğu bir Türkiye umuduyla yeni yılınızı kutlar, sağlık ve esenlikler dilerim..