[email protected]
Başlığı okuyunca ‘’Gönül Dağı’’ nın, büyük halk ozanı, bozkırın tezenesi Neşet Ertaş’ın en güzel eserlerinden birinin adı olduğu herhalde hemen anlaşılmıştır.
Haziran ayının son günlerinde İstanbul’da sıcak bir gece. Evimin balkonunda birkaç yudum bir şeyler içerken şehrin sesini dinliyorum. O sırada çok da uzak olmayan bir yerden duyulan Neşet Usta’nın bu ölümsüz türküsü gecenin sakinliğinden beni alıp çok farklı duygu ve düşüncelere götürüyor…
Bu türküyü ilk dinlediğimde üniversite öğrencisiydim. Aileden uzak bir başka şehirde öğrencilik yapanlar çok iyi bilirler. Arkadaşlık her şeydir o ortamda. Hemen her şeyinizi paylaşırsınız, ömür boyu unutamayacağınız anılar birikir. Daha öncesinde lise yılları… Ergenlikle gençlik arasında ilk gençlik dönemi. Samimi, masum, heyecanlı ve neşeli lise yılları ve kopmaz bir bağ ile oluşan kadim dostluklar…
Çekirdek ailemiz; anne, baba ve kardeş sevgisi. Aile olmanın, o ailenin bir ferdi olmanın verdiği güven duygusu, çocukluğumuz…
İnsan gönlü o kadar büyük ki; tüm güzellikleri, tüm sevgileri sınırsızca içine alabilecek kadar geniş.
Sevdalar, aşklar. Evlilikle birlikte hayatı paylaştığınız sevdiğiniz ve artık yetişkin olduğunuzu iyice anladığınız yeni bir dönemin başlangıcı. Sorumluluklar, görevler…
Bu aşamadan sonra sanırım ‘’Gönül Dağı’’nın zirvesine oturan evlat sevgisi benliğimizi kaplıyor. O sevgi ki; kendimizden bir şeyler bulduğumuz, bir şeyler gördüğümüz ve üzerine titrediğimiz, çok sevdiğimiz, özlediğimiz…
Gönül Dağımızın hamurunda aslında insan sevgisi var. Sevgisiz bir dünya ve sevgisiz bir toplum hayal etmenin düşüncesi bile korkutucu.
Büyük Usta’ nın dediği gibi;
‘’Kalpten kalbe bir yol vardır görülmez,
Gönüldengönüle gider yol gizli gizli’’
Sevgiyle kalınız…