ferituz@gmail.com
Ülkemizde iş sağlığı ve güvenliği, 1865 tarihli Dilaver Paşa Nizamnamesi ile başlayan, 1923 İzmir İktisat Kongresi ile işçilerin haklarının korunmasına yönelik kararlar ile ilerleyen ve 2012 yılında kabul edilen 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile gerçek anlamda resmiyet kazanıp evrensel dünya standartları ile uyumlu olarak işçinin sağlığını ve güvenliğini önceleyen bir olgu olarak ortaya konuldu.
İş sağlığı ve güvenliği, kanunun kabul edildiği 2012 den sonra ilk yıllarda birçok işveren tarafından bir angarya ve işletme giderlerini gereksiz yere arttıracak bir masraf kalemi olarak görüldü. Uzunca bir süre çok tehlikeli sınıfa giren işyerleri hariç kanunun uygulanması ertelendi. Sonra sırasıyla tehlikeli sınıfta yer alan işyerleri daha sonra da az tehlikeli sınıfta bulunan işyerleri kapsama dâhil edildi. Nihayet 2025 yılı itibariyle tek çalışanı olan yerler bile yani bir kapıcının bulunduğu apartman yönetimleri dahi iş sağlığı ve güvenliği kapsamına girmek zorunda oldu.
Aslında bu işin yasal olarak zorunlu olmasından, tehlike sınıflarına göre bu zorunluluk yükümlülüklerinden, işçilerin eğitim süreçlerinin sıklığından, yangın, deprem, acil durum tatbikatlarından, periyodik sağlık kontrollerinin düzenli aralıklarla gerçekleştirilmesine kadar sürdürülen çalışmaların yasanın çıkmasının üzerinden oldukça zaman geçmesine rağmen ne yazık ki halen daha bir prosedür olarak görülmeye devam ettiğine şahit oluyoruz.
Hani bazı doktorlar, diyetisyenler söyler; şeker hastalığı teşhisi konulduğunda veya kilo problemleri yaşanmaya başlandığında hastasına bir diyet ve egzersiz programı verir. Bu programın belirli bir süre uygulanması ve şikâyetler gidince tekrar eski yaşama dönülmesi istenmez. Bir yaşam tarzı şeklinde beslenme ve egzersiz uygulamalarını benimsemek gerekliliği vardır. İşte İş Sağlığı ve Güvenliği konusu da tüm şirketler, işletmeler, kamu kurum ve kuruluşları açısından prosedür olmaktan çıkmalı, hem işverenler, hem işveren vekilleri, şirket ve işletme yöneticileri, hem de tüm işçiler açısından olmazsa olmaz olarak kabul görmelidir.
Açıklanan resmi rakamlara göre 2024 yılında ülkemizde yaklaşık 5 bin iş kazası meydana geldi ve bu kazalarda 1.897 işçihayatını kaybetti. Önemli sayıda işçi sakatlandı, uzuv kaybı yaşadı ve engelli hale geldi. Bunun dışında kayıt dışı çalıştırılan işçilerin maruz kaldıkları iş kazaları da hiç de azımsanmayacak sayılarda. Ayrıca çok sayıda işçi de meslek hastalığı riskleri ile karşı karşıya kalmakta. Ülke genelinde iş kazalarını sıfırlayabilmek veya hiçbir işçinin meslek hastalığına yakalanmasını engelleyebilmek elbette ki mümkün değil. Ancak istatistiklere bu şekilde giren ve iş kazalarında günde ortalama 5 işçi kaybı yaşadığımız ülkemizde bu konunun öncelikle işçiler ve tüm çalışanlar tarafından kendi yaşamları ve sağlıkları için yüksek önemde ve değerde görülmesi, işverenlerin de bu konu ile ilgili farkındalıklarını olabildiğince yüksek tutmaları gerektiği unutulmamalıdır.
Yorumlar
Kalan Karakter: