DEĞİŞİMİN HIZINI YAKALAMAK
Rusya ile Ukrayna arasındaki savaşın başlamasından bu yana yaklaşık dört sene geride kaldı. Bu savaşın birinci yılını doldurmaya yakın bir tarihte yine bu köşede yazmıştım; bu savaşın sonlanmaması halindeileride dünyanın daha büyük tehditler ile karşı karşıya kalabileceği riski, artan dünya nüfusu ve kaynaklara erişimdeki adaletsizlikler nedeniyle dünyamızı daha zorlu bir dönemin beklediğini belirtmiştim.
Batı Avrupa ülkeleri, İkinci Dünya Savaşı’ndan çıkardıkları ders sonrası oluşturdukları barış iklimi ve sonrasında kurdukları Avrupa Birliği sayesinde savunma sanayiine para harcamak yerine zaten geçmişlerinde var olan, büyük ölçüde sömürgecilik kökenine dayalı zenginleşme kültürlerini geliştirdiler, sanayi ve teknoloji yatırımlarını oldukça arttırdılar ve böylece büyük refah toplumları kurarak dünya ekonomisine yön vermeye başladılar. Kendileri dışındaki özellikle Ortadoğu coğrafyasındaki ülkelerin iç işlerine doğrudan müdahaleler ile etki ettiler. Bu sayede hem kendi toplumlarına güç mesajı verdiler hem de o ülkelerdeki etkinliklerini sürekli gündemde tutarak gerek iş gücü teminini gerçekleştirme gerekse pazar alanlarını genişletme avantajını sürekli ellerinde tuttular. Elbette bu politikalarında başarılı olmalarında o ülkelerdeki demokrasi dışı yönetimlerin payını da göz ardı edemeyiz.
Ancak günümüze gelindiğinde durumun gerek Batı Avrupa halkları gerekse Ortadoğu ve üçüncü dünya ülkeleri halkları tarafından daha iyi anlaşılmaya başlandığı ifade edilebilir. Devam eden Rusya Ukrayna savaşı nedeniyle Rusya’nın oluşturduğu baskı, uzun yıllar sonra savunma sanayilerini güçlendirme mecburiyeti duyan ve bu nedenle önemli bütçeler ayırmaya başlayan Batı Avrupa ülkelerini,diğer sanayi alanlarında özellikle Çin ile rekabet etmekte zorlamaya başladı. Elektrikli araç üretimlerinin oldukça arttığı otomotiv sektöründe büyük bir Alman firması 88 yılın ardından ilk kez bir fabrikasında üretimi durdurdu. Cep telefonu, bilgisayar, tablet, tv başta olmak üzere hızlı tüketimi olan elektronik ürünlerde ABD ve Uzakdoğu ülkeleri ile rekabet etmekte Avrupa geride kaldı. Avrupa halkları bu durumu fark ettikçe eleştiri sesleri yükselmeye başladı. Fakat Batı Avrupa’nın iş başındaki yönetimleri halklarına, Rusya tehdidini olduğundan daha büyük göstererek ve psikolojik üstünlüğün halen kendilerinde olduğunu vurgulamak için Ortadoğu ve üçüncü dünya ülkelerinin iç ve dış politikalarına yön vermeye çalışarak atlatma sürecindeler.
Dünyanın bir değişim ve devinim aşamasında olduğunu görüyoruz. Çağın gerektirdiği hızı ve farkındalığı kaçırmamak çok önemli. Türkiye için savunma sanayiinde son dönemde kat edilen mesafeönemli ama yeterli değil. Yeni yeni başlayan elektrikli otomotiv sanayi ürünlerinin çeşitlenmesi ve geliştirilmesi, özellikle bilişim dünyasının dijital ürünlerinin üretimi ve dünya ölçeğinde rekabet gücü oluşturulması, sağlık, ilaç ve nitelikli gıda teknolojisi, yazılım, sürdürülebilir enerji, yapay zekâ ve otomasyon, siber güvenlik ve tabiki ağır sanayi yatırımları gibi konularda da başarılı ve söz sahibi olunması, dünyada adından söz ettirebilen bir ülke olabilmenin olmazsa olmazları.
Bir zamanlar ülkemizin lokomotifi olarak bilinen tekstil sektöründe son yıllarda yaşanan sıkıntılar hepimizin gündeminde. Emek yoğun olan bu sektörün küçülmesi, istihdam açısından da olumsuz bir tablo ortaya koyuyor. Birçok tekstilcinin faaliyetini sürdürebilmek için üretim maliyetleri daha düşük olan Mısır, Ürdün, Özbekistan, Gürcistan gibi ülkelere kaydığına şahit oluyoruz. Yıllar önce Avrupa’ da da benzer bir durum ortaya çıkmış ve diğer sanayidallarında büyüme ve gelişme safhasına giren Avrupa ülkeleri tekstili bizim gibi ülkelere bırakmışlardı. Bizim diğer sanayi dallarındaki gelişme hamlesini yeterince başaramadan tekstil sektöründe maliyet şartlarından dolayı mecburi küçülmeye gitmemizin ne yazık ki olumsuz sonuçları olacaktır.
Güçlü ve etkili bir ülke olmanın yolu; üretimi ve her alanda rekabet gücü yüksek, güçlü bir ekonomiye sahip olabilmektir. Bunun için de adalet mekanizmasının tam anlamı ile işlediği, iç barışın, birlik ve beraberliğin, kucaklaşmanın sağlandığı, demokrasinin ve özgürlüklerin tam anlamıyla tesis edildiği bir güven ortamının oluşturulması ve geliştirilmesi kaçınılmazdır.
Yorumlar
Kalan Karakter: