ferituz@gmail.com
Her sene Aralık ayı geldiğinde, hatta daha da önce ülkemizde yeni sene için belirlenecek asgari ücretin ne kadar olacağı, mevcut asgari ücretin yüzde kaç artacağı konuşulmaya ve tüm toplumda talepler ve beklentiler doğrultusunda tartışılmaya başlanır.
OECD ve Avrupa Birliği üyesi ülkelerde o kadar gündem oluşturmadığı halde bu konunun bizde neden bu denli insanımızın gündemini meşgul ettiğine gelince, özellikle son on onbeş yıldan beri toplam çalışan nüfus içinde asgari ücretle çalışanların oranı gittikçe arttı ve artık devlet memurları hariç neredeyse çalışanların %50 si asgari ücret kadar maaş alıyor da ondan. Hal böyle olunca çalışan insanların yarısının aileleri ile birlikte oluşturduğu sayısal çoğunluk, asgari ücret konusunun öneminin artmasına yol açmaktadır. Zira 4a sigortalısı olarak (Eski adı SSK) özel sektör çalışanlarının önemli bir çoğunluğu da asgari ücretin biraz üstünde maaş almaktadır. OECD ve Avrupa Birliği üyesi ülkelerde asgari ücretle çalışanların oranı %6 lar seviyesinde olduğu için oralarda bu konu doğal olarak çokönemsenmemektedir.
Bu oranların yanı sıra asıl önemli olan,paranın satın alma gücüdür. Ücretli çalışan bir insanın ay sonunda eline geçen maaşı temel ihtiyaçlarını karşılamaya yetmiyorsa asgari ücretin üzerinde bir geliri olmasının da bir önemi yoktur aslında. Son yıllarda yaşadığımız yüksek enflasyon süreci ne yazık ki satın alma güçlerinin önemli ölçüde düşmesine yol açmıştır. Bu durumdan işveren de memnun değildir. Yüksek enflasyon ve yüksek faiz ortamı, yatırım yapmayı engellemekte dolayısıyla üretim seviyeleri düşmektedir. Üretimin düşmesi ithalatı arttırmakta, bu da dışa bağımlılığı yükseltip cari açığın büyümesine neden olmaktadır.
Asgari ücretin, 4a sigortalılarının neredeyse %50’ sinin ücreti olmasının yanı sıra toplumun bazı kesimlerinde asgari ücretin bile altında kayıt dışı çalıştırılanlar vardır. Bu durum zaten düşük satın alma gücündeki insanların daha zor şartlarda hayatlarını sürdürmeleri anlamına gelmektedir. Öte yandan Sosyal Güvenlik Kurumu’nun bu şekildeki kayıt dışı uygulamalar nedeniyle gelir kaybına uğruyor olması, yaşlanan Türkiye nüfusu ile birlikte sayıları artan emeklilerin aylık ödemelerinde ilerleyen dönemde zorluklar yaşanabileceğini de göstermektedir.
Değerli okurlar, tüm dünyada denenmiş ve başarılı olmuş,zengin ekonomiye sahip ülkelerdeki gerçek, güçlü özel sektördür. Marka değeri olan, yüksek üretim kapasitesine sahip, dünyadaki rakipleri ile rekabet edebilen şirketlerin çoğalması ile birlikte ülkenin kalkınması gerçekleşir. Devletin mümkün olduğunca sadece kontrol ve denetim görevini yapması ve özel sektörün gelişmesine ve büyümesine destek olması gerekir. Şu anda ülkemizde özel sektörde en düşük maaş asgari ücret iken kamuda en düşük memur maaşı asgari ücretin iki katının üzerindedir. Bu durum devlet memuru olma talebini yükseltmekte ve gerek merkezi hükümete gerekse yerel yönetimlere gereğinden fazla personel alımı yapıldığı eleştirilerinin toplumda sürekli olarak gündem oluşturmasına neden olmaktadır. Artık devletin bir iş kapısı olarak görülmesi felsefesinden uzaklaşılmalı, kamuya yeteri ve gereği kadar personel dışında alım yapılmamalı, kamudaki israf önlenmeli, tasarruf tedbirleri alınmalı, alınan tedbirler uygulanabilmelidir. Üreten, istihdamı arttıran, vergi ödeyen şirketlerin çoğalması, verimliliği ve kârlılığı da beraberinde getirecek böylece çalışanlar daha yüksek ücretler alabilecekler ve asgari ücretle çalışanların oranı düşecektir.
Yorumlar
Kalan Karakter: