[email protected]
14 Mayıs 2023 günü yapılan Cumhurbaşkanı ve 28. Dönem Milletvekili seçimlerinden sonra sonucu büyük ölçüde şekillenmesine rağmen ikinci tura kalan Cumhurbaşkanı seçimlerinde muhalefet kanadının beklediği sürprizin 28 Mayıs’ ta gerçekleşmemesinin ardından Türkiye’de seçim süreci tamamlanmış oldu.
İktidar bloğunun daha önceki seçimlerde olduğu gibi %52 seviyesinde oy alarak iktidarını sürdürmesi neredeyse standart hale geldi. Son on yıl içinde yapılan üç seçimde de bu oranda oy alarak Cumhurbaşkanlığını kazanan iktidar, kazandığı tüm seçimleri zafer olarak görmekte, her üç seçimde de %48 ler seviyesinde kalan muhalefet bloğu da sonuçları hezimet olarak değerlendirmemektedir. Bu noktada ortaya çıkan gerçek ise Türk halkının tam manasıyla iki karşı kutba ayrılmış olması durumudur. Uzun zamandır devam eden bu gerilimli durumun düzelmesi, toplumsal barış ve huzurun sağlanması ve yurttaşların yaşadıkları toplumda kendilerini ötekileştirilmiş olarak hissetmemeleri açılarından oldukça önemlidir. Öncelikle iktidarın ve Cumhurbaşkanının bu algıyı kıracak şekilde politikalar geliştirmesi, kutuplaşmayı giderecek adımlar atması toplumdaki gergin ortamın yumuşamaya başlamasını sağlayabilir. Burada kullanılacak barış dili ve yapıcı üslup son derece önemlidir. Şüphesiz ki muhalefet temsilcilerinin de aynı yaklaşımda olmaları gerekir. Ama iktidar yetkisine sahip olanların bu başlangıcı yapmasının toplumun diğer kesimlerine olumlu yansımaları olacaktır. Aksi halde bu kutuplaşmanın ve ayrışmanın artarak devam etmesi, ilerleyen dönemlerde telafisi daha zor bir tablo ile karşı karşıya kalınmasına yol açabilecektir.
Ülkemizin önünde aşılması gereken önemli sorunlar vardır. Öncelikle yüksek enflasyon ve buna bağlı olarak alım gücünün düşmesi, dar ve sabit gelirli insanların aile bütçelerini etkileyen hayat pahalılığı, işsizlik oranının özellikle üniversite mezunu genç nüfusta işsizlik oranının yüksek olması, cari açığa bağlı olarak ülkenin dış borç yükünün yüksek olması ve kısa vadede ödenmesi gereken döviz cinsinden dış borç ifaları için kaynak sorunu, sayılarının 10 milyon ile 13 milyon arasında olduğu söylenen sığınmacıların toplum dinamiğinde ve demografik yapı üzerinde oluşturduğu baskı ve olumsuz durum, bu sorunun çözülmesi için halkın somut çözümler bekliyor olması, gelecek kaygısı nedeniyle nitelikli insanların istikballerini yurtdışında arıyor olmaları, toplumda artan şiddet ve özellikle kadına şiddet vakalarının yükselmesi, deprem bölgesinde yapılması gereken yatırımlar ve bir deprem kuşağı ülkesi olan Türkiye için İstanbul başta olmak üzere hemen tüm coğrafyamızda yapı stokunun dirençli hale dönüştürülmesi gerçeğinin maliyeti ivedi olarak çözüme kavuşturulması gereken meselelerdir.
Geçen ayki ve daha önceki yazılarımda da belirttiğim gibi iktidar olmak veya iktidarda kalmak için siyaset biliminin kuralları dışına çıkmadan ve etik değerlerden uzaklaşmadan bir strateji belirlemek çok önemlidir. Geliştirilen söylemler de, vaat edilen programlar da akılcı, mantıklı, evrensel hukuk ve iktisat kuralları ile uyumlu ve güncel dünya ve insanlık değerleri dâhilinde olmalıdır. Dini, mezhepsel, etnik, yöresel kavramlar üzerinden bir siyaset tarzı benimseyerek bir takım hedeflere ulaşabilme çabası adalet, hakkaniyet ve liyakat açısından uygun olmadığı gibi ülkeye verilecek hizmetler ve o ülkede yaşayan tüm insanların beklentilerini adil olarak karşılayabilme amaçlarından da uzaklaşılmasına neden olacak ve sivil vesayetin önünü açacaktır. Bu hataları yapmamak ve yapılan hatalardan uzaklaşmak için iktidarın muhalefetin sesine kulak vermesi, anlamaya çalışması, diyalog kapılarını açması hem demokrasinin gelişmesi hem de toplumsal uzlaşma ve kucaklaşmasının sağlanarak toplumda sevgi dilinin hâkim olması için çok önemlidir. Kutuplaşmanın ve birbirine ötekileşmenin faydasının olmadığı artık tüm kesimlerce anlaşılmalıdır.