HATIRALAR
Yayınlanma :
24.07.2023 17:32
Güncelleme
: 24.07.2023 17:32
*
İnsanın hayatında kendisine örnek aldığı kahramanları vardır. Mehmet Abi de benim kahramanımdı. Onun hayatının akışını değiştiren belki de en önemli olay, 1944 yılında yaşanmış. Henüz 9 yaşındayken, Serdarlar sülalesinden babası (eniştem) Emin Başbuğ vefat etmiş. O sıralar, II. Dünya Savaşı’nın son yılları… Türkiye’de yokluk, had safhada. İşte böyle bir ortamda babasını kaybedince Mehmet Abi, ilkokulu bitirip ailesinin geçimini sağlamak mecburiyetinde kalmış. İki kız kardeşi ve teyzem Güzide Başbuğ ile birlikte pamuklu ve ipekli kumaş dokuyarak geçimlerini sağlamaya çalışmışlar. 1950 yılında Türk Hava Kurumu’nda, Buldan Belediyesi’nde ve bir yıl İstanbul’da Sepetoğlu Ailesinin tuhafiye mağazasında çalıştıktan sonra Buldan Doktaş Dokumacılar Kooperatifinde kâtip olarak göreve başlıyor. Bu nedenle de “Doktaş Mehmet” diye tanınıyor. 1960 tarihinde Nalbantlar sülalesinden dayı kızı Aysel’le evleniyor; Güzin ve Emin adlarında pırlanta gibi iki evlatları oluyor. Güzin, uzman Doktor; Emin ise pilot olmanın yanında tevazu sahibi, hayırlı evlatlar oldular. Şimdi de onlar kendileri gibi evlatlar, hatta torunlar yetiştiriyorlar. Bu devamlılık, insan yetiştirmede ailenin önemini gösteriyor. Mehmet Abim de sıkıntıyla geçen yıllarda dayısı Süleyman Demirel’in kendisinin yetişmesinde çok büyük katkılarının olduğundan saygı ve sevgiyle bahsederdi.
ÖRNEK ESNAF
Buldanlı Mehmet Başbuğ, 1964 yılında çocukluk arkadaşı Atila Sayıner’in önerisi ile Denizli’de bir bakkal dükkânını devraldı. Bu dükkânında kesintisiz 40 yıl boyunca çalıştı. Müşterilerine güler yüzle her zaman sevgi ve saygı dolu şekilde yaklaşırdı. Son derece sıcakkanlı ve esprili ama aynı zamanda mesafeli olmayı başaran bir iletişim kurardı. Küçük müşterilerine bir dörtlük mâni söyler ve bir şeker hediye etmeyi ihmal etmezdi. Tüm bu candan tavrı yanında çok düzenli ve sistemli biçimde çalışırdı. Çocuklarımıza paraları büyükten küçüğe doğru, düzgün ve “Atatürk resmi mutlaka aynı yöne doğru bakacak şekilde” dizmeyi öğütler, esnaflık edebiyle ilgili bilgiler verirdi. Dükkânına bir Buldanlı girdiği zaman ayrı bir mutluluk duyardı. Mehmet Abim zaman zaman fakire fukaraya destek olan bakkal dükkânını, yıllarca şerefli şekilde çalıştırdıktan sonra bir Buldanlı kardeşimize devrederek emeklilik hayatına geçti. Bugün onun yetiştirdikleri kendisinden daima derin bir hürmetle bahsediyorlar.
İNSAN SEVGİSİ
Bir insanın hayatta akrabaları bir de dostları vardır. Akrabanı seçme şansın yoktur ama dostunu seçme özgürlüğün vardır. Şayet sevdiğin bu kişi, akrabalığın yanında bir de kadim dostunuz olursa, işte bu kaymaklı kadayıf gibidir. Kadayıfı yerken nasıl keyif alırsan sevdiğin bir dostunla birlikte olup onunla sohbet ettiğinde de derin bir mutluluk duyarsın. Ben üniversite yıllarımda Denizli’den ayrıldığım için iki akraba/dost olarak 1960’lu yılların sonlarından itibaren yeniden buluşma imkânı bulabildik. Geçen yıllar içinde çevremdeki insanları gördükçe, onu daha çok sevmeye ve saygı duymaya başladım. İnsanlara olan samimi yaklaşımını, insan ayırmadan, yalansız hesapsız gerçek dostluklar kurduğunu gözlemledikçe, onunla bu konularda aynı frekansta olduğumuzu fark ettikçe aramızdaki muhabbet derin bir dostluğa evrildi. Onun Denizli’de, emekli olduktan sonra da İzmir’de, benimse İstanbul’da yaşamam, dostluk bağımızı asla zayıflatmadı. Her hafta telefonlaşıp çeşitli vesilelerle buluşur dostluğumuzun, sohbetin tadını çıkarırdık. TV’de hoşumuza giden bir müzik yayını görünce hemen birbirimize haber verirdik. Kendisinin çok güzel sesi vardı. Buluşmalarımızda o darbukası ben de sazımla birlikte ailece neşeli zamanlar geçirirdik. Hem anne hem de baba tarafından olan tüm akrabaların onu sevgi ve saygıyla anmalarının temel yanı, Mehmet abimin bizlerin gözünde mükemmel bir insan olmasıydı. Sadece müşterilerine değil, annesine, evlatlarına, hastalığında zor zamanlar geçiren eşi Aysel’e de daima güzellikle yaklaşmıştır. Onu daima özlemle anacağız. Mekânı cennet olsun.
KUŞAKTAN KUŞAĞA
Elbette Mehmet Abimin bütün bu saydığım güzel meziyetleri hiç yoktan ortaya çıkmış değildir. Şurası kesin ki taşıdığımız genler, nasıl bir karakter olacağımızın belirlenmesinde kilit rol oynuyor. Bir programda genetik bilimin etkisini dinlediğimde çok şaşırmıştım. Bilim insanının anlatımına göre insan vücudunu meydana getiren hücrelerin çekirdeğini açtığın zaman bir buçuk metre uzunluğunda bir şerit oluyormuş, bu şeridin içindeki bilgileri kâğıda döktüğün zaman bir insan ömrü okumaya yetmezmiş. İşte bu sebeple, Mehmet Abimin de en temel ilham kaynağı elbette annesi, yani Güzide teyzemdir. Babası Emin eniştemi hiç tanımadığım için onunla ilgili bir yorum yapma şansım yok. Ama tanıyanlar onun da muhterem bir insan olduğu konusunda hemfikirdirler.
*
Fedakâr, becerikli, tam bir Buldan kadını olan teyzem Güzide Başbuğ, genç yaşta eşini kaybedince dört evladıyla zor şartlarla tek başına yaşam mücadelesine başlamış. Namusu ve şerefi daima en üstte tutmuş, uzun yıllar boyunca kendisinin ve evlatlarının hayatını dokumacılıktan kazandıklarıyla sürdürmeye çalışmıştır. Teyzem bütün bu zor şartlara rağmen insan ilişkilerinde son derece sevecen, güler yüzlü biriydi. Ayrıca tatlı dilliydi. En açık eleştiriyi bile tatlı şekilde ifade ederdi. “Süper” denebilecek bir espri anlayışı vardı. Bir toplulukta yapılan bir espriyi herkesten önce o fark ederdi.
PEMBE LOKUM
Teyzemlerin Buldan’daki evi, hastane yolundaki ilk köprünün sağ tarafında, biraz yukarıda idi. 50 metre kadar uzaktaki eve, hafif bir rampa ile çıkılırdı. Bahçede çoğunlukla nar ağaçları vardı. Narlar olgunlaştığında mahallenin çocukları, narları gizlice koparmaya gelirler. Teyzemi tanıyan çocuklar da ona haber vermek için Buldan şivesi ile “Güzid-dezeeeeina’larınıçalıbbalaaaa” diye bağırırlardı. Teyzem bu sıcak haber üzerine evin önüne çıktığı anda “cıbalaa” (çocuklar) son sürat kaçışırlardı.
*
Güzide Teyzem, neredeyse 100 yaşına kadar, aklı başında ve saydığım meziyetlerinden hiçbir eksilme olmadan yaşadı. Torunlarının çocuklarını görmek nasip oldu. Tüm aile bireyleri teyzemden çok şeyler öğrenmiş, onu kendimize idol olarak görmüşüzdür. Teninin pembe beyaz oluşundan ailede ona “pembe lokum” diye hitap edilirdi. “Teyze, anne yarısıdır” derler. Hakikaten bizim için de öyleydi. Annem genç sayılabilecek bir yaşta vefat ettiğinden bizler teyzemle annemiz gibi vakit geçir, onunla birlikte olmaktan çok zevk alırdık. Hakkını zor öderiz. Umarım bizler de bizden sonrakilere böyle güzel örnekler olabiliriz.


Yorum Yazma Kuralları
Lütfen yorum yaparken veya bir yorumu yanıtlarken aşağıda yer alan yorum yazma kurallarına dikkat ediniz.
Türkiye Cumhuriyeti yasalarına aykırı, suç veya suçluyu övme amaçlı yorumlar yapmayınız.
Küfür, argo, hakaret içerikli, nefret uyandıracak veya nefreti körükleyecek yorumlar yapmayınız.
Irkçı, cinsiyetçi, kişilik haklarını zedeleyen, taciz amaçlı veya saldırgan ifadeler kullanmayınız.
Türkçe imla kurallarına ve noktalama işaretlerine uygun cümleler kurmaya özen gösteriniz.
Yorumunuzu tamamı büyük harflerden oluşacak şekilde yazmayınız.
Gizli veya açık biçimde reklam, tanıtım amaçlı yorumlar yapmayınız.
Kendinizin veya bir başkasının kişisel bilgilerini paylaşmayınız.
Yorumlarınızın hukuki sorumluluğunu üstlendiğinizi, talep edilmesi halinde bilgilerinizin yetkili makamlarla paylaşılacağını unutmayınız.
Yorumlar
Kalan Karakter: