Pek çok Buldanlı gibi ben de ilköğrenimimi, Dört Eylül İlkokulu’nda tamamladım. Ortaokula ise babamın memuriyeti nedeniyle taşındığımız İzmir’de, Tilkilik Erkek Ortaokulu’nda başladım. İlkokuldan başarı derecesiyle mezun olmuş bir öğrenciydim. Ne var ki doğup büyüdüğüm, alıştığım Buldan’dan ayrılıp büyük bir şehir olan İzmir’e taşınmaktan olsa gerek, okula bir türlü uyum sağlayıp başarılı olamadım. Bu ruh haliyle geçirdiğim ilk eğitim yılının sonunda tam üç dersten ikmale (bütünleme sınavı) kaldım. Elbette bu dünyanın sonu değildi. Ne de olsa ikmal imtihanlarında başarılı olursam üst sınıfa devam edebilecektim. Ama gelin görün ki ben inat edip sınavlara dahi girmedim ve tabii sınıfta kaldım. Ortaokul birinci sınıfı tekrar okumam gerekiyordu! Buldan’daki çok başarılı ilkokul döneminden sonra İzmir’deki bu başarısızlığım evde şok etkisi yaptı. Bu olaydan sonra artık okula gitmek istemediğimi söyleyince, babam ve iki ağabeyim beni bir hayli hırpalamışlardı. Evdeki bu gerilimin sürdüğü günlerden birinde, herkesin saydığı albay bir ahbabımız bize oturmaya gelmişti. Babam, beni ikna etmesi için olsa gerek, lafı benim okulu bırakmak istememe getirdi. Ne var ki “evdeki hesap albay dostumuza uymadı”! Çünkü kendisi “çocuğu niye bu kadar zorluyorsunuz?” diye itiraz ederek bana arka çıktı. Bana “evladım sen ne yapmak istiyorsun?” diye sordu. Ben de mobilyacı olmak istediğimi söyledim. Benim ısrarım ve ahbabımızın desteği, bizimkileri hiç memnun etmese de daha fazla karşı koymayarak beni bir hemşerimizin mobilya ve doğrama atölyesine çırak olarak yerleştirdiler. Eğitim hayatım başarısızlıkla sona ermiş, 12 yaşında çalışma hayatım başlamıştı. Kaderin garip bir cilvesi olsa gerek, çıraklığa başladığım bu atölye, Tilkilik Ortaokulu’nun tam karşısındaydı!
ZAYIF ÖĞRENCİ, BAŞARILI ÇIRAK
Neyse ki marangoz yanında çalışmak istemem sadece okula dönmemek için uydurduğum bir bahane değildi. İçimde mobilya imalatına karşı büyük bir heves vardı. İstek ve arzuyla çalışmam kısa zamanda semeresini gösterdi: 7,5 lira olan haftalığım 12,5 liraya yükseldi. Diğer çıraklarsa ilk ücrette devam ettiler. Ustam ne iş buyurursa eksiksiz yerine getiriyordum. Bir müddet sonra makinelerdeki ayarlı işleri de bana vermeye başladı. Mesleki olarak her şey yolunda gidiyordu… Ancak çalıştığım atölyenin eski okulumla karşı karşıya olması içimde buruk duygulara neden oluyordu. Çünkü her okul paydosunda sınıf arkadaşlarım temiz okul kıyafetleriyle önümden geçiyor, bu durum kendimi eksik hissetmeme yol açıyordu. Günlerim böyle geçerken yavaş yavaş okumaya karşı bir özlem duymaya başladığımı hissettim. O yaşta o duyguyu bana verdiği için Allah’ıma hayatım boyunca şükretmişimdir.
OKULA DÖNÜŞ
Ertesi yıl okul dönemi geldiğinde aileme tekrar okumak istediğimi söyleyince çok sevindiler. Bana değerli hediyeler, çanta, kıyafet, ayakkabı, ne lazımsa aldılar. Öte yandan derdim sadece okula dönmek değildi. İçimdeki meslekî sevgiyle eğitimi birleştirmenin bir yolunu öğrenmiştim: “Ben sanat okulunun mobilya bölümüne gitmek istiyorum” dedim. Ailem bu talebimi gayet olumlu karşıladı. Hemen Mithatpaşa Sanat Okulu’na kaydımı yaptırdılar. (Günümüzde Konak Mithatpaşa Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi adını taşıyan okulumuz, kuruluşu 1867 yılına uzanan köklü bir eğitim kurumudur). Hem diğer birinci sınıf öğrencilerinden yaşça büyük olmam nedeniyle, hem de atölye deneyimim sayesinde derslerde çok başarılı oldum. O “Buldanlı çocuk”, her yıl sınıf birincisi oluyor, ayrıca sınıf mümessili (başkanı) seçiliyordu. Teknik resim, en sevdiğim derslerden biriydi ki dokuzdan aşağı (10 üstünden) not aldığım olmamıştır. Okula, eğitime dönmekten ötürü son derece mutluydum. Okulu sevmeyen, sınavlarda, öğrencilikten kaçan o mutsuz çocuk gitmiş, yerine sınıfın birincisi, hevesli bir öğrenci gelmişti.

YA OKUMASAYDIM?
O yıllarda okulu yarıda bırakmış biri olarak kalsaydım kim bilir hayatım nasıl farklı olurdu diye pek çok kez düşünmüşümdür. Ama yaşadığım başarısızlık hayatım boyunca bana fayda getirdi. Çünkü o tatsız deneyimden hareketle, pes etmemeyi öğrenmiştim. Örneğin sanat okulunda zorlandığım bazı dersler de vardı. Ancak başarısızlık karşısında yelkenleri hemen suya indirmiyor, şu veya bu şekilde çare üretip yoluma devam etmeyi başarıyordum. Eğitim, hele de sevdiğim konularda aldığım eğitimler, tüm hayatımın akışını belirledi. Ortaokul yıllarında öğrendiklerim, yıllar sonra üniversitedeki iç mimari tahsilimde bana çok yararlı oldu. Günümüzde gençler, hızlı ve ses getiren başarılar elde etmek istiyor. Ancak başarıya giden yol çabucak değil, düşe kalka ve vazgeçmeden ilerlemekten geçiyor. İnsan sevdiği iş hangisi olursa olsun, onu iyi yapabilmek için hem okulunda okumalı, hem de işi sabırla ustasından öğrenmeli.
Yorumlar
Kalan Karakter: