DENİZLİLİLER DENİZ KIYISINDA
Yayınlanma :
15.08.2023 15:48
Güncelleme
: 15.08.2023 15:48
*
Tüm bunlar günümüzde son derece normal. Tatil ve turizm, Ege’miz başta olmak üzere Türkiye’nin çok önemli bir konusu. Ancak bizim gençlik yıllarımızda, yani 1950’li yıllarda durum hiç de böyle değildi. Deniz kıyısına yüzmeye gitmek sıra dışı bir deneyimdi. Ayrıca kıyılarda şimdiki gibi turist bolluğu yoktu. Sayıları az olduğundan mayolu ve şortlu olanlar daha çok dikkati çekerlerdi, zira bizim yerli halkımız daha mazbut giyinmeyi tercih ederdi. Rengârenk giysileriyle onların da ayrı bir güzellikleri vardı tabii. Biz ise Denizlili gençler olarak “deniz tatili” deneyimini, 1950’li yıllarda bir okul gezisi vesilesiyle yaşamıştık.
KUŞADASI KAMPI
Sizlere daha önce Denizli’de lise yıllarımızdan ve beden eğitimi öğretmenimiz Seyfettin Gökmen’den söz etmiştim. Seyfettin Hoca’mız bizim sadece okuldaki derslerimizde değil hayatın her alanında spor ve sanatla ilgilenmemize gayret ederdi. Bu amaçla bizleri okullar tatile girdikten sonra toplayıp Kuşadası’na izci kampına götürdü. Kamp alanımız, kaymakamlık bahçesindeydi. Burada kurduğumuz izci çadırlarında kalıyorduk. Kampımız belli bir disiplin içerisinde sürerken günlerimiz çok renkli geçiyordu. Sabahları kahvaltıda Amerikan yardımından (II. Dünya Savaşı sonrasında Türkiye’ye gönderilen gıda yardımları) gelmiş sarı renkli peynirler verilirdi. Hepimiz bu değişik peynirleri merak ve iştahla yerdik. Gerçi aradan yıllar geçtikten sonra gazetelerde, yardım kapsamında gönderilen bu tür gıdaların, aslında tarihi geçmiş gıdalar olduğu hususunda yazılar çıktı. Ne var ki bizler o tarihte böyle bir şeyden haberdar değildik elbette. Afiyetle bitirilen kahvaltıdan sonra yürüyüş düzeni içerisinde bir plaja gidilir, orada Seyfi hocamızın organize ettiği oyunlar oynanır, hoşça vakit geçirilirdi. Ve tabii ki denizde yüzülürdü. Yüzme denince... Kamptaki öğrenciler olarak hemen hepimiz Denizliliydik. Ama ata toprağımızın ismi “Deniz-li” olsa da birçok arkadaşımız denizle ilk kez bu kamp vesilesiyle tanışıyordu. Bu nedenle hemen hepsi yüzmeyi bu kamp süresinde, Hocamızın kontrolünde öğrendiler. Tabii bu hepimiz için önemli bir olaydı. Çünkü o devirlerde yüzme bilmek, sıradan bir konu değildi. Hele de deniz veya göl kıyısında olmayan beldelerde.
*
Ben yüzmeyi İzmir Alsancak’ta şimdiki limanın bulunduğu yerde öğrenmiştim. Gerçi Buldan’da büyürken, 9-10 yaşlarında, Güllü Deresi’nde yüzmeye çalışsak da bu çabamız arkadaşlarla eğlence ve şakalaşmadan öteye gidememişti. Dolayısıyla Kuşadası İzci Kampı’na yüzmeyi önceden bilerek gitmek büyük bir ayrıcalık ve mutluluktu. Kampın plajdaki gündüz bölümü sona erdiğinde akşamüstüne doğru marşlar eşliğinde kampa dönülürdü. Dönüş yolunda en dikkati çeken arkadaşlarımızdan biri, uzun boyuyla borazan takımının başı Mahir olurdu.
KAMPTAN KONSERE
Ekibimiz sadece kamp ve spor yapan bir izci ekibi değildi. Daha önceki yazılarımda anlattığım üzere, okulumuzun izci grubuyla Denizli’de Delikliçınar’da veya Bayramyeri meydanında konserler verirdik. Herhalde bu meziyetimiz bir şekilde öğrenilmiş olacak ki Kuşadası’ndaki halka açık mekânların sahiplerinden sahneye çıkıp konser vermek üzere davet aldık.
*
Kuşadası o tarihlerde küçük bir kasabaydı. Ufak bir iskelesi ve bu iskelenin çevresinde çok sayıda balık lokantası vardı. İskeleden İzmir yönüne doğru, denize çakılmış ahşap kazıklar üzerinde kurulmuş çayhaneler sıralanıyordu. Yazın gündüzleri hava çok sıcak olduğundan, insanlar pek dışarı çıkmazlardı. Ne de olsa o zaman hayatımızda henüz “klima” diye bir aygıt yoktu! Dolayısıyla kasaba halkı, ancak güneş batıp ortalık biraz serinlemeye başlayınca sahile iner ve çayhanelerde oturdu. İşte, bizim grubumuzun sahneye çıkmak üzere davet aldığı mekânlar, bu çayhanelerdi. Bizim olduğumuz mekânda koromuzun yaptığı programdan dolayı halk orayı tercih ediyordu. İşyeri sahibi de kalabalığa satış yapmaktan memnun olmalı ki ertesi akşam yine gelmemiz için hocamıza davetini ısrarla yinelerdi.
*
Koromuz hangi çay bahçesinde sahneye çıkarsa orası tıklım tıklım dolardı. Okul arkadaşımız Özay Gönlüm’ün derlediği “Asmam Çardaktan / Çil Horoz”, “Denizli’nin Adım Adım Yolları” türküleri repertuarımızın değişmezleriydi. Tüm bunların yanında seslendirdiğimiz “Eklemedir Koca Konak” türküsü bana ayrı bir mutluluk verirdi. Çünkü bu hem bir Buldan türküsüydü, hem de bu türküyü babam Naci Öncel’in derlemiş, Muzaffer Sarısözen hoca notaya almıştı. Radyolarda bu isimler anons edilerek çalınırdı. Ama tüm bunların yanı sıra solistimiz Feyyaz, o günlerde pek sevilen “Ela gözlüm, ben bu ilden gidersem / Zülfü perişanım, kal melül melül” türküsünü söylediğinde ortalık alkıştan adeta yıkılırdı. İsmet Kafesçi arkadaşım darbukayı coşkuyla çalardı. İsimlerini hatırlayabildiğim arkadaşlarımdan Erol, gruba enerji ve neşe katardı. O devirlerde şimdiki gibi festivaller, konserler olmadığından halk, bizim icra ettiğimiz türküleri, sahnedeki o programları ilgiyle takip eder, eğlenmeye çalışırlardı. Koroda bağlama ve kavalı çalan bir ben olduğundan bana da as solist muamelesi yapılırdı. Ne yalan söyleyeyim, gencecik bir lise öğrencisi olarak benim de çok hoşuma giderdi doğrusu.
GENÇLERİN EĞLENCESİ
Kuşadası’nda sahildeki programlar geç saatlere kadar sürer, saat 22:00’den gece yarısına, hatta bire-ikiye kadar kalabalıktan yollarda zor yürünürdü. Hal böyle olunca, 1950’li yılların koşulları içinde gençlere gün doğardı. Genç oğlanlar, genç kızlar tabiri caizse “piyasa yaparlardı”. Birbirlerini süzmeler, şakalaşmalar, laf atmalar, takılmalar gırla giderdi. Tabii bu ortamda bizler de konuya dâhil olurduk. Ne de olsa yaptığımız programlardan dolayı popülaritemiz bir hayli artmıştı. Kızlar gurubumuzdaki arkadaşlarla tanışmak istediklerini -sözlü olmasa da hareketleriyle- belli ederlerdi. En ilginci de benimle ve bazı arkadaşlarla tanışmak için kamp duvarından adres yazılı mektuplar atmışlardı. Ama kızlarla tanışmaya can atmamıza rağmen Seyfi hocamızın sıkı kontrolü ve aralıksız aktiviteleri yüzünden maalesef o güzel kızları hayallerimize gömdük. Zaten o yıllarda “flört” demek karşılıklı bir bakışma veya mahcup bir tebessümden ibaretti. Bir gencin hoşlandığı kızın oturduğu sokaktan geçmesi, o sokağın havasını teneffüs etmek bile heyecan ve mutluluk vermeye yeterdi. Tabii bu geçişler sıklaşırsa işin ucunda kıskanç mahalle delikanlılarının dikkatini çekip tartaklanma tehlikesi de vardı!
*
Kuşadası kampı, hepimizin hayatında anılarla dolu bir yaz tatili oldu. Sonuçta çoğumuz ailelerimizden ilk kez ayrılıyorduk ve böyle bir kamp hayatını ilk defa yaşıyorduk. Tatilde hepimiz çok güzel ve yararlı bilgilerle, unutulmaz dostluklarla Denizli’ye, evlerimize döndük. Umarım, günümüz gençleri de bu yaz sanatla, sporla ve arkadaşlıkla dolu güzel bir tatil geçirirler.


Yorum Yazma Kuralları
Lütfen yorum yaparken veya bir yorumu yanıtlarken aşağıda yer alan yorum yazma kurallarına dikkat ediniz.
Türkiye Cumhuriyeti yasalarına aykırı, suç veya suçluyu övme amaçlı yorumlar yapmayınız.
Küfür, argo, hakaret içerikli, nefret uyandıracak veya nefreti körükleyecek yorumlar yapmayınız.
Irkçı, cinsiyetçi, kişilik haklarını zedeleyen, taciz amaçlı veya saldırgan ifadeler kullanmayınız.
Türkçe imla kurallarına ve noktalama işaretlerine uygun cümleler kurmaya özen gösteriniz.
Yorumunuzu tamamı büyük harflerden oluşacak şekilde yazmayınız.
Gizli veya açık biçimde reklam, tanıtım amaçlı yorumlar yapmayınız.
Kendinizin veya bir başkasının kişisel bilgilerini paylaşmayınız.
Yorumlarınızın hukuki sorumluluğunu üstlendiğinizi, talep edilmesi halinde bilgilerinizin yetkili makamlarla paylaşılacağını unutmayınız.
Yorumlar
Kalan Karakter: