SADECE İYİ NOTLAR YETMEZ
Yayınlanma :
18.04.2023 17:26
Güncelleme
: 18.04.2023 17:26
*
Resmi adı “Denizli Erkek Sanat Enstitüsü” olsa da okulumun gündelik konuşmalardaki adı “Sanat Okulu” idi. Denizli Sanat Okulu’nda edebiyat öğretmenimiz Ahmet Engin'in düzenlediği tiyatro çalışmalarıyla beden öğretmenimiz Seyfettin Gökmen’in organize ettiği spor faaliyetlerinin hepsinde yer aldım. Okulun futbol ve voleybol takımlarında oynadım; izci grubunun kuruluşunda bulundum. Bunların yanında bir de müzik faaliyetlerimiz vardı tabii ki.
BİR BULDANLI İLE BİR TAVASLI
Denizli Sanat Okulu’ndaki müzik çalışmalarımız esnasında çok güzel türkü söyleyip saz çalan bir arkadaşla tanışmıştım. Benden bir yaş büyüktü. Erzincan’da doğmuş olsa da esasen Denizli-Tavaslıydı. Zaten bunu anlamak hiç zor değildi çünkü şivesiyle, hal ve hareketleriyle su katılmamış bir Denizli delikanlısıydı. Keyifli bir sohbeti vardı. Anlatacağını pek tatlı ve eğlenceli bir dille anlatırdı. Okula bir gün sedef kakmalı sazını getiren bu arkadaşın adı Özay’dı. Elbette o sırada hiçbirimiz onun gelecekte Türkiye’nin en önemli Türk Halk Müziği sanatçılarından biri olacağını bilmiyorduk. Yine de onun yıllar sonra “Özay Gönlüm” olmasına, başarılarıyla Türkiye’nin dört bir yanında tanınmasına hiç şaşırmadım. Çünkü o gencecik yaşında bile sazını o kadar güzel çalardı ki hayran olmamak mümkün değildi. Ayrıca sesiyle sazının ahengi mükemmeldi. Böyle bir yeteneğin ülke genelinde kabul görmesi elbette rastlantı sayılmaz.
BAĞLAMAYLA KAVAL
Ben de Özay’la tanıştığımız yıllarda saz çalmaya hevesliydim. Esasında gönlümde asıl yatan, üflemeli çalgılardı. Çocukluğumdan beri zaten çaldığım kavalın yanında ney ve klarneti öğrenmeyi arzu ediyordum. Fakat biraz zayıfça bir genç oluşumdan doktorlar nefesli sazlardan, telli sazlara geçmemi önerdiler. Hal böyle olunca rahmetli babam bana, gövdesi dut ağacından bir cura (küçük gövdeli saz) aldı. Ben de bu curayla bildiğim türküleri çıkarmaya çalışıyordum. Aynı dönemde Özay’la da dostluğumuz giderek artmaktaydı. Bir gün ona kavalın yanında saz çalmayı istediğimi söyleyip bu konuda bana yardımcı olmasını rica ettim. Beni kırmadı… Bir gün randevulaşıp onların evinde buluştuk. Sazını bana verdi, çalmamı istedi. Ben de bildiğim bir iki ezgiyi pek acemice tıngırdattım. Nur içinde yatsın, beni yüreklendirdi ve nasıl çalışmam gerektiği hakkında bilgiler aktardı. Özay’dan aldığım bu ilk saz/bağlama dersine giderken yanıma kavalımı da almıştım. Saz faslı bitince çıkardım kavalımı, başladım üflemeye. Hiç unutmam, Özay çalışımı biraz dinledikten sonra “ülen bizim o’lan, pek daycaöttürüyomuşsunlen sen bunu” diyerek beğenisini dile getirmişti. Daha sonra kavala göre sazını akort etti. Bildiğimiz türküleri -ki çoğunluğu Denizli-Ege yöresindendi- beraberce çaldık. Onun bağlamasıyla benim kavalım güzel bir ikili oldu. Okulun başka faaliyetlerinde yine müşterek çalıştık.
UNUTULMAZLAR ARASINDA
Özay’ın o yıllarda Türk Halk Müziği’nin önemli ismi Muzaffer Sarısözen ile tanışması hayatında önemli bir dönüm noktası olmuştur. Gençler tanımayabilir… Sarısözen, folklor araştırmaları ve türkü derlemelerinde ülkemizin öncü ve saygın isimlerinden biriydi. Daha önceki yazılarımda Sarısözen’in 1944’te Buldan’da evimize gelip, babam Naci Öncel’den “Eklemedir Koca Konak”, “Güzel Olur Çiğ Yumurta Soyunca” ve “Binip de Kır Atıma Hayladım Dizgin” isimli sevilen Buldan türkülerini derlediğini anlatmıştım. İşte aynı isim, Özay’ın sanat yolculuğuna da katkı sağlamıştır. Ben İzmir’deyken Yurttan Sesler Korosu’na katılma fırsatını bulamamıştım. Ama ne mutlu ki Özay, sonuna kadar hak ettiği fırsatı, Ankara Radyosu Yurttan Sesler Korosu’nda yakaladı. Sonrasında profesyonel saz sanatçılığına yıllar boyunca başarıyla devam etti. Denizli-Ege yöresi türkülerinin radyo-televizyon repertuarına alınmasını sağlamış, sazı ve sesiyle bunları en doğru ve en güzel şekilde icra ederek haklı bir üne kavuşmuştur.
*
Özay Gönlüm, özellikle televizyonlu yıllarda adeta Denizli’nin tüm Türkiye’deki sanat elçisi oldu. Sadece “Denizli’nin Horozları” gibi türkülerle değil anlattığı fıkralar ve canlandırdığı yöre tiplemeleriyle de halkımızın gönlünde soyadına yaraşır bir yer edindi. Ayrıca ustalık yıllarında halk müziğine kalite ve saygınlık getirdi. Kendisiyle hem bir okul arkadaşı, hem de hemşerisi olarak ne kadar gurur duysam azdır. Özay’cığım zamanla tüm Türkiye’de tanınan ünlü bir isme dönüşse de onunla dostluğumuz hep devam etti. O İstanbul’a geldiğinde veya ben Ankara’ya gittiğimde mutlaka görüşürdük. Bir araya geldiğimizde neşelenir, sanki lise yıllarındaki iki yakın arkadaş gibi şen şakrak olurduk. Hayatının erken sayılabilecek bir çağında, 60 yaşında aramızdan ayrılsa da kazandığı başarılarıyla Türkiye’nin unutulmazları kervanına katılmıştır. Denizli’de ona özel bir anıt yapılıp, adının Tavas’ta Fen Lisesi’ne verilmesi, ne kadar sevildiğinin bir göstergesi ve herkese nasip olmayan bir kadirşinaslık örneğidir. “Ninesinin mektupları” ve “yaren” adı verdiği üçlü sazıyla gönülden çığırdığı türküleri hep kulaklarımızda çınlayacaktır. Nurlar içerisinde yat okul ve koro arkadaşım, Özay'ım.


Yorum Yazma Kuralları
Lütfen yorum yaparken veya bir yorumu yanıtlarken aşağıda yer alan yorum yazma kurallarına dikkat ediniz.
Türkiye Cumhuriyeti yasalarına aykırı, suç veya suçluyu övme amaçlı yorumlar yapmayınız.
Küfür, argo, hakaret içerikli, nefret uyandıracak veya nefreti körükleyecek yorumlar yapmayınız.
Irkçı, cinsiyetçi, kişilik haklarını zedeleyen, taciz amaçlı veya saldırgan ifadeler kullanmayınız.
Türkçe imla kurallarına ve noktalama işaretlerine uygun cümleler kurmaya özen gösteriniz.
Yorumunuzu tamamı büyük harflerden oluşacak şekilde yazmayınız.
Gizli veya açık biçimde reklam, tanıtım amaçlı yorumlar yapmayınız.
Kendinizin veya bir başkasının kişisel bilgilerini paylaşmayınız.
Yorumlarınızın hukuki sorumluluğunu üstlendiğinizi, talep edilmesi halinde bilgilerinizin yetkili makamlarla paylaşılacağını unutmayınız.
Yorumlar
Kalan Karakter: