BULDAN DERBİSİ
Buldan Mekikspor’da oynadığım yıllarda en iddialı maçlarımız, Buldan Gençlik Spor Kulübü ile olurdu. İki takım da Denizli mahalli liginde oynuyordu. Diğer kazaların (ilçelerin) takımlarıyla yaptıkları maçlar yanında, bu iki Buldan takımının maçı “derbi” maçları gibi heyecanlı, çekişmeli olurdu. Ancak bu çekişme, sadece bir futbol taraftarlığı meselesinden ibaret değildi. O gencecik yaşımda bile anlamsız bulduğum çekişmenin arka plandaki nedeni, Gençlikspor kulübünü Demokrat Parti taraftarlarının, Mekikspor kulübünü de Halk Partisi taraftarlarının tutmasıydı. Hal böyle olunca iki rakip takımın taraftarları, Denizli ligindeki maça büyük bir heyecanla koşarlardı. Hele bir keresinde öyle bir maç oldu ki, kolay kolay unutulmaz. O maçta iki takım da oyuna hızlı başlamıştı. Kıran kırana bir mücadele… İlk devreyi Buldan Mekikspor olarak biz 2-1 önde kapadık. Moralimiz süper… İkinci devrede gol yiyince durum 2-2’ye geldi. Maçın sonlarına yaklaşırken biz bir daha gol attık ve skor bizim lehimize 3-2 oldu. Ama onlar da durmuyordu ve attıkları bir golle durum yine eşitlendi: 3-3. Sahada öyle kıyasıya bir mücadele var ki, sanki kalplerimiz duracak! İki takım da var gücüyle, kalan son enerjisiyle saldırıyor... Derken bitime birkaç dakika kala bir gol daha yedik. Durum onlar lehine 3-4 oldu ve maç bu skorla bitti. Buldan “derbisinde”, son dakikada yenilince yıkıldık tabii… Başta hocamız ve tüm futbolcular gözyaşlarımızı tutamadık, hatta günlerce kendimize gelemedik. Gençlikspor kulübünün başkanı Muammer Dirik ise kazandıkları galibiyet sonrasında, sevinçten saha kenarında bayılıp kalmıştı!

YENİ BİR TAKIM
O dönemde Buldan takımlarında oynayıp da Denizli’de yaşayan futbolcuların hafta içi birlikte antrenman yapma imkânı yoktu. Biz babamın memuriyeti dolayısıyla ailece Denizli’nin istasyon bölgesindeki Toprak Mahsulleri Ofisi lojmanında oturuyorduk. Hemen yanı başımızda Demiryolu lojmanları ve Sümerbank fabrikası lojmanları vardı. Burada yaşayan, çoğunluğu lise sanat okulu öğrencisi ve memur çocuğu olan arkadaşlarla bir futbol takımı kurmaya karar verdik. Bu macerada yan yana olduğumuz isimlerden hatırımda kalanlar: Çetin Harmanyeri (sağ açık), Dinçer Güler (stoper), Arsal Tüzüner (sol açık), Orhan (sağ iç), ben de santrafor (kaptan)... Takımımızın hamisi, yani “sponsoru”, tren istasyonun öte tarafında tabakhane işletmesi olan Sıtkı Öztabak diye bir ağabeyimizdi. İstasyonun alt kısmındaki bir tarlayı, bizim futbol oynamamız için arazi makineleri getirterek düzletti. Yaz tatilinde bütün gün orda antrenman ve maç yapıyorduk. Bu arada amatör takımımız, “Demirspor” adıyla resmi kuruluş sürecine girmişti. Formalarımız da Devlet Demiryolları renklerine göre geldi. Ben oyunculuk yanında antrenörlük görevini de yürütüyordum. Birinci ve en önemli kuralımız şuydu: Çalım yok, sadece ayağa pas var. O devirlerdeki oyun anlayışında topu kapan oyuncu doğrudan karşı kaleye koşardı. Bu anlayışı kırmak için epey çalıştık. Oyunumuzu sınamak için komşu Kuyucakspor takımını davet ettik. O gün aynı sahada, Yeşilspor takımıyla Altay takımının maçları vardı. Bu nedenle de büyük bir seyirci kitlesi gelmişti. Yeni takımımızda, şehir stadında ilk defa maç yapacak olmanın heyecanıyla sahaya çıktık. Çalışmalarımızdaki pas oyunu anlayışını, maç içinde mümkün olduğunca uygulamaya çalıştık. Üstelik ikinci devrede attığımız golle 1-0 galip geldik. Maç sırasında seyirciler arasında bulunan Şenol ağabeyimden seyircilerin bizim için “yahu bu takım da nerden çıktı, ne güzel paslaşıyorlar” dediğini duyunca doğru yolda olduğumuzu anladık ve çok mutlu olduk. Maç sonrası “sponsorumuz” Sıtkı abi takıma yemek ikram etti.
SÜRPRİZ GALİBİYET
Mütevazı takımımızla Denizli mahalli liginde oynayan Sümerspor ile yaptığımız maçı da hiç unutmam. Ligde her sene iddialı olan Sümerspor oyuncuları, o sezon yeni transferlerle daha da güçlendiklerini söylüyorlardı. Sezonun açılmasına az bir zaman kala, bize kendi sahalarında maç yapmayı teklif ettiler. “Neden olmasın” diyerek, kısa sürede giyinip çıktık sahaya. Maça başladık başlamasına ama bizi pek de takmıyorlar gibiydiler. Tabii biz bir gol atınca biraz toparlandılar. Ardından ikinci golü de yiyince hocalarından fırça yemeler başladı. Güçlü takımın antrenman maçı, tatsız bir hezimete dönüşmek üzereydi ki iki gol atarak eşitliği sağladılar. Maçın bu sonuçla biteceği sanılırken biz mücadeleyi bırakmadık ve sona doğru bir gol daha atarak maçı 3-2 kazandık. Çoğu arkadaşımız olan Sümerspor oyuncularına bize yenildikleri için epeyce takılıp onları kızdırmıştık.

KADIN İZLEYİCİLER
Bende en çok iz bırakan futbol anılarımdan biri de Babadağ maçıydı. Malum… Denizli’nin ilçelerinden olan Babadağ, aynı isimli dağın sırtlarında kurulmuş çok eski ve çok şirin bir beldedir. Halkı da Buldan gibi dokumacılıkla uğraşır. Ben giyimi, konuşmaları, coğrafi konumu ve mimarisiyle Buldan’la çok benzerlikler görmüşümdür. Maç için Babadağ’a gittiğimizde Ege insanlarının sıcaklığı ile bizleri çok güzel ağırladılar. Maç saati geldiğinde yeni formalarımızla sahaya çıktığımızda bir de ne görelim: Seyircilerin çoğunluğu bayanlar, genç kızlar! Hemen hepsi bembeyaz başörtülüler… O güne kadar hiç karşılaşmadığımız bir görüntüydü bu. Denizli’de bile maçlara buradaki sayının dörtte biri kadar kadın izleyici gelmezdi. Gelenler de memur takımının eşleridir. Hatta Türkiye’de o yıllarda büyük şehirlerde bile bu kadar bayan seyircinin olduğunu tahmin etmiyorum. Tabi bu manzara biz gençleri bir hayli motive etti. Her zamankinden daha canlı oynamaya başladık. Skoru tam hatırlamıyorum ama sanırım yenmiştik. Neyse ki maçtan sonra “kazasız” bir şekilde Babadağ’dan ayrıldık. “Kazasız” diyorum zira o tarihlerde gittiğin kasabanın takımını yenmen halinde otobüsünü taşlar, aracın arkasına konserve kutuları bağlarlardı. Hatta üstüne dayak da yiyebilirdin!
*
Futbolun bu yönüyle ilgili bir bölge fıkrasıyla sohbeti bağlayalım: Denizli’nin bir beldesinde bir kamyon dolusu futbolcu, taraftarlarla birlikte davul zurna eşliğinde yolda giderken hemşerinin biri bunları durdurup soruyor: “Nereye bö’le?”. Araçtakiler “filan beldeye maçı gidiyoz, maçı (maça gidiyoruz, maça; Ege’nin bazı yörelerinde e, a, ve ı harfleri yer değiştirir)” diyorlar. Adam da “gitmeyin len, yenele’ (yenerler)” diyor. Kamyondakiler cevaben, “Biz çok guvvatlıyız (kuvvetliyiz), yencez (yeneceğiz)” deyince adam lafı yapıştırıyor: “Len, o zaman da dövele’(r)”.
Yorumlar
Kalan Karakter: