[email protected]
Büyük Atatürk’ün en büyük eserim diye tanımladığı Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 100. Yıl dönümü içinde bulunuyoruz.
2023 yılı ne yazık ki 6 Şubat günü yaklaşık 15 milyon vatandaşımızın yaşadığı geniş bir coğrafyayı etkileyen şiddetli depremlerle başladı. 100 sene önce tarihte eşine çok az rastlanacak nitelikte, büyük kurtarıcısının önderliğinde bir büyük kurtuluş mücadelesi verip vatanını ve onurunu kurtararak yeni bir devlet kurmayı başaran kahraman milletimiz, darmadağın olmuş bir coğrafyada adeta küllerinden yeniden doğmuştur. İstanbul’da, Ege ve Batı Anadolu’da, Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu’da, Doğu Anadolu’da, Karadeniz’de, Trakya’da ve tüm Anadolu’da kahramanlık destanları yazmış, işgalci emperyalist güçleri vatanından atmıştır. Ardından harap ve bitap düşmüş vaziyetteki yurdunu çok kısa sürede ihya etmiş, bayındır hale gelmesi için bilimin ve uygarlığın ışığında hızlı bir kalkınma sürecine girmiştir.
Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren Büyük Atatürk’ün vefatına ve eş zamanlı olarak İkinci Dünya Savaşı’nın başladığı döneme kadar geçen 15 yıllık sürede çok önemli yatırımlar gerçekleştirilmiş ve gerçekten büyük bir kalkınma dönemi yaşanmıştır. Fakat her ne kadar savaşa girmemiş olsak da İkinci Dünya Savaşı’nın sıkıntılı süreci ülkemizi fazlasıyla etkilemiş, sonraki yıllarda çok partili siyasal düzene geçilmesi ile birlikte yaşanan geçiş döneminin etkileri, siyasi çekişmeler ve siyasetin bir avantaj sağlama kurumu olarak görülmeye başlanması durumu maalesef ki hızlı ve etkin kalkınma sürecini sekteye uğratmıştır. Zaten daha sonra bitmek bilmeyen siyasi hırslar, siyasetin zenginleşme aracı haline gelmesi, kamu denetiminin azalması ile birlikte artan kayıt dışı ticaret, ülke iç huzurunun bozulması, yaşanan darbe dönemleri ve hiç eksilmeyen kısır siyasi çekişme geleneği, bunların ardından uzun yıllar süren terör sorunu, tarikatlar ve cemaatler gibi bazı çıkar gruplarının siyasette yükselen etkinliği, sonrasında Irak ve Suriye gibi komşu ülkelerdeki kargaşa ve iç savaşın bize yansımaları ne yazık ki Cumhuriyetimizin ilk yıllarında yakalanan ivmenin devam ettirilebilmesine engel olmuştur.
DEPREMİN ACI BİLANÇOSU
Günün sonunda Cumhuriyetimizin 100. Yılını kutlamaya hazırlandığımız şu dönemde yaşadığımız deprem felaketi sonrasında milletimizin karşı karşıya kaldığı acı tablo bu şekilde olmamalıydı. Bu yazıyı kaleme aldığım 27 Şubat günü itibariyle yaklaşık 45.000 can kaybı, yıkılan on binlerce ev ve işyeri, yüz binlerce yaralı ve engelli yurttaş, yetim ve öksüz durumda on binlerce çocuğumuz, evsiz, işsiz, yersiz yurtsuz kalmış yüz binler, yaşanan büyük bir iç göç dalgası, hepimizin yüreğini yaralayan insanlık dramları… Bütün bunların yanı sıra memleketimizin diğer birçok yerinde bu son yaşadığımız depremlere yakın büyüklükte gerçekleşeceği söylenen muhtemel felaket endişelerinin insanımızın ruhunda oluşturduğu karamsar tablo…
ULUSAL BİRLİK, DEMOKRASİ KÜLTÜRÜ VE ORTAK AKIL
Herkes aklını başına almalıdır. Siyaset kurumu, zıt dünya görüşündeki insanların birbirleri ile sürekli çekişme ve kavga halinde oldukları bir arena görüntüsünden uzaklaşmalıdır. Her siyasi düşünce tarzı kendine göre en doğru olandır. Zira memleketimizde her görüşten insan, bu insanların memleketin yararına olarak gördükleri farklı düşünceleri ve onların siyasi temsilcileri vardır. Sayısal olarak çoğunluğu sağlayan idareciler kendileri gibi düşünmeyen siyasilerin ve o siyasilerin temsil ettiği kitlenin görüşlerini yok sayamazlar. Demokratik kültürde çok seslilik esas olmak zorundadır. Hele ki böyle büyük felaketler sonrasında siyaset üstü bir anlayışla ulusal birliktelik sergilemek kaçınılmazdır. Bu deprem felaketi hepimize göstermiştir ki; ülkemiz için her konuda en doğru sonuca ulaşabilmenin yolu farklı dünya görüşleri olan yurtsever insanların bir arada olmaları, ortak akılla bilimin ışığından ayrılmadan kararlar almaları ve demokrasi kültürüne sıkı sıkıya bağlı kalmalarıdır.
AFET BİLİM KURULU
İnsanımızın en büyük ihtiyacının doğal afetlere ve özellikle dünyanın en önemli deprem kuşaklarından biri üzerinde olan Türkiye için depremlere hazırlık olduğu gerçeği ile yüzleşme zamanı çoktan gelmiştir. Depremin olmamasını dilemenin veya deprem olduktan sonra bu durum karşısında kaderci bir yaklaşım sergilemenin depremin bıraktığı acı tabloyu ortadan kaldırmaya hiçbir faydası yoktur. Bundan sonraki doğal afetlerde yine canlar yitirmemek ve zaten zor koşullardaki ülke ekonomisinin daha fazla olumsuz etkilenmesine izin vermemek için yapılması gerekenler ve atılması gereken adımlar bellidir. Yıllardan bu yana bilim insanları bütün açıklığı ile bunları ortaya koymaktadır.
Nasıl ki salgın hastalık döneminde bir bilim kurulu oluşturulduysa şimdi de bugünden tezi yok acil olarak bir Afet Bilim Kurulu oluşturulmalıdır. Hatta bunun neden çok daha önceden yapılmadığının pişmanlığı yaşanmalıdır. İmar uygulamaları sonrası yapılan yapılarda yaşayacak her bir insanımızın hayatı çok kıymetlidir. İnsan hayatı yetkin olmayan müteahhidin, işini doğru yapmayan yapı denetimcinin ve belediye görevlisinin insafına bırakılamaz. Hele hele bazı istismarcı siyasilerin imar uygulamalarını ranta dönüştürme fırsatçılığı asla kabul edilemez. Aziz milletimizin makûs talihi artık değişmelidir. Bu değişimi öncelikle halkımız kendisi istemelidir. Devlet idarecileri de halkına ve insanına değer verdiğini her bir yurttaşına hissettirmelidir. İnsanımızın en temel hakkı olan yaşam hakkı tüm gelecek planlamalarının içinde en ön safhada olmalıdır. Ülke yönetiminde israf ve savurganlığa yer olmamalı, memleketin kaynakları insanımızın güvenli ve sağlıklı geleceği için kullanılmalıdır.