[email protected]
Küreselleşme ya da bir başka ifade ile globalleşme kavramı, ülkemizde etkin olarak 1990 lı yıllardan itibaren telaffuz edilmeye başlandı. Dünya akademik çevrelerinde daha eski tarihlere dayanan bir geçmişi de vardır. Çok iyi anımsıyorum, üniversite üçüncü sınıf öğrencisiydim, Kamu Ekonomisi dersinde Prof. Fazıl Tekin bu soruyu sınıfa yöneltti. Bizlerden globalleşme kavramı hakkında neler düşündüğümüzü aktarmamızı istedi. Pek çok arkadaş fikrini söyledi, tartışıldı. Bu yeni kavram bir hayli ilgi uyandırmış; üniversite amfilerinde, basında, televizyon programlarında, siyasette ve toplumun bazı kesimlerinde tartışılmaya başlanmıştı. Sonraki yıllarda globalleşen dünya düzeninin insanları nasıl etkileyeceğini, toplumları nasıl şekillendireceğini o tarihlerde hayal edebilmek mümkün değildi tabi ki.
Küreselleşme basit anlamda, dünyanın farklı bölgelerinde konumlanmış insan, toplum ve devletlerarasındaki iletişim ve etkileşim derecesinin karşılıklı bağımlılık çerçevesinde sürekli olarak artması olarak tanımlanıyor. Aslında bu tanım üzerinden değerlendirme yapıldığında dünya üzerinde çeşitli ülkelerde yaşayan insanların birbirleri ile hızlı iletişim ve etkileşim halinde olmaları, her türlü bilgiye eş zamanlı ve çabuk ulaşmaları elbette çok önemli. Bu durum fırsat eşitsizliğini gidermede önemli ölçüde katkı sağladı. Hatta 2000 li yıllardan sonra internetin yaygınlaşması, küreselleşmenin daha hızlı ilerlemesini de beraberinde getirdi. İnsanlar bu yenidünya düzenine ayak uydurmaya çalıştılar. Genç kuşak daha kolay adapte oldu, daha yaşlıların uyum süreci zaman aldı, bazıları ise yakalayamadı. Fakat 2000 li yıllardan itibaren dünyaya gelen ve Z kuşağı olarak da adlandırılan yeni kuşak tam da bu yenidünya düzeninin içinde kendisine yer buldu. Toplumda her zaman karşılaşılan kuşak farkı, küreselleşme kavramının etkilerinin görülmeye başladığı dönemden sonra kendini daha belirgin olarak hissettiren bir hale dönüşmüş oldu.
Globalleşme kavramının, tanımında ifade edildiği şekliyle; insanların, toplumların ve devletlerin iletişim ve etkileşim anlamında birbirlerine bağımlılıklarının artması ve bu anlamda karşılıklı olarak üst seviyede fayda sağlanmasının ötesinde bir hedefin gözetilmemesi, insanlık için çok yararlı ve gerekli olarak düşünülebilir. Bu hedef dünya toplumları arasında sürekli bir etkileşim ve paylaşım ruhunu da pekiştirmektedir. Zaten hedefin bu olduğu hiçbir zaman inkâr edilmemiştir. Ancak en önemli küreselleşme bileşeni ekonomik boyuttur. Küreselleşme kavramı ile hedeflerin ekonomik çıkarlar çerçevesinde biçimlendiği göz ardı edilmemelidir. Bu fırsatı yakalayabilen ülkelerin ve şirketlerin geleceğin güçlü ekonomilerini teşkil edeceği gerçeği ortadadır.
Küreselleşmenin ekonomik boyutu analiz edildiğinde; ithalat ve ihracat prosedürlerinin kolaylaşması sonrası uluslararası ticaret hacminin oldukça yükselmesi, küresel mali piyasaların ve küresel sermaye akımlarının hacim ve derinliklerinin artması ve bu durumun sürdürülebilmesi için uluslararası bankacılık ile uluslararası döviz ve tahvil piyasalarının etkinliğinin artık vazgeçilmez sistemler haline geldiği görülmektedir. Örneğin bir Türk şirketi Çin’den kolaylıkla ithalat yapabilmekte ve ithal ettiği ürünün ödemesini Amerikan Doları ile gerçekleştirebilmektedir. Ya da yerli bir yatırımcı kolaylıkla Amerikan Borsalarında hisse senedi alıp satabilmektedir. Ekonomik olarak birbirlerine birçok yönden bağlı hale gelmiş olan şirketler, toplumlar ve devletler siyaset ve güvenlik anlamında da karşılıklı bağımlılık noktasına gelmişlerdir. Bu durum küreselleşmenin siyasi ve güvenlik boyutunu oluşturmaktadır. Gelişen teknolojiyi yakalayabilmek ise ekonomik, siyasi ve güvenlik boyutlarındaki küreselleşme ikliminden uzak kalmamanın en önemli anahtarıdır. Bu da küreselleşmenin teknolojik ve iletişimsel boyutu olarak karşımıza çıkmaktadır. Son olarak ise küreselleşmenin kültürel boyutu ile geleneksel kültürel yapıdan uzaklaşılarak, bireyler ve toplumlar arasında daha önceden birbirlerine yabancı gelen yaşam tarzları temelinde ortak bir payda oluşmaktadır. Farklı kültürler ve ilgi alanları karışmakta ve yeni bir küresel kültür kavramı karşımıza çıkmaktadır.
Küreselleşme sonrasında birçok kolaylık hayatımıza girmiştir. Bu kolaylıklardan vazgeçilmesi artık neredeyse imkânsız gibi görünmektedir. Yediden yetmişe insanlar farkında olarak veya olmayarak küreselleşen dünya düzeninin kendilerine sunduğu olanakları kullanmaktadır. Ama sadece küreselleşmenin etkisi midir ya da zaten değişen ve gelişen yaşam hızının getirdiği doğal bir sonuç mudur bilemem ama hem küreselleşmenin etkilerinin görülmeye başlandığı dönemin öncesini hem de bu dönemin sonrasını ve bugünü yaşayan, şu an orta yaşlarındaki insanların, hayatı kolaylaştıran bu faydaların yanı sıra maalesef yitirilen ve unutulan değerler için bir burukluk hissettiklerini söylemek sanırım yanlış bir ifade olmayacaktır.