[email protected]
İnsanlar orta yaşa gelince ya da yaşlanınca gençliklerinde çok önemli gördükleri bazı bakış açılarından ya da tutkuyla savundukları bazı fikirlerden uzaklaşabiliyorlar. Gençlik yıllarında gündemlerini fazlasıyla meşgul eden bir takım düşüncelerini ve bu düşünceleri ışığında yaşadıklarını, o yıllardaki davranış tarzlarını unutabiliyorlar bile.. Hatta bazen tam tersi de gerçekleşip; gençlik dönemlerinde önem vermedikleri ya da üzerinde fazla durmadıkları konular, ilerleyen yaşlarda vazgeçilmezleri haline bile gelebiliyor.
Gençlerin çoğunluğu ise genellikle orta yaş ve daha ileri yaşlardaki kişilerin daha tecrübeli olduklarını, gerektiğinde bu tecrübelerden yararlanılması gerektiğinden uzak, belirledikleri yaşam tarzlarının doğruluğundan son derece emin olarak hareket ederek, hayatın içinde kendilerine doğru bir yer bulmaya çalışıyorlar.
Nesiller arasında yüz yıllardır hiç değişmeden devam eden bu durumu kimileri jenerasyon farkı, kimileri kuşak çatışması olarak tanımlamış. Oysa ki sürekli değişim, dönüşüm ve yenilenen yaşam serüveni içinde kuşaklar arasında fikir farklılıkları olması son derece doğal aslında. Önemli olan her iki kuşağın da bunun farkında olabilmesi, birbirlerine karşı olan yaklaşımlarını bu farkındalık çerçevesinde ayarlayabilmeleri olmalıdır. İnsanlar hem gençliklerinde hem de ileri yaşlarında kuşak çatışması kavramı ile karşı karşıya kaldıkları halde, gençlikte üst soy ile ileri yaşta ise alt soy ile yaşadıkları bu nesiller arası bakış açısı farklılığı durumunun çok doğal olduğunu kabullenmekte zorluk yaşamaktadır. Aslında değerlendirme yaparken konjonktür gereği her dönemi, içinde bulunduğu zamana ve o zamanın gereklerine göre yorumlayabilmek, çözüme kolay ulaşılmasını sağlayacaktır. Biraz da empati kültürünü geliştirebilmek elbette..
Burada daha fazla fedakarlık yapması gereken taraf orta yaş ve daha ileri yaş grubuna dahil insanların oluşturduğu kesim olmalıdır. Gençlerin heyecanlarını ve hayata başlangıç dönemlerindeki kendilerine has tarzlarını anlayabilmek, eleştiri ve önerileri sağlıklı iletişim ile aktarabilmek, dikte ederek değil anlamaya çalışarak, empati kurallarını devreye alarak düşünceleri aktarabilmek belirleyici rol oynayacaktır. Zaten Z kuşağı olarak tanımlanan yeni neslin bizlerden beklentileri de bu yönde sanırım. Ebeveyn sorumluluğunun olması gereken çizgiler içinde kalması ve onlara olan güvenimizin kendilerine hissettirilmesi gençleri hem cesaretlendirecek hem de daha başarılı olmalarını sağlayacaktır.
Geleceğimizin mimarları gençlerimiz, global dünyada ve yaşadığımız bu dijital çağda her anlamda tüm dünya gençliği ile birlikte eş zamanlı olarak zekalarını ve yeteneklerini ortaya koyabilme fırsatına sahiptir. Kapasitelerine ve ilgi alanlarına göre kendilerini mutlu hissedecekleri ve böylelikle daha başarılı olacakları alanlarda yer almaları için yetişkinler olarak elimizden gelen desteği vermeliyiz. Unutulmamalıdır ki, kendisine güvenilen, hedef ve ideallerinde, sevdiği mesleği yapabilmesinde destek olunan, düşüncelerine saygı duyulan, yapıcı eleştirilerde bulunularak kendilerini geliştirme fırsatı verilen insanlar mutlu başarılı olabilmektedir.