Öküzlerin Süleyman Tunç Kaşıkçı Köyü İlk Okulunda genç bir müdür iken okula Acıpayam kökenli Musduvali adında yeni bir öğretmen atanır. Köyünden başka pek bir şey görmemiş olan bu stajyer öğretmen heyecanlı ve ürkek bir tiptir. Kısa zamanda köyün ve okulun neşe kaynağı olur.
Birinci dönem sonları yaklaşmaktadır. Müfettişlerin yakında geleceğini öğrenen Süleyman Tunç öğretmenlerinden kendilerine çeki düzen vermelerini ister. İlk maaşıyla yeni bir takım elbise alan Musduvali, müfettişler gelecek diye yeni takımıyla gelmektedir o günlerde. Ama pantolonunu iki de bir çekip durmaktadır. Bu garip hareketler müdürünün dikkatini çeker. “ Güle güle giy takımını Musduvali! Bir sorun var herhalde. İki de bir pantolonunu yukarı çekiştiriyorsun! “ “ Uzun süre giyeyim diye bir beden büyük almıştım takımı. Müdürüm Onun için biraz bol geliyor” “ Olmaz! Bu şekilde dolaşmanı istemiyorum. Yakında müfettişler gelecek. Kendine bir kemer al bari.” İşin gerçeği Musduvali’nin kemeri yoktur. Bu yüzden pantolon ayağından düşmektedir. Buldan’a gidecek zaman da yoktur.
Köyde iki katlı bir evin alt katındaki bir göz odada kalmaktaymış. Evin bahçesindeki ahırda küçük ve büyükbaş hayvanlar beslemektedir ev sahibi. Ahıra girer. Tavana asılı mallara takılan kalın ipler vardır. Kendine kemer olacak kadar uzunlukta urgan keser. Orada hemen pantolona kemer olarak takar.
Ertesi gün okula gittiğinde yeni kemeri görünmesin diye ceketinin düğmelerinin hepsini düğmeler. Okulda arkadaşları “ Bravo Musduvali! Müfettişler gelmeden kendine çeki düzen vermişsin. Kemer aldın herhalde pantolonun sürünmüyor yerlerde. Göster bakalım kemerini. Nasıl bir şeymiş görelim” deyince kızarıp bozarmış. Doğru müdürün odasına, arkadan diğer öğretmenler. Durumu müdürlerine de anlatmışlar. Süleyman Hoca “ Durun hele siz .Sadece ben bakayım.” Kalkmış yerinden ve ceketinin düğmelerini açıp, renkli ipi görünce “ Bakın arkadaşlar! Çok yakışmış Musduvali’ye “
Karne dönemi yaklaşmış. İnci gibi el yazısı olan Musduvali’yi müdürü çağırmış odasına. “Hocam! Yazınızın güzel olduğunu plan defterinden fark ediyorum. Stajyerlik görevlerinden biri de idarenin verdiği işleri yerine getirmektir.” “ Emredin Müdürüm! “ “ Önce okulun tüm sınıflarının şu boş karnelerini al. Evde hepsini güzelce yazarsın. Sana üç gün müddet veriyorum. Dolmakalemin var mı? Yoksa sana bir dolmakalem vereyim.” “ Var Müdürüm. Hem de pompalı.” Karneleri kucaklamış Musduvali doğruca evin yolunu tutmuş okul çıkışı. İlk geceden oturmuş başına, yarısını yazmış gece geç vakitlere kadar ama kalemin mürekkebi bitmiş. Mürekkebinin bittiğini bir türlü müdürüne söyleyememiş utangaçlığından. Bir de laf eder,” bir mürekkep hokkan bile yok diye.” O gün herkes okulu terk edene kadar okulda böcelenmiş. Daha sonra müdürün odasına girmiş. Mürekkep şişesini açmış. Bir yudum ağzına doldurmuş. Acelece evin yolunu tutmuş. Ağzındaki mürekkebi bir çay bardağına boşaltmış. Oradan dolmakalemine çekip, işini bitirmeye koyulmuş. O gece karne yazım işini bitirmiş ve heyecanla sabah erkenden müdürün kapısını çalmış. “ Karneler hazır müdürüm!” derken dişlerinin masmavi olduğunu fark eden Süleyman Tunç : “ Musduvali, mürekkep mi sürdün ağzına? İlaç yerine mi kullandın? Ne bu dişlerin hali? “ Mecburen gerçeği anlatmak zorunda kalmış Musduvali. Gülmemek için kendini zor tutan müdürü “ Aferin, iyi iş becermişsin. Şu andan itibaren izinlisin. Tatilin erken başladı.” deyip onu kimse görmeden okuldan göndermiş.