Çoğu evde şehir şebeke suyunun olmadığı zamanlar. Mahalle meydanlarında herkesin ortak kullandığı çeşmelerden biri de Tatarlar Mahallesi meydanındaydı. Demir dökümden yapılmış bu çeşmeler, tepesinden yukarı çekilen havaneli benzeri bir demirle, emme basma tulumba gibi çalışırdı. Sık sık bozulurdu. Belediyenin kadrolu sucusu Zindancı gelir, tamir ederdi. Atık suyu genellikle meydanın ortasına yayılırdı. Yaz günleri yayılan bu sulara arılar çöküşürdü. Balarılarının yanı sıra sarıcarı, eşek arısı, babballı , mercanköşk cinsi arılar. Mahallenin kızanları onları yakalamak için ellerinde çalı ve dallar, sokulmak pahasına bile olsa arkalarından koşarlardı.
Meydanın batısında Boduk Memed Dede’nin tek katlı dam evi bulunurdu. Evlerin çoğu iki kapılı olurdu. Dış kapılar bahçe veya avluya açılan kapılardı. İkinci tek kanatlı kapılar eve giriş kapısıydı. Kapılar ahşap, boyasız, bir iple açılır veya açık dururlardı. Kapıyı tıkırdatıp, ev sahibine seslenerek eve girilirdi. Hırsızlık diye bir olay bilinmezdi.
Boduk Memed Dede’nin dam evi babasından kalmaydı. Tam yedi yıl askerlik yapmış, Balkanlardan Yemen’e kadar her cephede savaşmış. Piyade olduğundan buralara yaya gitmiş. Ufak tefek, minyon tipli ama son derece güçlü bir yapısı vardı. Bu meziyetleri sayesinde hayatta kalabilmiş. Cephelere giderken yolda ölen arkadaşlarının palaska ve postal derilerini suda yumuşatıp açlıklarını gidermişler. Darı koçanlarını toplayıp, değirmenlerde öğüttürüp un haline getirtmişler ve köylülere ekmek ettirip yemişler. Süvari atlarının dışkısından çıkan arpa tanelerini temizleyip yerlermiş. İşte bu şartlarda hayatta kalmayı başarabilmiş.
Askerden gelince, gitmeden önce başladığı mesleği kasaplığa geri döner. Gençliğinde, bayramlarda mahallenin bütün kurbanlıklarını tek başına ilk günün akşamına kadar kesermiş. Değişik kasaplarla çalıştıktan sonra,en son Kasap Amca Amad’ın yanında çalışmış. Okuma yazma bilmeyen Boduk Dede’yi, Amca Amad sürü satın aldığında kefil etmiş. Senetlere parmak bastırmış. İşler iyi gittiği zamanlarda hiçbir sorun olmamış. Boduk Dede yaşlanıp işi bırakmış. Kefil olduğu senetlerden dolayı aradan altı ay kadar bir zaman geçtikten sonra başına dert olmuş. Son senet Amca Amad tarafından ödenememiş ve mühleti dolmuş. İcra memuru dede’nin kapısına çıkmış gelmiş. O sırada Allahtan evde Dede yokmuş. Hanımı saniye Nine durumu komşulara haber vermiş. Komşular icra memuruna çok büyük tepki göstermişler. Boduk Dede’nin başını sokacak evinden başka bir şeyinin olmadığını, evine haciz gelirse sokakta kalacağını söylemişler. Durumdan etkilenen icra memuru geldiği gibi, eve girmeden geri dönmüş ve dosyayı işlemden kaldırmış. Habersiz gelen tehlikeyi ucuz atlatmanın sevinciyle arıklardan akan yayla gölü suyuyla evinin önünü sulayıp, süpüren Saniye Nine hasır ve çaput minderleri duvar dibine sermiş. Olayı duyan gocagarılar birer ikişer gelmişler oturmaya.
. “- Dün akşam bir rüya gördüm. Hayırlara vesile olsun.” Diye söze başladı Arap Havva Nine. “ -- Yukarı Hastanenin aşçısı Göçmen Hasan va ya! Antika eşya toplayıcısı. İşte o çıkagelmiş eve. “—Nine! Çıkar evde ne antika eşya varsa, iyi para veririm dedi ve kayboldu. “— Bizim kız! Rüyasında antikacı görenin akrabalarıyla arası bozulur, küserler birbirine” der Aşgel Nine. “—Kör olmıyasıca! Bir daha gelsin bakalım. Kapı dışarı etmezsem. Demek ki benim akrabalarla aramı bozmaya gelecekmiş”
Eski evlerde koca karılardan yok pahasına alınan ve turistlere değerinin altında satılan o nadide sırça aletleri, dibekler, değirmenler, idare lambaları, gemici fenerleri, gramofonlar, eski el dokuma halı ve kilimler daha neler neler Aşçı Hasan’ın toplamasıyla yok oldular.
Akşam olmak üzereydi. Koca karılar yavaş yavaş alaklanmaya başlamışlardı. “— Aklıma gelmişken şunu da anlatıvereyim de öyle dağılalım” der Hurşit Nine. “— Benim büyük oğlan ( Ateş Memed) bir vakit Kuşadası’na mal satmaya gitmiş. Siparişleri dağıtmak için sahilde gezerken, bir satış yerinin önünde eski cam eşyalar, antika dokumalar görmüş. Dikkatle baktığında benim Hasan’a sattığım sırça aletlerini fark etmiş. Dalmış içeri. Önündeki gerili perdeyi aralayınca ne görsün, hasan turistlerle sohbet, muhabbet gırla. Hasan’a bizden habersiz anamdan aldığın sırça aletleri epey para etti herhalde, kazancıyla keyfedip duruyorsun. Demiş. Gece geç vakit eve döndüğünde “ – Ana! Hasan’a sattığın malların parasını ne ettin diye sorunca ben de “ – Ne etcem oğlum! Bayramda torunlara harçlık olarak dağıttım!” Mehmet Salih Başkaracaoğlu’na teşekkürler..