1-YEMEK
Memiş Süleyman
1959 yılı kasım ayı pazar günü. Sazak köyünden yaklaşık 20 kişilik bir grup Bostanyeri köyüne düğüne gelmiş. Geceyi atmışlar pazar günü öğleden sonra köylerine dönüyorlarmış. Yolda giderken ‘Ben az yedim, sen çok yedin, benim karnım aç kaldı, Biz yiyemedik!” Gibi sohbet ederek gidiyorlarmış... Düğün evinde olayın aslı şöyleymiş. Sazak köyünden gelen davetlileri düğün evinde bir odaya almışlar. Yer sofrası hazırlanmış. Yemekler gelmiş. Davetliler buyur edilmiş. Görgüye cevabı önce büyükler yemeye başlamış. Büyükler birer kaşık aldın mı yemekler bitermiş. Her yemekten ikişer tabak gelmiş. Birer tabak daha istemeye utanmışlar. Haliyle bazı davetliler, özellikle büyüklere saygı gösterisinde bulunan çocuk ve kadınlar sofradan aç kalkmış. Yolda bunun sohbeti yapılıyormuş. Memiş Süleyman Çiçek (1319 - 1986) düğünden bir fırsatını bulmuş, Kumralı tepeye giden (Koca Gedik’e giden) yolun üst yamacında keçileri otlatıyormuş. Yol kenarındaki birkaç çeşmeden birinin adı Akçeşme’dir. Bir kayanın üstüne oturmuş yoldan geçenleri izliyormuş. Sazak köylülerinin konuşmalarını duymuş. Oturduğu yerden kalkmış. Yol kenarına varmış. “Durun ey Sazaklılar! Akrabalarım!’ demiş. Devam etmiş;
Akçeşme de taş var mı?
Gözünüzde yaş var mı?
Doğru söyleyin Sazaklılar
İçinizde aç var mı?
Keçileri dağda bırakmış. Sazaklıları yoldan geri çevirmiş. Evine götürmüş. Karısı Sultan ana, evde bulunanlardan Allah ne verdiyse Sazaklıların karınlarını bir güzel doyurmuş. Sonra yolcu etmiş. Memiş Süleyman da akşamüzeri dağdaki keçilerini getirmiş.
Kaynakça: Recep Aslan 1935-2016
2 - KOYUN
Bakkal Şerif Mehmet Demirbağ (1908-1966) İle Memiş Süleyman Çiçek samimi iki asker arkadaşı imiş. Arkadaşlıkları askerden sonra da devam etmiş. Bakkal Şerif yaz aylarında süt yoğurt bol olduğu zamanlarda İstanbul armudu, karpuz bol olduğu zamanlarda alırmış çoluk çocuğunu yılda birkaç gezmeye getirirmiş. Süleyman’ın Bostanyerindeki toprak dam evinde birkaç gün misafir kalırlarmış. Neymiş Süleyman’ın karısı Sultan ananın pişirdiği yenir, yıkadığı giyilir, evine girilirmiş. Hamarat bir kadınmış Sultan ana (1909-1996) Bostanyeri köyü Gazandere Mahallesinden Avşar Yörüklerinden Ömer Erkaraca’nın(1874-1935) kızı imiş. Yunan işgalinde on yaşındaymış. Anası Yunan gittikten iki sene sonra ölmüş. Üvey ana elinde büyümüş. Görgüsünü, bilgisini, kaynanası olan Hacı Süleyman kızı Huriye’den (1870-1948) öğrenmiş. İşte böyle samimiyet neticesinde bakkal Şerif, çarşıdan satın aldığı bir dişi kuzuyu, rica ederek Memiş Süleyman’ın koyunlarının içine koymuş. Yıllar geçtikçe, koyunlar yavruladıkça, dişi kuzular sürüde kalır, erkek kuzulardan birini maden suyu kaynağında içme dedesinde keserek çoluk çocuk yerlermiş. Diğer erkek kuzuları kurban edermiş.
Bakkal Şerif’in küçük kızı 1965 yılında evlenmiş. 1966 yılında bakkal Şerif vefat edince sarı Mahmutludan öğretmenlik yapan damadı Ahmet Kozacı, Memiş Süleyman’a ait sürüdeki altı tane dişi koyunu görev yaptığı köye götürmüş. Bir vatandaşın koyun sürüsüne rica ederek koymuş. Öğretmen Ahmet Kozacı 1971 yılında Buldan ilçe merkezine tayini çıkınca, koyunları almak için vatandaşa gitmiş. Vatandaş öğretmeni “ koyunların kimi kayadan düştü öldü, kimini çakal yedi, hiç koyun kalmadı” cevabını vermiş.
Kaynakça: Emekli öğretmen Ahmet Kozacı 1937
3.NASİHAT
1973 yılında üniversiteyi kazanarak Erzurum’a okumaya gidecek olan ilk torun Suavi Uyum (1954) Dedesi Memiş’e, Süleyman Çiçek’e ısmarlamaya gittiğinde, bir Cuma akşam yemeğinden sonra şu nasihatte bulunuyor: “dedeciğim benim babam Hüseyin Çavuş, iki hanımından dörderden sekiz çocuğunu bırakarak, peygamberimizin (SAV) öldüğü yaşta yani 63 yaşında iken seferberlikte Çanakkale’ye gitti, dönmedi. Şehit oldu. Babamın şehirde geniş bir çevresi vardı. Şehrin kaymakamı, belediye reisi yılda bir gün köye gelirler misafiri olurlardı.
Benim anam Huriye ise o Sazaklı hacı Süleyman’ın en küçük çocuğu idi. Halil adında dayım ve altı teyzem vardı. Dedem hacı Süleyman’ın 1500 den fazla keçisi varmış. Her sene sürüsünden zekât olarak 40’tan fazla erkeç (Yetişkin erkek keçi) Buldan’a getirir, akrabalarından başlayarak fakir fukaraya dağıtırmış. Keçi sürüsünü on çoban güdermiş. Haydar bağlarından başlayarak Sazak köyüne kadar altı çeşmeyi, kendi kazarak yapmış. (Bugün bunlardan Bostanyeri hudutları içerisinde Aypınar -Sazaklı Çeşmesinin suyu akıyor). 126 yaşında vefat eden dedem hacı Süleyman altı defa hacca gitmiş. Nüfuzlu bir kişi olan dedemin Eşmeden Nazilli’ye, Tavas’tan Ödemiş’e kadar geniş bir çevresi, dostlukları varmış. Katıksız bir Yörük’müş.
İşte biz böyle bir neslin torunlarıyız, oğlum. Aman, oku, çalış, Allah muvaffak etsin. Ama sakın ola yaşadığın müddetçe bize emanet edilen bu topraklara, bize kol kanat geren devletimize ihanet etme, olur da memur olursan görevini tam yap fazladan çalış, para alma. Ticaret yaparsan, vergini tam ver hıyanetlik yapma. Allah’ın kanunlarına, devletin kanunlarına, karşı gelme. Ben sana güveniyorum. Allah’ım senin ve Müslümanların çocuklarının yardımcısı olsun!
Kaynakça: Recep Aslan, Ahmet Kozacı -1937,Habip Turgut-1935-2016