Sünbül Efendi İstanbul’da 1529 yılı Muharrem ayında ölür. Kendi tekkesine şeyh olarak damadı Merkez Muslihittin Musa’yı postnişin(Posta, seccadeye oturan) olarak bırakır. Merkez Efendi ölümü sezmiş, yola çıkmış, on gün içinde İstanbul’a ulaşmış, cenazeye yetişmiştir. Sünbül Efendi’nin yerine şeyh olur. Merkez Efendi, dergâhtaki müritlerin yetişmesiyle uğraşırken bir yandan da Ayasofya ve Fatih Camilerinde vaazlar verir. Sultan Selim Camisinde kürsü şeyhliği yaptığı da söylenmektedir.
Bir gün, günümüzde kendi adını taşıyan Silivrikapı ile Topkapı arasındaki semti gezerken, söylendiğine göre, yer altından gelen bir su sesi duyar. Toprağı kazdırdığında karşısına içi su dolu bir havuz çıkar. Burada bir cami ile hamam yaptırır. Vezir Lütfi Paşa’nın eşi Şah Sultan bu camiye vakıflar bağladığı gibi Eyüp’te Bahariye semtinde Merkez Efendi adına cami yaptırır. Şah Sultan’ın kocası Lütfü Paşa’nın ölümü üzerine, ya da ondan boşanarak Merkez Efendiyle evlendiği, bu evlilikten Ahmet Çelebinin doğduğu kimi kayıtlarda görülüyor. Kazdırarak bulduğu suyun sıtmaya iyi geleceği kerametinde bulunduğu söylenir. Ancak Merkez Efendi Cami avlusundaki su kuyu durumunda niyet kuyusu olarak günümüze dek işlevini sürdürmüştür. Evliya Çelebi, Seyahatnamesinin Pir Merkez Efendinin Menkıbeleri bölümünde kuyunun bulunuşunu şöyle anlatmaktadır. “Bu aziz ihtiyar, hayatta iken kendi dervişlerine buyurur ki, şurada secde ederken bir ses işittim. Ya şeyh. Ben burada yedi bin yıldır kırmızı renkli, sedef lezzetli hayat pınarıyım. Emrinle dünya yüzüne çıkmaya memurum. Beni Cenabı- Hak humma illetine yakalananlara ilaç kılmış. Elbette beni bu hapisten kurtar, şeklinde yalvarır. “Gelin ahbaplar, şu seccadenin bulunduğu yerde bir kuyu kazalım, diye Bismillah ile evvela kendileri yere bir ayak tabanı vurur. Bütün dervişler üşüşerek bir su kuyusu kazarlar. Hala kırmızı renkli bir büyük pınardır. Her kim bu hoş lezzetli sudan sabahleyin bir şey yemeden üç kere içse Allah’ın emriyle hummay-ı muhrikadan (Yakıcı ateşli hastalık, sıtma) kurtulurmuş. Merkez Efendi adıyla şöhreti dünyayı tutan bir su kuyusudur.
Kanuni Sultan Süleyman’ın Merkez Efendi’ye sevgi, saygı beslediği, toplantılarına katılıp konuşmalarını dinlediği, duygulanıp ağladığı, ondan söz edildiğinde “Bizim Merkez” dediği söylenirmiş. Korfu adasına yapacağı sefere, askerin özgüvenini kuvvetlendirmek amacıyla bir Ordu Şeyhi götürmeye karar verdiğinde Merkez Efendi’yi uygun görür, kendisine bir hatt-ı hümayun (Padişah buyruğu) gönderir. Bu sırada bir camide vaaz vermekte olan Merkez Efendi “Sultan bizi Korfu gazasına(Din uğruna savaş) götürmeye irade (Emir9 etmektedir. Hemen yol hazırlıklarına başlayın ki, gazaya çıkalım” diyerek bu durumu keşfettiğini belli eder. Sefere katılır.(1536)
Merkez Efendi, 1551 (H.959) yılı Rabiyül-ahir (Küçük Mevlit ayı) ayının 17. Gününe denk gelen Perşembe günü ölür. Cenazesini Şeyhülislam Ebusuut Efendi yıkar, namazını Fatih Camisinde Ebusuut Efendi misli görülmemiş bir halktan kişilerle kıldırır. Cenazesi kendi adıyla anılan cami avlusunda toprağa verilir. Şeyhülislam Ebusuut Efendi Merkez Efendinin ölümü için “Dairesin, merkezin nur ide Allah” tarihini düşürür. Yerine oğlu ve postnişini Ahmet Efendi şeyh olur.
92 yıllık çok renkli, çok yönlü bir yaşam. Daha ergenliğe yeni eriştiği bir dönemde kız ve oğlanları birlikte okutmak günümüzde bile tartışma konusu olurken bunu uygulaması onun ne denli inanmış, ne denli cesaretli, ne denli yüksek eğitim anlayışı olduğunu göstermektedir. Merkez Efendi’nin yine genç yaşlardan başlayarak yaşamının sonuna dek cemaatsiz namaz kılmaması onun ne denli halka yakın olmak istediğinin belirtisidir. Merkez Efendi’nin bir beyaz eşeği varmış. Terkisinde günün meyvesi, kırıntısı nelerse olanlarla dolu bir heybesi bulunurmuş. Yolda ister emir, isterse fakir bir kimse olsun selam verip hal hatır sorar, gerekli gördüklerinde yiyecek dağıtırmış. Bu eşeği daha sonraları Kudüs’lü bir sakaya hediye eder. Şeyhülislam Ebusuut Efendi onun hakkında “ Zamanımızda bu zat kadar riyadan( ikiyüzlülük) uzak kimse görmedim” der. Bu düşüncesini cenaze töreninde yineler. En güçlü padişahlar onun için camiler, imarethaneler yaptırdılar. Mesir için Yavuz Sultan Selim’in baş kadını, Kanuni’nin annesi Hafsa Sultan bir çıkış yaratmıştır, ancak o halkı düşünmüştür gerçekte. Günümüzde onun adının verildiği okullar, mahalleler, dernekler vardır.
Merkez Efendi ne yağmışsa halk için yapmış. Din adamının görevinin yalnız dua etmek, dua öğretmek olmadığını beden ve ruh sağlığının önce geldiğini belki vaazlarında söylememiş ama yaşayarak ortaya koymuştur. Vakfiyesinde kadın- erkek eşitliğine inandığını çok anlamlı bir şeklide işaret etmiştir. HeinrichSchliemann Homeros destanlarında adı geçen yerleri bulmak amacıyla Truva’nın yeri olduğu sanılan Hisarlık’da düzenli kazılara başlamıştı. Yunus Emre, Karacaoğlan, Battal Gazi, Köroğlu, Kerem ile Aslı ve daha niceleri. İlahi, koşma, yiğitleme, öyküleriyle halkın belleğine girmiş, orada yaşayıp yüzyılları aşmıştır. Merkez Efendi kız ve oğlanı bir arada okutmasaydı böyle bir söylencenin ortaya çıkma olasılığı var mıydı? Denizli halkı onun bu davranışını benimsemiş, sevmiş, yaşatmış. Bugün Merkez Efendi adını duymuş Denizli halkından birine “Nereden tanıyorsun sen Merkez Efendi’yi diye sorulsa “Kızla erkeği bir arada okutmuş” diyebilir. Merkez Efendi daha çok uzun yüzyıllar görecek.
Kaynakça- Cafer Sadık Abalıoğlu Eğitim ve Kültür Vakfı Yayını – Yerel Tarih ve Kültür Dergisi- Sayı-54- Ağustos 2017. Yazar- Prof. Dr. İsmet Gürgey.
(Devam Edecek)