Yaklaşık beş yüz elli yıl önce, 1460 lı yıllarda, Denizli Sancağının Sarı Mahmutlu(Sarhanlı) köyünde (Buldan) Hafız Mustafa Efendi’nin bir oğlu olur. Adını Musa koyar. İleri yaşlarda adı “Musa bin Mustafa bin Kılıç bey bin Haydar” künyesi “Ebu’s saka” lakabı Muslihittin” olacaktır. Dinsel kökenli ilk eğitimini babasından alır. Genç yaşında öğrenci yetiştirecek bir bilgi düzeyine erişir. Denizli yöresinde Merkez Efendinin kız-erkek öğrencileri bir arada okuttuğu biçiminde de bilinir. Böyle bir olağandışı söylentinin gerçek olması, padişaha kadar gitmesi akla daha yakın gelmektedir. Denizli halkı tarafından canlı tutulması da anlamlı bir kanıttır. İstanbul’ a gelen Musa Efendi Hızırbeyzade Velayettin ya da Velayettin oğlu Ahmet Paşa’dan öğrenim görür. Daha sonra gittiği Karaman’da Halveti şeyhlerinden Habib- i Karamani’ye mürit olma yolunda yaptığı girişimden bir sonuca ulaşamaz. Molla Habib “Senin şeyhin henüz postnişin değildir” diyerek irşadının(Doğru yolu gösterme) başkasının elinden olacağına işaret eder, kisve(Özel giysi) giydirir, vaaz icazeti(İzin) ve de “Muslihittin” lakabını verir. İstanbul’a dönünce tekrar medreseye yerleşir, başta Ayasofya olmak üzere İstanbul’un çeşitli camilerinde vaazlar verir. Etyemez şeyhinin kızıyla evlenir ve Etyemez Zaviyesinde (Küçük tekke) matematikle ilgilenmeye başlar. Gördüğü bir rüyanın yorumu için gittiği Sünbül Sinan’dan (FarsacaSünbül, Arapça Sümbül) etkilenir. Ona kapılanır. Musa Efendi her gün Sünbül Sinan’ın dergâhına gelip ondan ders almaya, hizmete başlar. Bir gün Sünbül Efendi Musa Efendi’ye “Âlemi sen yaratsaydın, nasıl yaratırdın?” diye bir soru yöneltir. Musa Efendi’nin yanıtı “Bu mümkün değil ama olsaydı herşeyi merkezinde bırakırdım. Âlem öyle tatlı bir düzen içindeki, buna bir şey eklemek yada bir şeyi eksiltmek düşünülemez” şeklinde olur. Sünbül Efendi bu yanıtı beğenir. “Aferin Musa Efendi, demek her şeyi merkezinde bırakırdın, öyleyse bundan sonra adın Merkez Muslihittin olsun” der.
Merkez Efendi, Sünbül Efendinin kızı Rahime Hatun ile evlenir. Çilesini bitirdikten sonra, Kovacı Dede diye tanınan Halveti şeyhi Sevindik- Sunduk Dede’nin ölümü üzerine, Dede’nin Aksaray’daki zaviyesine (Bir sufinin ibadet için çekildiği tenha yer, küçük tekke) şeyh olur. Bir ermiş payesine erişmiş Merkez Efendi’nin kerametlerinin olması gerekli ve kaçınılmazdı. Denizli halkından kimilerinin padişaha şikâyeti üzerine çağrıldığı başkente, kendisinden önce yola çıkan atlılardan tez varması. Padişah namaz kılarken selam vermesi, padişahın onu paylaması karşısında “Siz namaz kılmıyordunuz ki, zihnen sarayınızın saçaklarının onarımı ile meşguldünüz” demesi. Daha sonra padişahın şikâyet konusuna geçip “Sen Denizli’de kırk kadar hatunla(Ya da kızlar ve erkeklerle) cem olup zikir ve ibadet edermişsin, hiç ateşle barutun oyunu mu olur” demesi karşısında, “Olur” deyip kavuğunu çıkarması, içine pamuk ve bahçedeki kümbetten bir koru koyup padişaha göstermesi ve kor ile pamuğun hiç etkileşim göstermemesi, bir keramet zinciridir.Kerametler çok. Kerametlere inanan var, inanmayan da çoktur ancak kerametlerin genelde peygamberlere, şeyhlere inandırıcılık sağlamadığı bir gerçektir. Keramet yoluyla dinin soyut gerçekliliğinin anlaşılması ve kabulü kolaylaşmaktadır. Sevindik Dede zaviyesine şeyh olduktan kısa bir süre sonra Merkez Efendi, Manisa’da Kanuni Sultan Süleyman’ın annesi Hafza Sultan’ın yaptırdığı imaretin( Sultan Camisi ve Külliyesi) yanındaki zaviyeye isteği ve Sünbül Efendi’nin tenbihi üzerine şeyh oldu. Külliye (Bütünlük, genellik) Medrese, Sıbyan(Çocuk) Okulu, İmarethane(Yoksullara ve medreseöğrencilerine yiyecek dağıtmak amacıyla kurulmuş hayır kurumu) ve hamamdan oluşur. Merkez Efendi hekimliğe ilgi duyar, halkın sağlık sorunlarıyla dertlenir. Çeşitli otlardan ilaç yapar. İmarethanenin bir bölümünü bimarhaneye (Hastahane) ye dönüştürür. 1526 da bugünkü yerinde Bimarhanenin Darüşşifanın bir bölümü yapılır. Tımarhane, Şifahane adlarıyla da anılır. Yalnız akıl hastaları değil her türlü hasta iyileştirilmeye çalışılır. Bu sıralarda Manisa Valisi Şehzade Mustafa’ya ivedi bir mektup gelir. Hafsa Sultan hastadır, İstanbul’daki hekimler çaresiz kalmıştır. Durum Merkez Efendi’ye duyurulur. O da 41 tür baharattan ya da bahar çiçeklerinden macun kıvamında bir ilaç yapar. Hafza Sultan iyileşir. Bunun üzerine Merkez Efendi ilacın halka ulaşması amacıyla her yıl bir sergi, bir şenlik düzenlemeye karar verir. İlki 1527-1528 yılında yapılan şenlik için gün olarak 22 Mart düşünülür. Bahar bayramı (Nevruz) Hazreti Ali’nin doğum günü. Şenliğin yapılmasının, civardan gelen halkın Manisa’ya ekonomik ve sosyal canlılık getirmesi, Spil Dağı eteklerinde kurulmuş şehrin Gediz Ovasına kayarak büyümesi gibi faydaları da olacaktır. İlacın halka bir gezinti yerinde dağıtılmasına bağlı olarak adı Mesir(Gezinti yeri) olduğu, halkın yakıştırdığı bir ad olduğu şüphe götürmez. Kimi kaynaklar bu adın İbni Sina’nın “Mesr-ositos” adlı panzehirinden, kimi kaynaklar da Pontos kralı Mithridates’in 54 maddeyi karıştırarak yaptığı panzehirden esinlenerek verildiği ileri sürerler.
(Devam Edecek)
Kaynakça- Geçmişten Günümüze Denizli Dergisi(Sayı-54)