[email protected]
İktisat biliminde Lorenz Eğrisi olarak bilinen bir grafik vardır. 1905 yılında Amerikalı istatistikçi Marx Otto Lorenz tarafından geliştirilmiş. Lorenz Eğrisi, gelir dağılımı çalışmalarında ve bazı gelir dağılımı adaletsizliklerini hesaplamada temel alınan bir grafiktir. Bir ülkedeki toplam milli gelirin o ülkede yaşayan insanlar tarafından hangi oranlarda paylaşıldığını gösterir. Bu grafikte mutlak eşitlik çizgisi vardır. Toplumdaki toplam gelirin topluma eşit olarak bölüştürüldüğü mutlak eşitlik durumunun gerçekleşmesi halinde toplumun gelir adaleti en üst seviyededir.
Ancak bu durumu dünya üzerinde hiçbir ülkede sağlayabilmek mümkün olmamıştır. Sanayide, modern tarım ve hayvancılıkta, turizmde, bilişim ve yazılımda gelişmiş düzeyde olan, milli gelirleri yüksek, sosyal devlet olmayı büyük ölçüde başarabilmiş ülkelerde milli gelirin nüfusa dağılımı önemli ölçüde dengeli olabilmektedir. Bu ülkelerde örneğin milli gelirin %60 ı toplumun %40 ı tarafından, geri kalan %40 ı da toplumun %60 ı tarafından paylaşılıyor olması o ülkede gelir dağılımında adaletin önemli ölçüde sağlanabildiğini gösterir. Fakat yukarıda saydığım gelişmişlik seviyesinden uzak, sosyal devlet olmanın uzağında kalmış ülkelerde ise durum hiç de bu şekilde değildir. Milli gelirin %50 sinin toplumun %2 si, %30 unun toplumun %15 i, geri kalan %20 sinin ise toplumun %83 ü tarafından paylaşıldığı ülkeler bile vardır. Bu yüzdesel örnekleri çoğaltmak mümkündür. Tüm dünyada devlet yöneticilerinin kendi ülkelerinde gelir dağılımını en adaletli biçimde sağlayabilmek için gösterecekleri çabalar şüphesiz ki insanlık için en öncelikli vazifedir. Gelir dağılımının adaletli olduğu ülkelerde insanların daha sağlıklı, daha mutlu ve daha huzurlu oldukları ortadadır. Bu ülkelerde insanların gelir seviyesi yüksek olduğu için çocuklarına güvenilir sağlık hizmeti, kaliteli eğitim, kaliteli beslenme, kültür, sanat, eğlence ve tatil anlamında yeterli imkânları sunabilmektedirler. Sağlanan bu iyi imkânlar doğrultusunda yetişen çocuklar, yetişkin olduklarında iyi yetişmiş bireyler olarak kendi ayakları üzerinde güvenle durmakta ve böylelikle nitelikli toplumlar oluşmaktadır.
Ülkemizde bu anlamda gelir eşitsizliğini gidermek ve gelir dağılımında adaleti tesis edebilmek için çok çaba harcanması gerekmektedir. Gelir eşitsizliği özellikle büyük şehirlerde maalesef sosyoekonomik sorunlara yol açmaktadır. Hırsızlık, gasp, cinayet, yaralama, kadına ve çocuğa şiddet olayları, aile içi şiddet, hayvanlara ve doğaya verilen zararlar, insanların birbirlerine saygısızlıkları, sağlıkta, beslenmede ve eğitimde fırsat eşitliği olmaması, büyük oranda toplumda gelir adaletinin yeteri kadar sağlanamamasından kaynaklıdır. Çünkü gelir dağılımında sağlanacak adalet, toplumda donanımlı insanların sayısını arttıracak, bu da o toplumda suç işleme kapasitesini düşürecektir. Zira yoksulluk, ilerleyen dönemde bir güvenlik sorununa dönüşmektedir.
Anadolu’nun her köşesinde iklime ve doğa şartlarına uygun olarak gerek tarım ve hayvancılık, gerek sanayi, gerekse turizm yatırımları yapılmalı, üretim ve istihdam arttırılmalıdır. Ülkemizde ihracata konu olacak, marka değeri olan mamullerin üretimine ihtiyaç vardır. Ancak bu şekilde bir zenginleşme sağlanıp insanlarımızın gelir seviyeleri yükseltilebilir ve gelir dağılımındaki adaletsizlik azaltılabilir. Almanya gibi sanayi yönünden çok gelişmiş bir ülkede fabrikaların çoğunluğu küçük ilçelerde ve kasabalardadır. Buldan bu anlamda onlarca yıldan bu yana dokuma sanayiinde söz sahibi olmuş, sanayi ve ticari yönden emsallerine nazaran çok önde olma fırsatı yakalamış ve beraberinde kent kültürünü üst seviyede geliştirebilmiş ender ilçelerdendir. Yöresel kalkınma planları içinde örnek gösterilebilecek tecrübe ve birikime sahiptir. Bu anlamda Buldanlı iş insanlarının Türkiye ve dünya çapında rekabet edebilecek değerli markalar yaratmaları, mevcut markaların tanıtımlarını arttırmaları büyük önem taşımaktadır. Süreç içinde ülkemizde de bu yönde atılacak yatırım adımları ile yapısal sorunların başında yer alan özellikle İstanbul başta olmak üzere büyükşehirlere göçün durdurulması ve hatta tersine göçün başlaması bile sağlanabilir. Siyaset kurumunun bu soruna çözüm bulması öncelikli konulardan olmalıdır.