Karşıyaka Mahallesi’nden, köprünün yanındaki Çelebiler ailesindendir. Terzi İrfan Uz’un dükkânında yetişmiştir. Dükkândaki ve diğer terzi dükkânlarındaki çırak ve kalfalar içinde; pratik, çok seri, maharetli, yetenekli, bir kalfa olduğu için terzi camiasında “Ateş gibi hızlı hareket eder” anlamında “Ateş Kalfa“ lakabı takılmıştır. Hiç evlenmemiştir. İstanbul’a kardeşi Koreli Behçet Çelebioğlu (1933/2000), evinin alt katında, terzi dükkânı açmasına yardımcı olur. Fakat birkaç sene sonra dükkânı kapatır. Yanında bir süre çırak olarak çalışan terzi Hacı, İstanbul’da işini büyütünce (Reel Konfeksiyon), Ateş Kalfa, uzun yıllar Terzi Hacı’nın yanında çalışmıştır. Ve Ateş Kalfa’nın cenaze masraflarını da karşılamıştır.
*Ateş Kalfa İstanbul’da çalıştığı sıralarda, günün birinde, hemşerimiz Beylerin Kadir’in oğlu Terzi İbrahim’in dükkânında otururken, bir müşteri elinde kumaşı ile dükkândan içeri girer. Bir ceket diktirmek istemektedir. Terzi İbrahim, “ceketi, üç gün sonra çıkarabilirim.” der. Müşteri, bir gün sonra dikilmesini, yolculuğa çıkacağını ısrarla söyler. Ateş Kalfa, müşteriye dönerek “ceketinizi yarın sabah saat onda teslim alın” der. Ölçüleri alır. Geçer dikiş makinesinin başına. Ertesi sabah saat dokuzda, prova yapmadan ceketi bitirir. Diğer kalfalara “Ceketi alın, ütüleyin, teslim edin!” der.
*Yıl 1984, Buldan Esnaf Kefalet Kooperatifi binasının bodrum katında Terzi Ramazan Karaca’nın dükkânı. Terzi Ramazan, Buldan belediye işçilerinin elbise dikim ihalesini almıştır. 80 takım elbisedir. Çırak ve kalfa yetersiz olduğu için, elbiselerin dikimini zamanında yetiştirmekte zorlaşıyor. Kalfa arayışı içine girer. Aylardan mayıs, birkaç yere haber vermiş, ilan vermiş. Bir gün merdivenlerden 50 yaşlarında bir vatandaş iner, dükkândan içeri girer. Kendisinin terzi olduğunu, iş aradığını söyler. Kendi özgeçmişi hakkında bilgi verince, Terzi Ramazan bilgileri inandırıcı bulur. Adının Tayyar olduğunu söyler bu kişiye, Terzi Ramazan, çalışma şartlarının ise olduğunu sorunca Tayyar Usta şöyle cevap vererek açıklar şartlarını: “ Sabahleyin saat sekizde işe başlarım. İkindi saat beşte işi bırakırım. Birinci provadan sonra iki ceketi bitirir, duvara asarım. Kapıdan çıkarken bir kolon şarabı, kapının yanından alırım. Biraz da harçlık para alırım, o senin takdirin!” Terzi Ramazan, şartları kabul eder. Ayrıca yatacak yer de ayarlar. Terzi Ramazan’ın, Tayyar Usta’nın meslek icrasında en çok takdir ettiği özelliği, ceket dikiminde “Tulum” denilen uygulamayı yapmasıdır. Tayyar Usta İstanbul’da konfeksiyon atölyesinde çalışırken, oradaki ustalardan “Tulum” denilen uygulamayı öğrenmiştir. Konfeksiyon işinde, tulum olayının bilmeyen seri olarak ceket dikemez. Terzilikte normalde, el emeği göz nuru olarak haftada ancak iki ceket dikilebilir. Ama konfeksiyon imalatında günde iki veya daha fazla ceket dikilebilir. Terzi Ramazan, Ateş Kalfa denilen Tayyar Usta sayesinde, belediye işçilerinin elbiselerinin dikimini ve teslimini zamanında yapmıştır. Takım elbise için dikilen yelek dikiminde kesinlikle tulum şeklinde dikim yapılır.
*Hikâye: İstanbul’da terzinin biri dükkânını açmış, günlük işlerini yaparken, zenci bir arkadaşı dükkâna gelir. Selam verir, oturur. Bu esnada terzi, yelek dikimi ile meşgulmüş. Zenci şahıs, derisinin renginden dolayı psikolojik rahatsızlık duymakta, kendini beğenmemekte imiş. Kısmen ruhsal bunalıma girmiş. Sandalyesinde, konuşmadan oturmakta, terzinin yelek dikişini izlemektedir. Bu arada terzi, yeleği diker bitirir. Ama o şekilde yeleğin görünüşü çok kötüdür. Terzi en sonunda yeleğin bir kenarında, bir karış kadarki yerini dikmez. Elini buradan yeleğin içine sokar. Bir asılışta yeleğin içini dışına çevirir. Bir karış kalan yerini de diker. Güzel bir ütü yapınca, şık bir yelek ortaya çıkar. Yeleği askıya takar, dükkânın duvarına asar.
Bu olaydan etkilenen zenci, terzi arkadaşından bir ricada bulunur: “ Yeleğe uyguladığı işlemin benzerinin kendisine uygulanmasını, görüntüsünün beyaza dönüştürülmesini ister.” Başına tebelleş olur. Terzi “bu benim yapacağım iş değil!” dediyse de, zenci arkadaşı “ Ben gördüm, sen yeleği yaptın, benim de görüntümü değiştireceksin, eğer yapmazsan, seni öldürürüm!” der. Terzi, öldürme lafını dutunca, “bir çaresine bakalım” der. Zenci arkadaşını masasının üzerine böyle boyunca sırtüstü yatırır. Mezura ile enine-boyuna, sağına-soluna ölçer. Bir kalem ile defterine bir şeyler yazar. Bu olay ile hafta devam eder. Terzi bu arada zenci arkadaşını oyalarken, canını nasıl kurtaracağının planlarını da yapmaktadır. Terzi bu duygular içine girince, psikolojisi etkilenir. Davranışlarında, yeme-içmesinde olumsuz değişmeler olur. Terzideki bu değişimleri fark eden karısı, terziye bir probleminin olup olmadığını sorar. Terzi birkaç gün olayı geçiştirse de sonunda durumu açıklar. Karısı, bunun çaresinin basit olduğunu söyler, bir akıl verir. “Zenci kardeş, ben senden değişik ölçüler aldım, ama her ölçü sonunda derinin içini dışına çevirme olayı sonunda üreme yumurtaların (testislerin) alnına denk geliyor” dersin. Sonrada zenci arkadaşının tepkisine göre hareket edersin. Ne demişler: “Kadının fendi, erkeği yendi!”
Pazartesi günü zenci arkadaşı tekrar dükkâna gelince terzi, arkadaşına şöyle der: “Bu ölçülerim sonucunda eğer senin derini çevirirsem, üreme yumurtaların hep alnına denk geliyor.” Bu açıklamayı duyan zenci, başını iki yanına sallar, eliyle defalarca başını kontrol eder. Kendi kendine şöyle der “Bu iki yumurta alnımda sallanırsa, şimdiki halimden daha kötü olurum!” O anda, düşüncelerinden vazgeçer, terziye teşekkür eder. Dükkândan çıkar gider.
*Hikâye: Terzilik mesleğinde, elbise dikiminin en zor bölümü, ceket kolunun omuzdaki bölümünün dikimidir (kol takmak). Terzinin biri, akşama kadar ceket dikimiyle uğraşmış, ceket kolunun omuza iliştirilmesi (dikilmesi) kısmına gelince yorulmuş. Bunu da yarın sabah yapayım diyerek dükkânını kapatmış, evine gitmiş. Ertesi sabah evinden çıkmış, dükkânına doğru yürümeye başlamış. Bu esnada da “ceket kolunu omuza, en rahat ve en kibar şekilde nasıl dikebilirim?” şeklinde düşünceler içindeymiş. Terzi yolda giderken, karışından dört jandarma arasında idama götürülmekte olan bir mahkûm getiriyorlarmış. Terzi jandarmaların yanından geçerken, mahkûm terziye seslenmiş: “Hemşerim, sen de benim gibi idamlıksın herhalde!”
*Terzi Süleyman Keyik, 1947 yılı bir haziranda terzi Raşit Tek yanında çıraklığa başlar. 20/21 Eylül 1948 yılında perşembeye Cuma’ya bağlayan gece çıkan çarşı yangınında ustasının dükkânını yanınca İstanbul’a kalfa iken çalışmaya gider, askere gider, gelir, ilk dükkânı İstanbul’da Şehremini’nde, Mevlanakapı Caddesi’nde açar (1958-1960). 1960’da Buldan’a gelir dükkân açar, evlenir. Yaklaşık bir yıl sonra tekrar İstanbul’a gider, Şehremini’nde Başvekil Caddesi’nde dükkân açar. 1966 yılında Fransa Paris’e çalışmaya gider. 1976 yılında Buldan’a döner. Terziliği bırakır, yerli malı dükkânı açar. 1992’de emekli olmuştur.
*İzmir Urla’dan gelen terzi İsmail Öztürkmen, Urla’dan işini terk ederek Buldan’a çalışmaya gelince Küçük Cemal Algan’ın yanında ortak çalışmaya başlamıştır.1951-1964 yılları. Terzilik yapan birçok kişiyi mesleğin inceliklerinin çoğunu İsmail Öztürkmen’den öğrenmişlerdir.
*Terzi Osman Çamkır, 1940 yılında 15 yaşında İstanbul’a gider, terzi Raşit Tek ile. 1967 yılında asker dönüşü Laleli semtinde kendi dükkânını açmıştır. Aynı semtte 33 sene terzilik yapmıştır.
KAYNAKÇA: Süleyman KEYİK (1935), İrfan UZ (1919-2013), Türkan ÖZDOĞAN (1920), Arif YALÇIN (1930), Şükran ARABACI (Algan), Asım PAMUK (1928), Nadir SEYREK (1935), Dinarlı Musa AKKOYUN (1939), Kazım KAVAL (1933), Ramazan KARACA (1946), Ahmet TOPÇU (1935), Mehmet MERMER (1956), Ahmet TUNCAY (1933), Şevki GÖKALP (1945), Mehmet DURUSOY (1943), Burdur İsmail AKSOY (1948), Mustafa KEYİK(1961), Zeki GÖKER (1939), Mustafa KAYNAK (1949), Mustafa TUNCER (1932)