Atatürk’ün Büyük Nutku “1919 senesi Mayısının 19. günü Samsun’a çıktım.” diyerek başlar. Onun içindir ki 19 Mayıs 1919 tarihi, kurulacak olan Türkiye Cumhuriyeti’nin en önemli dönüm noktasıdır. Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkışından önce, Mondros Ateşkesi ile ilgili sözleri Samsun’a çıkışının ne denli önemli olduğunun göstergesidir: “Ateşkes antlaşmasını baştan sonuna kadar inceledikten sonra bende beliren kanı şu idi: Büyük Osmanlı devleti bu ateşkes antlaşması ile kendini hiçbir koşula bağlı olmaksızın düşmanların eline vermeyi (teslim olmayı) kabul etmiştir. Yalnız kabul etmiş değil, düşmanların ülkeyi eline geçirmesi için ona yardıma da söz vermiştir.”
Komutan Mustafa Kemal, Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu bu duruma karşı kayıtsız kalamamış, İstanbul Hükümeti’ne Mondros Ateşkesi ile ilgili düşüncelerini iletmiştir. Bundan da olumlu bir sonuç alamayan Atatürk için artık tek bir çare kalmıştır. Topyekûn Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı başlatmak. Bunun bilinci ve azmiyle Samsun’a ayak basan Büyük Önderin o anki duygu ve düşüncelerini Nutuk’ta bulmaktayız:
“...Gerçekte, içinde bulunduğumuz o günlerde, Osmanlı Devleti’nin temelleri çökmüş, ömrü tükenmişti. Osmanlı ülkesi bütün bütüne parçalanmıştı. Ortada bir avuç Türk’ün barındığı bir ata yurdu kalmıştı. Son sorun, bunun da paylaşılmasını sağlamak için uğraşmaktan başka bir şey değildi. Osmanlı Devleti, onun bağımsızlığı, padişah, halife, hükümet, bunların hepsi anlamını yitirmiş birtakım boş sözlerdi. Neyin ve kimin dokunulmazlığı için kimden ve ne gibi yardım istemek düşünülüyordu? Öyleyse sağlam ve gerçek karar ne olabilirdi. Baylar bu durum karşısında tek bir karar vardı. O da ulus egemenliğine dayanan, tam bağımsız yeni bir Türk Devleti kurmak. İşte, daha İstanbul’dan çıkmadan önce düşündüğümüz ve Samsun’da Anadolu topraklarına ayak basar basmaz uygulamaya başladığımız karar, bu karar olmuştur. Bu kararın dayandığı en sağlam düşünüş ve mantık şu idi: Temel ilke Türk ulusunun onurlu ve saygın bir ulus olarak yaşamasıdır. Bu ancak tam bağımsız olmakla sağlanabilir. Ne denli zengin ve gönenmiş olursa olsun bağımsızlıktan yoksun bir ulus, uygar toplumlar karşısında uşak durumunda kalmaktan öteye gidemez. Yabancı bir devletin koruyuculuğunu ve kollayıcılığını istemek insanlık niteliklerinden yoksunluğu, güçsüzlüğü ve beceriksizliği açığa vurmaktan başka bir şey değildir. Oysa Türkün onuru, kendine güveni ve yetenekleri çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir ulus, tutsak yaşamaktansa yok olsun, daha iyidir. Öyleyse ya bağımsızlık ya ölüm! İşte gerçek kurtuluşu isteyenlerin parolası bu olacaktı. Bir an için bu kararın uygulanmasında başarısızlığa uğranılacağını düşünelim. Ne olacaktı? Tutsaklık. Peki, efendim, öteki kararlara uymakla da sonuç bu olmayacak mıydı? Şu ayrımla ki, bağımsızlığı için ölümü göze alan ulus, insanlık onuru ve şerefinin gereği olan her özveriye başvurduğunu düşünerek avunur ve tutsaklık zincirini kendi eliyle boynuna geçiren uyuşuk, onursuz bir ulusla karşılaştırılınca, dost ve düşman gözünde yeri çok başka olur… Bu son sözlerimi özetlemek gerekirse diyebilirim ki ben ulusun vicdanında ve geleceğinde sezdiğim büyük bir gelişme yeteneğini, bir ulusal giz (sır) gibi vicdanımda taşıyarak yavaş yavaş bütün toplumumuza uygulatmak zorundayım.”
Büyük Önder, Türk Milleti’nin şerefi ve onuru, her alanda tam bağımsız, ulus egemenliğine dayalı yeni Türk Devleti ve ata yurdu olan vatan toprakları için gözünü bile kırpmadan, çekinmeden, korkmadan “Ya Bağımsızlık Ya Ölüm” parolası ile işte tam da bu düşüncelerle Samsun’a; kendi ifadesi ile 1919 Senesi Mayısının 19. günü ayak basmıştır. Tekrarlamam gerekirse; 19 Mayıs 1919 tarihi, kurulacak olan Türkiye Cumhuriyeti’nin en önemli dönüm noktasıdır. 19 Mayıs ruhuyla Kurtuluş Savaşı’nı kazanmış, bu savaşın getirdiği özgüven ile ulusal egemenliğe dayanan, laik, demokratik, çağdaş ve en önemlisi tam bağımsız Türkiye Cumhuriyet’ini kurmuş, bu temel değerler ile Türk Devrimini gerçekleştirebilmişizdir. Bayramımız kutlu olsun, sevgi ve saygılarımla.