Bu günlerde Buldan’da İlkbaharın güzellikleri yaşanırken, yeşilin her tondaki dokusu ve kuş sesleri insana ayrı bir huzur veriyor.”16.Buldan Dokuma,Kültür ve El Sanatları Festivali” sebebiyle Buldan’ın yaşayan güzelliklerini bir kez daha hatırlıyoruz.Eski yıllarda sık sık kullanılan “Yeşil Buldan” deyişini de hatırlamadan edemiyoruz... Bir zamanlar Buldan’da eski binaların hemen hemen hepsinde yaşı o binalar kadar eski olan ağaçlar ve bahçeler vardı.Şırıl şırıl akan sokak çeşmeleri vardı.Anıt ağaçlar son elli yıldır hızla azaldı.Belki de bir kuşak sonraki çocuklarımıza anıt bir ağaç göstermek mümkün olmayacak...Buldan ;kültürel yapısı,kendine has estetiği ve yeşil dokusuyla halen ayrı bir güzelliğe sahiptir. Öyle ki Buldan’ın her köşesine sinmiş bu estetiği,bir çoğumuz göremese de yerli ya da yabancı birçok ziyaretçi hemen görmektedir.
Buldan, tarihi ve kültürel dokusu kadar yeşil dokusuyla;kültürel geçmişini öne çıkaran yapıları ve geçmişten gelen sayısız değerleriyle,onu eşsiz kılan her tonda yeşilliğiyle ve yeşil görünüşüyle her zaman çekici olmayı başarmış bir güzellikler diyarıdır. Buldan,aslında renk renk desenleri ve işlemeleri ile bir güzellikler yumağıdır. Asırlarca bu yöreye sahiplik yapmış farklı medeniyetler yanında Türk-İslam Medeniyetinin bıraktığı kültürel izler sanki onun doğal yapısıyla özdeşleşmiş; dokuma sanatında ortaya çıkan canlı renklerle ve nadide desenlerle farklı bir bütünlük oluşturmuştur.Yıllarca ”Mekik sesi,horoz sesi,kuş sesi/Dokumacının türkü söylemesi...”sokaklarda yankılanmıştır.
Belki de Buldan’a ve çevresine romantizmi, çekiciliği veren unsurların başında yeşillikleri gelmektedir. Eskiden, tarihi ev kapılarını, bahçe duvarlarını saran asmalar, yol ve dere kenarlarını süsleyen çınarlar ve meşeler; çeşme başlarında bir genç kız edasıyla süzülen söğütler; mezar başlarında salınan serviler;yemyeşil bağlar;tepeleri tutan ulu çamlar; meyvelerini yollara salan çeşit çeşit meyve ağaçları Buldan’ın doğal şehir dokusunu oluşturmuştu. Tüm bunlar Buldan’a ayrı bir incelik, zarafet ve sıcaklık vermekteydi. Buldanlılar, doğadan aldıkları ilhamla bu ruh halini kişilikleri yanında el işlemelerine ve dokumalarına da yansıtmışlardı.Anadolu'da olduğu gibi Buldan’da da yaşam; az katlı, yeşillikler içinde bahçeli evlerde devam ederken çok şeyler değişti.Tekke’de,Saçyaz’da,Koçyaz’da,Haydar’da,Karadere’de,Kepsel’de,Bulak’da,Çağış’da,ovada ve yaylada, kısacası her köşede yemyeşil bağlar bahçeler türkülerle iç içe ayrı bir güzeldi. Fakat yıllar ilerledikçe, çok katlı yaşama geçildi ve yaşam tarzı kadar insan ilişkileri bir şekilde değişti.Yüksek ve estetikten mahrum beton binalar günden güne çoğalırken altlı üstlü evlerde yaşayan ailelerin dostluk ve komşuluk bağları da ister istemez azaldı. Belki de bundandır,bir fincan kahvenin kırk gün bile hatırı kalmadı.Komşulara telefon edilerek gidilir oldu.Balkondan balkona ya da yollarda görüşmeye başladık.
Günümüz şehircilik anlayışında her yerde çok balkonlu apartmanların sayısı hızla artarken gösterişli evlerle yeni bir moda ve yarış ortaya çıktı.İnsanlar o evlerle ve lüks arabalarla övünmeye başladılar. Fakat daha çok para hırsıyla birbirinden koptu dostlar.Bir gerçek var ki inkar edilemez; “İnsanlar topraktan ne denli koparsa insanlıktan da o denli koparlar.” sözü boşa söylenmemişti.Günümüz insanı ve çocuklarımız, lüks dairelerin içine ve balkonlara mahkum oldu.Çocuklar yeşil bahçeler yerine halı sahalarda ya da spor salonlarında top koşturuyorlar günümüzde...Yeni yetişen çocuklar ellerinde akıllı telefonlar,sanal alemde yaşarken;hayatın bir çok gerçeğinden habersizler.Çocuklarımız çevreyle, toprakla,Güneşle, suyla,yeşille ve temiz havayla buluşamaz oldular.Günümüzde bize düşen en büyük görev;Buldan'ı temiz ve gürültüsüz bir şehir;bir kültür ve turizm merkezi yaparken güzellikleriyle yeşil dokusunu korumak ve bir an önce beton esaretine son vermek olmalıdır. Dahası mevcut tarihi ve doğal mirası,ahlaki ve insani değerleri de yaşamamız ve yaşatmamız;gelecek kuşaklara aktarmamız gerekiyor.Festivallerin kültürel ağırlıklı olması gerekiyor.Festivallerde sadece dokuma ve el sanatlarımız değil;sedirinde,divanında,sofasında,sofrasında,ocak başında,çıkrık başında,tezgah başında,bağlarında yapılan o unutulmaz sohbetlerin;geçmişten süzülüp gelen estetik güzelliklerin bir şekilde yaşatılması gerekiyor.Ecdat yadigarı bu güzel diyara,kültürel ve doğal güzelliklere,sulak alanlarımıza,su kaynaklarımıza,yeşilin her tonuna, dokuma ve el sanatlarına,tarihi değerlerimize bir şekilde sahip çıkılması gerekiyor.O güzel insanların bizlere emanet ettiği mirasın,doğanın,sanat ve kültür değerlerinin; güzel geleneklerin yeni kuşaklara aktarılması yanında korunması gerekiyor.Buldan’ı geçmişten geleceğe taşıyan bu adımları atanlar, gelecek kuşaklar tarafından hep takdirle anılacaktır.Gelecek kuşaklara aldığımızdan daha güzel bir Buldan bırakmak zorundayız!...