Bizim gibi Buldan’da doğup büyüyenler,çocukluk yıllarının Buldan’ını asla unutamazlar.Buldan,çocukluğumuzda gönüllere düşen ilk cemredir. Siyah beyaz anılarımızda çocukluğumuzun dolu dolu geçen o güzel günlerini unutmak elbette mümkün değildir. Bir yanda yemyeşil bahçeler,akan şırıl şırıl sular...Diğer yanda ”Mekik sesi,horoz sesi,kuş sesi/Dokumacının türkü söylemesi...” her zaman o anılarda canlanıverir.Hele bahçelerin arasında ya da dar arastalarda oynanan çocukluğumuzun o en güzel oyunlarının unutulması mümkün mü?...Hele unutamadığımız o tarihi sundurmalı Buldan evleri ve o evlerden çocukların oynayışını izleyen dedeler ve ninelerin mutlu bakışları...Ayrıca tarihe meydan okuyan tokmaklı sokak kapılarının asil duruşu...O eski sundurmalı ve oyalı perdeli Buldan evleri birer birer yok olurken çocuk sesleriyle birlikte bahçelerindeki güzelim ağaçları,asmaları,renk renk çiçekleri ve arıklardan akan serin suları da bir şekilde kayboldu.Su değirmenlerinin su sesleriyle bütünleşen ritmik dönüşü yanında mis kokulu serin havası da unutuldu.Yaz günleri sokaklara serilen hasırlar,şen şakrak kahkahalarla kapı önlerine oturan ihtiyarlar,kurulan çıkrıklar,elde kasnaklar ve sokaklarda yankılanan çocuk sesleri de unutuldu...O günlerde sokak kapıları her zaman dostlara ve dostluklara hiç kapanmazdı.Her mevsim sokaklarda oynanan birbirinden güzel değişik oyunlarla ocak başlarında anlatılan o masallar ve beşikteki çocuklara söylenen o ninniler hep çocukluk anılarımızda kaldı.
Geçen o birbirinden güzel yıllar içinde Yeşil Buldan’ın yeşillikleri yanında tarihi yapıları sanki gizli bir el tarafından birer birer yok edildi.Tarihi ulu çınarlar odun edildi!...Eski Hükümet Konağı yangını ile tarihi bir çok arşivin yandığını da büyüklerimizden hep dinledik.Sonuçta ne bir yazılı belge,ne taş kitabeler,ne eski mezar taşları, ne de el yazması kitaplar hepsi yok oldu gitti… İster adına ihmal deyin,ister gaflet, ister sahiplenilmedi deyin;ama bilinen bir gerçek var ki geçen yıllar içinde ata mirası bir çok değerimizi daha çok aradık ama bulamadık…Bir çok tarihi değerlerimiz para uğruna toplanmış ve yok pahasına birilerine satılmıştı.Şimdi sandıklarda kalan kırık dökük hatıralarla teselli buluyoruz...
Günümüzde ise mimari estetiği olmayan beton binalar arasına sıkıştık kaldık.Çarpık çarpık yapılaşmalarla betona ve rahat yaşamla teknolojiye esir olduk.Apartman kültürüyle komşulukları unuttuk…O taş yapılı ve ahşap işlemeli tarihi evler ile içindeki eşyalar, o çarpık yapılaşma içinde yorgun ve çaresiz kaybolup gittiler.O tarihi ulu çınarlar sessizce tarihe karıştılar.Hele kitabeleriyle tarihi çeşmelerimiz;Abbas Çeşmesi,Mestan Çeşmesi,Sicim Çeşmesi gibi daha niceleri birer birer yok oldular.Nedense; geçen yıllarda o tarihi evleri ve güzellikleri ile Buldan’ın dokusuna sahip çıkılamadı,yeşillikleri korunamadı...Değerler kaybolurken birileri hep seyretti.Nedense, asırların birikimi olan tarihi eserlerimize,kültürel değerlerimize,o güzel mirasa sahip çıkamadık.O kadar değerli yapı ve tarihi birikim göz göre göre kaybolduktan sonra, son yıllarda koruma amaçlı planlarla geç de olsa tarihi evlere sahiplenmeye başladık ama geç kalınmıştı;çoğu betona kurban gitmişti...Son yıllarda eski evlerin korunması ve restorasyonu,Buldan Sempozyumu,camilerin restore edilmesi,müze girişimleri,Yayla Gölü için çalışmalar,festivaller,Tripolis’teki arkelojik çalışmalar ile Buldan ve Buldanlılar için çok anlamlı ve sevindirici gelişmeler de oldu.Buldan’ın el sanatları,dokuma ve tekstil yanında bir turizm ve ticaret merkezi olmaktan başka seçeneği yoktu.
Geçen yıllar ve anılar elbette geri gelmiyor.Formatlanan değerlerin artık geri dönüşümü mümkün olmuyor.Yeni yılın il haftalarında yağan karla eski kışları hatırlamadan edemedik.Çocukluk yıllarımızdaki diz boyu karları çok özlemiştik.Lapa lapa karların yağdığı o kış günlerinde ocak başında patlatılan mısırlar,köze gömülen kestaneler,ocağın ısıttığı sıcacık odada ısınan yürekler,bitmek bilmeyen sohbetler ile bembeyaz dağları seyretmek ayrı bir zevkti...Saçaklardan buzların sarktığı bembeyaz kış geceleri ay ışığında bir başka güzeldi...Sonraki yıllarda odun sobalarıyla geçirdik kışları.Tuğlalı kömür sobaları ilk olarak evlere girdiğinde belki de bir lükstü bizler için…Her şeyin sunileştiği ve yozlaştığı günümüzde evler kaloriferli oldu ama o insanların yüreklerindeki sıcaklıkları bulmak mümkün müydü?.Artık teneke sobalarda kestane pişirmek,ekmek kızartmak ve dizideki kıryer domatesi ile afiyetle yemek bizler için bir hayal oldu.İnsanlarla kadar mevsimler de çok değişti... Güzel gelenek ve göreneklerimiz yok oldu.Tezgahların ritmik sesleri yerini kulağı tırmalayan trafiğin sıkıcı gürültüsü ile gürültülü müzikler ve düğünler aldı. Eski coşkulu tam çalgılı Buldan düğünlerini,oynanan zeybek oyunlarını daha da özler olduk.
Her kış geldiğinde elbette eski kışları daha da çok özler olduk. Sonbaharlar eski sonbaharlar değil.“Her sonbahar gelişinde sarı sarı yapraklar arasında” yürümek şarkılarda kaldı. Çocukluğumuzun o yeşil Buldan’ında şimdiki gibi ne kirli hava ne de gürültü vardı... Her mevsim kendine göre ayrı güzeldi...Gökyüzü daha maviydi…İnsanlar onca yokluğa ve çileye rağmen daha güleç,huzurlu ve mutluydular. Sokaklarda sadece çocuk sesleri ya da tezgah sesleri yankılanırdı.Bazen radyolardan yanık bir türkü ya da efkarlı bir şarkı dinlenirdi.
İklimler değişti,insanlar değişti,yaşam tarzları ve şekilleri değişti,gelenek görenekler farklılaştı.İnsan ilişkileri sunileşirken insan davranışları daha da yozlaştı.Sevgi,saygı,samiyet,vefa gibi güzel kavramlar güzelliklerle birlikte yok oldu.Buldan’ın insanları bir şekilde değişti.Bazılarında gülüşler ve bakışlar sahteleşti.Akrabalar birbirinden uzaklaştı,komşular bile birbirinden kaçar oldu.Çok katlı apartman yaşamı ile insanlar birbirinden uzaklaştı.Anadolu insanının yetişmesinde olduğu gibi Buldan insanının yetişmesinde de önemli olan milli ve manevi değerler ile “sohbet kültürü” yok oldu.Dostlar arasında “hal yarenliği” unutuldu.İnsanlarımız son yıllarda birbirlerine bir selamı dahi çok görür oldular.Sanki toplum olarak gönül dostluklarını terk ettik ve çıkar dostluklarında kucaklaştık.Sonuçta;sevgisizliğe,saygısızlığa,yalnızlığa,vicdansızlığa,merhametsizliğe,yabancılaşmaya hatta ötekileşmeye itildik.O dolu dolu çocukluğumuzu yaşadığımız yıllarda çocukluk duygularıyla ve çocuk gözüyle Buldan’a bakışımız bambaşkaydı...Bağları,bahçeleri, sokakları ve oyunları ile çocukluğumuzu en güzel şekilde yaşamıştık...O güzellikler içinde insanımızın güzellikleri daha da yüceleşirdi.Gerçekten o günlerin komşulukları daha samimi,sohbetleri daha zevkliydi. Alışverişler ciddi,insanlar sözünün eri ve arkadaşlıklar daha candandı...En güzeli de fakir zengin herkeste engin bir tevazu,anlatılamaz bir huzur ve mutluluk vardı.
Her evden gelen tezgah sesleri bile anlamlıydı. ”Mekik sesi:Kutsal emeğin sesi/Göz nuru ile sanatın bestesi.” idi. Bir büyüğümüzün anılarında dediği gibi pazarların iyi olup olmadığı tezgah seslerinden anlaşılırdı...Pazarlar iyi olduğunda el tezgahlarının ritmik sesleri daha da hızlanırdı.O el tezgahında besmeleyle işe başlayan babalarımız,çıkrık başındaki ihtiyar ninelerimiz,Perşembe sabah ezanında omzunda mal bohçasıyla pazara giden dokumacılarımız çileli olsalar da huzurlu ve mutluydular...Çoğu çek,pusula,senet bilmezlerdi belki ama veresiye verseler bile sözleri senetti.Söz namustu çoğu insan için…Kimse birbirini aldatma için planlar,yalanlar düşünmezdi.Onca çileye rağmen o insanların yüzlerinden tebessüm hiç eksilmezdi.Kanaat sahibi o insanlar, ”Tulubu bile berekettir” derler;aza kanaat ederek hallerine şükrederlerdi.En önemlisi, sofraları misafirsiz kalmadığı gibi bolluk içinde ve bereketliydi evleri...O insanların yüzlerinde tebessüm kadar konuşmalarında tatlılık,bakışlarında candanlık,yüreklerinde kanaat hiçbir zaman eksilmedi. Geleceğe hep inanç ve umutla baktılar.Ya şimdi?Suratlar gülmüyor,sanki insanlar birbirlerinden kaçıyorlar…Soralım kendimize;onlara layık olabiliyor muyuz?...
Komşular her gün birbirini görmeden duramaz,yaşlılar her gün bir komşunun orada toplanırlar,mis kokulu dibek kahveleri yudumlanırdı...O yıllardaki kahvelerin gerçekten kırk yıl hatırı vardı.Şimdiki gibi önceden haber edilerek randevulu dost ziyaretleri yapılmazdı.Bir yanda yaşlı nineler ellerinde kasnakları ya da kozaları ile bir araya gelerek dertleşirler,diğer yanda o güzel sohbetler çocuklar tarafından can kulağıyla dinlenirdi.Öğrencilik yıllarımızda ayrı çalışma odalarımız olmadı bizim,çalışma masalarımız zaten olmadı.üstelik tezgah sesleri arasında ders çalışmak hatta uyumak bizleri hiç rahatsız etmedi.Ders çalışırken dikkatimiz dağılmadı.Sınav stresi ya da sınav kaygısı nedir bilmedik.Psikolojimiz bozulmadı hiçbir zaman…Aradan o kadar uzun yıllar geçmedi ama Buldan’ın o sevdiğim silüeti bozuldu.Tarihi sundurmalı ve oyalı perdeli Buldan evleri ile birlikte güzel gelenekleri birer birer yok oldu...Yeşillikleri 1994 yangınında olduğu gibi ihmal ve yangınlarla göz göre göre yok oldu. Aslında yanan sadece ormanlar değildi her defasında yanan yüreklerdi…Şimdi ise o eski dostluklar,o eski arkadaşlıklar,o vefalı komşuluklar,o candan akrabalıklar,arkadaşlıklar,samimi gülüşler,o güzel düğünler, o güzel doğayla ve masmavi gökyüzüyle birlikte daha çok özleniyor...Günümüzün stresli dünyasında o güzellikleri daha çok özler olduk.
Gördüğüm; Buldan’da en çok güzel değerlerimiz ve insanlarımız kadar kültürel değerlerimiz ve sosyal-kültürel yapımız çok değişti. Kültürel ve doğal mirasa sahip çıkamadık. İnsanlar değişse bile dünün çocukları olan bizlere düşen bazı görevler ve yarın için sorumluluklarımız hiç değişmedi... Gelecek kuşaklar için geçmişten gelen güzellikleri yaşatmak ve onlara daha güzel bir Buldan bırakmak zorunda olduğumuza inanıyoruz. Bu güzel duygular ve özlemler içinde Buldan’ımızın geleceği için hiçbir zaman karamsar olmadan, gelecek için hep umutlu olmak zorundayız... Yeni Yılda Buldan için basit siyasi hesapları, sahte dostlukları, basit düşünceleri, gereksiz didişmeleri, çıkara dayalı ilişkileri,en önemlisi basit dedikoduları bir yana bırakarak güzel fikirlerle seviyeyi yükseltmek ve hep birlikte elimizi taşın altına koymak durumundayız. Birbirimizi daha çok sevmek,karşılıklı yardımlaşmak, insanlarımızla her zaman dayanışmak ve menfaat dostluklarını bir yana bırakarak, bir zamanlar olduğu gibi gerçek dostluklara kucak açmak ve kucaklaşmak zorundayız. Bizi bizden uzaklaştıran yozlaşmalara,ön yargılara dur diyerek güzel bir gelecek için güzelliklerde buluşmak ve bu güzel memleket için daha da çok çalışmak durumundayız.
Kısacası; Buldan için herkesin gönlünde güzel hatıralar kadar tükenmez bir sevda yatıyor. Kim ne derse desin bu ömür tükense de yüreklerdeki bu sevda hiç bitmeyecek…
İnanıyorum ki Buldan için herkesin söyleyeceği daha da güzel cümleler olacak...
Havasını, suyunu, silüetini, insanlarını sevdiğim güzel Buldan! Güzel Memleketim!...
Yıllar geçse de o hatıralar kadar güzel olan her şeyini seviyoruz; canım Buldan!...
Yıllar geçse de, insanlar değişse de seni daha da çok seviyoruz ve seveceğiz; Aziz Buldan!..
Bazıları değişse de sana olan sevgimiz, hayallerimiz, umutlarımız asla değişmeyecek.
Havasını, suyunu, silüetini sevdiğim güzel memleketim!...
Uğur Hocam, yazınızı duygulanarak okudum. Memleket sevgisi ancak bu kadar güzel ifadelerle anlatılabilir. Kaleminize ve yüreğinize sağlık. Sevgi ve selamlarımla..