Habip Seyrek.Ama söylene söylene en sonunda Hebbaa şeklini almıştır. Birinci Dünya Savaşı yıllarında seferberlik öncesi dünyaya gelmiştir. Babası Seyrek Gök Mehmet Askere alındığında kucakta bebektir. Diğer üç kardeşi babası askerden döndükten sonra dünyaya gelir. Memiş, Kara Mustafa (Nam-ı diğer kara amca) ve Nazime
Yokluk ve yoksulluk yıllarıdır. Yürümeye başlayan küçük Habib’in giyecek ayakkabısı yoktur. Soğuk kış günleri karda yalın ayak dolaşmaktadır. Yiyecek bulmak neredeyse imkansızdır. Sık sık ninesine gitmektedir. Ancak onun da verebileceği fazla bir şey yoktur.Bazan iki üç payam ; kimi zaman da bir çanak yoğurt onun için bir ziyafet değerindedir.
Yunan işgal kuvvetleri Buldan’a geldiğinde artık bebeklikten kurtulmuştur. Çocuk haliyle hatırladıkları :mahallede Yunan askerlerinin bulunmasıdır. Yunan askerlerinin iki tane köpeği vardır. Birinin adına Venezilos ;diğerinin adına Kemal koymuşlardır. Bu iki köpeği dövüştürürler. Venezilos daha besilidir. Ancak Kemal adlı köpek diğerini yener. Bunun üzerine Yunan Komutan çok öfkelenir. Bir süre sonra isimlerini değiştirerek tekrar dövüştürürler. Bu kez de adı Kemal olan galip gelir. Yunanlı komutan ne yapacağını bilemez. Burada ilahi bir işaret olduğuna inanır. Kemal’in askerleri : “ Kemalistler, kopsi kopani, kopsi kopani” diyerek korkudan şaşkın halde her an kaçmayı beklemektedirler.
Üç Eylül günü gerilim iyice artmıştır. İşgal kuvvetlerinde alışılmamış bir hareketlilik gözlenmektedir. Tedbir olarak küçük habip ve annesi evlerini terk ederler. Sarıçalı’ya varmadan önce Emiz Deresinde saklanırlar. Geceyi orada geçirirler. Sabaha karşı Minarelerden sela verilmeye başlar. Sela bittiğinde müezzin: “Covurla gaçtııııı” diye halkı bilgilendirince eve dönmeye karar verirler. Gaptan Gaşı’na geldiklerinde görürler ki şirket binası yanmaktadır.
İşgal kuvvetleri memleketin öne çıkmış isimlerini ve Kemalci olduğundan kuşkulandıklarını şimdiki Pekdemir marketin olduğu yerdeki şirket binasına toplamışlar ve tam giderken burayı ateşe vermişlerdir. Tam bu sırada nereden çıkıp gelmişse beyaz bir ata binmiş bir süvari dört nala gelir ve şirketin kapısını açarak içerde bulunanları diri diri yanmaktan son anda kurtarır.
Bir süre sonra halk işgal kuvvetlerinin götüremeyip bırakıp gittiği eşyaları yağma eder.Küçük Habip’in payına da Düşman askerlerinin Kemal adını verdikleri köpek düşer.Bir süre köpeğe bakarlar. Ama kısa bir süre sonra annesi:” Oğlum biz kendimize bakamıyoruz, köpeğe nasıl bakacağız “ der ve istemeden köpeği durumu uygun birisine verirler.
Bu arada ilkokul günleri başlamıştır. İptidai mektebi eski yazıyla okur.İlkokulda başından geçen bir olayı hiç unutamaz. Bir arkadaşıyla (pembelerin Habip) kavga ederler. Arkadaşı hem küçük Habip’i döver hem de öğretmen Celal Bey’e gidip Habip beni dövdü diye şikayetçi olur. Celal Bey küçük Habip’i çağırır. Ona der ki: “Habip siz koca koca adamlar oldunuz. Kavga etmek size yakışıyor mu. Haydi git. Bir daha kavga etmeyin “.Bu durum çok hoşuna gider. Öğretmeni onu dövmemiştir. Bu anısını hiç unutamaz. Dördüncü çocuğunun adını Celal koyar. Ona hep hocam diye hitap eder. Her bayram öğretmen Celal Sayıner”in mezarını ziyaret ederek başında dualar okur.
İlkokulda öğrendiği bir şiir ise hep hatırındadır:
“Gıt gıt gıt tavuk yumurtada
Kimdir orada
Sabah şeriflerin hayırlı olsun
Güccük horaz”
Çocukluğu yokluk ve yoksulluk içinde geçen küçük habip ilkokulu bitirdiğinde her Buldanlı gibi el tezgahının başına geçer.
(Devam edecek)