Ömrü boyunca beş vakit namazını kaçırmayan Hebbağa aynı zamanda aydınlık düşünceli biri ve tam bir Cumhuriyetçiydi. Yunan işgalini ve çekilen sıkıntıları unutmadığı için Atatürk’ü ve İsmet İnönü’yü çok severdi. Atatürk’ten “GAZİ” diye söz eder ve bulunduğu meclislerde onun aleyhine konuşulmasına asla izin vermezdi. İsmet İnönü’yü de çok severdi ve onu da her ortamda savunurdu. Ancak onun polemik konusu yapılmasına ses çıkarmazdı. GAZİ söz konusu olduğunda ise birden ciddileşir ve ona söz söyletmezdi.
Sağlam bir inanca sahip olduğundan ve haksızlıklara göz yummadığından başı sık sık derde girer ancak bundan asla yılmazdı. Medeni cesareti çok yüksekti. Köroğlu’nun Ayvaz’a “Hiç korkmaz beyden paşadan” dediği gibi devlet erkanı dahil hiç kimseden korkusu çekincesi olmayan fütursuz biriydi.
Bir gün Buldan’a bir Kaymakam gelir. Yeni yetme tam bir Cumhuriyet Kaymakamıdır ama halkla ilişkilerde henüz deneyimsiz bir Kaymakamdır. Hebbağa’nın Hükümet Konağında bir işi vardır. Bu sırada bakar ki Kaymakamın kapısı aralık. Şöyle kapıda durur ve “Selamün aleyküm”der. Kaymakam günaydın demesini bile bilmeyen bu gerici zannettiği kişiden hoşlanmaz ve ona çıkışır: “Şeyh misin ? Şıh mısın ? Ne selamün aleykümü” diye karşılık verir. Hebbağa durur. Bakar : “ Ne şeyhi, ne şıhı, halis kaba bir türküm” diye karşılık verir ve oradan ayrılır. Kaymakam bu sözler üzerine yaptığı hatayı fark eder. Çevreden bu kişinin kim olduğunu araştırır. Ona Hebbağa’nın gerçek bir Atatürk hayranı olduğunu ve şeyhlikle, şıhlıkla ilgisinin olmadığını söylerler. Kaymakam Hebbağa’yı ziyarete gelir ve yaptığının yanlış olduğunu belirterek özür diler.
Yine bir gün Arap Hasan Mehmet sudan bir sebepten Hebbağa’yı şikayet eder. O zamanlar Emniyet Müdürü yok. Başkomiser var. Başkomiser bir bekçi göndererek Hebbağa’yı karakola çağırır. Daha içeri girer girmez Başkomiser :”Biz gidelim, siz iplikçiler memleketi idare edin” diye kendisine çıkışır. Hebbağa hiç fütur getirmez : “Komiser Bey sen ne diyorsun. Al ifademi , tut zaptını ver mahkemeye. ADALET BENİ TERBİYE ETMEKTEN ACİZ DEĞİL” der. Komiser bunu duyunca işi fazla uzatmaz. Memura “evladım ifadesini al, gönder. Benim acele bir işim var” diyerek karakoldan ayrılır.
Bir gün de memleketin ileri gelenleri oturup sohbet ediyorlarken yoldan bir kamyon geçer. O sırada Buldan’da görev yapan Laz Vaiz :”Hebbağa sen bir TIR al” der. Hebbağa lafın altında kalmaz: “Olur Hocam. Ben bir TIR alayım. Sen de bir tren al” der. Laz vaiz bu söze fena alınır. Gücenmiştir. Müftüye söyler. Müftü de Hebbağa’ya: Ağa böyle böyle demişsin, Vaiz sana gücenmiş” der. Hebbağa; “Müftü Bey, vaiz bana durup dururken “ hebbağa sen bir TIR al’ dedi. Eğer samimi bir ifade ise ben ona daha iyi bir dilekte bulundum. Ama eğer aksi ise ki alınmasından öyle anlaşılıyor. Ben de ona misliyle iade ettim “ der. Bunun üzerine müftü: “Haklısın ağa” diyerek yanından ayrılır.
Eşinin ölümü üzerine yalnız kalan Hebbağa zaman zaman çocuklarının yanına gitse de Buldan özlemi ağır bastığından her seferinde Buldan’a geri dönmek istemiştir. Yaşama sevincini hiç yitirmemiştir. Seksen iki yaşında yağmurlu bir haziran günü İzmir’de hayata gözlerini yumdu. Buldan’da toprağa verildi. Işıklar içinde yatsın.