Mehmet Onbaşı Denizli’de Kanun Çavuşu olan kardeşi ile vedalaşıp ayrılır.Birliğine katılır.
Bu kez görev yeri Yemen’dir.Arabistan çöllerine doğru yola çıkarlar.Yokluk vardır.Devlet güçsüzdür.Çoğu zaman askerin iaşesini temin etme güçlüğü çekilir.Bazen de bunun nedeni ulaşım ve iletişimin yetersizliğidir.Eldeki yiyecekler zamanında birliklere ulaştırılamaz.Bölükte bitkiden anlayan erler ot toplamaya çıkarılır.Yenebilecek otlar toplanır.Pişirilir yenir.Mehmet Çavuş ve arkadaşları Devletin bu güçsüzlüğü karşısında kendi aralarında şöyle konuşurlar:”Nasip olur da memlekete varırsak.On kuruş kazanırsak beş kuruşunu kendimiz harcayalım; beş kuruşunu devletimize verelim.Bir daha böyle durumlar yaşanmasın.”
Yemen’de koşullar ağırdır.Birinci Dünya Harbi bütün şiddetiyle cephelerde sürüp gitmektedir.Mehmet Onbaşının birliği ve ordunun büyük bir kısmı kuzeye doğru harekete geçer.Cebri yürüyüş adı verilen bu harekat aslında bir geri çekilmedir.Başarabilirlerse Şam’a ulaşmaktır ilk hedef.Susuzluk en büyük derttir.Mekkare kolları su bulup askere ulaştırmakta güçlük çekmektedir.Kuyular kurumuştur.Halep’e , Şam’a ulaşabilirlerse sorun kalmayacaktır.Umutsuz bir yolculuktur yapılan.Nitekim bir gece komutan eratı toplar.Şafak sökmek üzeredir: “Evlatlarım, der.Yolculuğumuz buraya kadarmış.Hiçbir kurtuluş umudumuz kalmadı.Teslim olacağız.”
Kara yağız bir süvari zabiti: “Ne demek teslim olmak.Anamın bana tenbihi var.Sütünü helal etmez.Herkes teslim olabilir.Ben asla teslim olmam” der.Komutanların şaşkın bakışları arasında bir hamlede atına atlar.Ve atını sürer.İngiliz mitralyözü ekin biçer gibi bu kahraman süvari zabitini oracıkta şehit eder.
Birlikler silahlarını teslim ederler ve bugünkü Ürdün topraklarından gemiye bindirilip Kıbrıs adasına esarete gönderilirler.Kıbrıs adasındaki esirlik Mondros Mütarekesine kadar devam eder.Mütareke imzalanınca anlaşma gereği esirler serbest bırakılır.Mehmet Onbaşı ve arkadaşları gemilere bindirilir Bandırma’da karaya çıkarlar.
Karaya çıktıklarında bir masa etrafında asker kıyafetine benzer kıyafet giymiş üç dört kişiyi görürler.Gemiden inenlere ateşli nutuklar atmaktadırlar: “Padişah efendimiz hazretleri yeniden asker yazmaktadır.Askere yazılırsanız şu kadar akçe maaş alacaksınız.Ümmeti Muhammet, gelin katılın.” Demektedir.Gök Memet ve arkadaşları meselenin içyüzünü araştırırlar.Bunlar Anzavur’un adamlarıdır.Anzavur Ahmet İngiliz altınları ile asker yazmakta ve bunu da kuvayi milliyeye karşı kullanmaktadır.
Mehmet Onbaşı celallenir. :”Sayi devlette şu kadar yıl askerlik yaptım.Onbir bayram namazı kıldım.Devletim bana buldu bulgur aşı ile hoşaf yedirdi.Bulamadı dağlardan ot toplayıp yedik.Şimdi bu çil çil altınlar kimin parasıdır.İngiliz uşakları çabuk defolun buradan der.Mehmet Onbaşının arkadaşları da ona destek verirler.Anzavur’un adamları apar topar oradan sıvışırlar.
Yürüye yürüye Buldan’a gelir.Memleket işgal altındadır.Umut millicilerdedir.Gök Mehmet Kuvayi Milliyecidir.Ölünceye kadar Atatürk’e ve İsmet Paşa’ya bağlılığını sürdürmüştür.
Askere giderken bıraktığı Habip dışında Memiş, Kara Mustafa (Namı diğer KARA AMCA) ve Nazime isimli üç çocuğu daha olur.Hepsine Allah rahmet Eylesin.
Kurtuluş sonrası herkes gibi dokumacılık yapar.Ancak geçirdiği dağdağalı yaşam onu evlerin içinde hapsolmaktan alıkoyar.Günlerini İçme’deki küçük bahçesinde ve Sarıçalı’da Seyrekler Deresinin üst kısmındaki iki dönüm bağda çalışarak geçirir.
1950 yılında yatağa bağlı olarak yaşamını sürdüren koca Çınar beş yıl sonra hayata veda eder.