Kâr eder miydi etmez miydi bilinmez ama nev-i şahsına münhasır bir gayaftı. O zamanlar Buldan’ın kalbi yukarı pazarda atardı. Buldan’da bütün dünya, halkın yanlış bir söyleyişle dediği gibi Yonca’nın etrafında dönerdi. Hafta içi loncanın içinde gayaflar yayınırdı. Gençler için söyleyelim manavlara Buldan’da gayaf denirdi. Loncanın Hoca’nın kahveden girişinde sağda ve solda dondurmacılar yer alırdı. Dondurmacılar sabahtan başlarlar silindir bir fıçı içinde iki yana çevire çevire dondurmayı yaparlardı.
Hoca’nın kahvede ocakta Halis, ayakta ise Şevket çalışırdı. Şevket, Çarşı camiinin oradan siparişleri bağırır: “ Şekerli bir büyük, orta bir zarif, çaaaaaay iki”. Daracık kahvede kimi zaman Can Memed esnaflardan biriyle zınk oynar. Yenerse : “ Yap bal gibi bir çay” der. Yeniliyorsa ya da etraftan oyuna karışılıyorsa “oyun sıçık” der ve oyunu bırakırdı.
Hoca’nın kahvesinin yanında Sağır’ın dükkanı vardı. Sağır burada tatlı ve şekerleme yapar satardı. Ancak Sağır helvası ile meşhurdu. Dükkanın arka tarafında gözleri bağlı bir at döne döne susamı ezer ve tahin ya da helva için hazırlardı. Bu arka tarafta Sağır ile Acıkara Ali zaman zaman güreş yaparlardı. Yine günlerden bir gün Sağır ile Acıkara Ali güreşe tutuşurlar. Güreşin en heyecanlı yerinde iken Doktor Abdullah Bey’in hanımı helva almak için dükkana gelir. Kimseyi göremeyince içeri doğru ilerler. Sağır’la Acıkara Ali’nin güreş yaptığını görünce seyre koyulur. Acıkara Ali bir süre sonra hanımı fark eder. Güreşi bırakmaya çalışır. Sağır’a da söyler ama Sağır duymaz. Fırsattan yararlanıp rakibini kündeye getirmeye uğraşır. Bir yandan da:” Kıstın mıııı?” diye Acıkara Ali’ye yüklenir. Ve kündeden atıp sevinçle narayı patlatır. Tam bu sırada o da durumu fark eder ama iş işten geçmiştir.
Ekmekçi Amadların fırınında köylüler taze ekmek ile köpük helva yerler; bu onlar için en mükemmel ziyafettir. Karşıda iplikçi Serek Hebib’in dükkanı vardır. Onun altında Salih Vural, Menemen Halla, Salih Tengiz, Amed Serek sırasıyla iplik ve yerli malı dükkanları ile yer alırlardı. Çarşı Camiinin girişinin hemen yanında Amed Terzioğlu’nun dükkanı, karşısında da Loncanın köşesinde Pampır İbiram’ın (Erkalaycıoğlu) dükkanı yer alırdı. Loncanın dört girişi vardı. Bu taraftaki girişte Belediyenin elektrik ve su paralarının tahsil edildiği gişe vardı. Diğer kapının yanında Etem Sağlam’ın ayakkabı dükkanı ve karşısında Paşalların gavesi yer alırdı. Kahvenin yanında Paşalların hanı hizmet verirdi. O yıllarda bir iddiaya göre yedi ama asıl beş tane han vardı. Paşalların hanı, Gevreğin hanı, Deşdımanın hanı, Hacı Salilerin hanı ve Moramıdın hanı. Bu tarihi mekanlar orijinal haliyle günümüze taşınsa ne kadar iyi olurdu. Maalesef bunları koruyamadık. Belki Paşalların hanı bu felaketten kurtulabilirse büyük bir kazanç olacaktır.
O yıllarda Perşembe günü de Pazar yukarı pazarda kurulurdu. Ulaşım aracı At, eşek ve katırdı. Pazara gelen köylüler bunları hanlara götürüp bağlarlar; gidinceye kadar orada kalırlardı.
Diğer günlerde de köylüler ürünlerini getirir Loncanın etrafında satarlardı. Karpuzcular daha çok Menemen’in dükkanı ile Tengiz’in dükkanının oralara yayınırlardı. Üretici köylüler binbir emekle ürettikleri karpuz ve kavunları ucuza vermeye kıyamazlar gönülleri razı olmazdı. İkindi vakti ise köye dönme zamanıdır. Karpuzları geri götürecek hali yok ya. Ne yapacak. Çaresiz.
İşte tam bu sırada Keretmez ortaya çıkar. Bir pazarlık başlar. Keretmez sayı bilir miydi bilinmez ama elinin parmaklarını açarak beşer beşer sayarmış gibi yapar sonra da bir fiyat verirdi. Köylü üretici çaresiz ister istemez malı satar parayı alır ve gider. Bu sırada ikindi namazından çıkanlar, Hoca’nın kahvede bekleyenler ve el tezgahından çıkıp şöyle bir dolaşmaya çıkanlar gelir. Keretmez önce en güzel karpuzu yere çarpar. Üç parmağıyla karpuzun göbeğini çıkarır , sadece göbeğini yer; kalanına bakmazdı.
O zamanlar karpuz kilo ile satılmazdı. Önce bağırır: “ üçü bi lira” sonra dördü , beşi, onu ve hatta yirmisi derken yarım saat içinde bütün yığın satılır biter, kalan olursa eve gönderir ama genellikle satılır biterdi.
Ne daha önce ne de kendinden sonra bir benzeri olmayan nevi şahsına münhasır bir gayaf olan Keretmez Hacı, Buldan’ımızın bu renkli siması bir döneme damgasını vurmuş ve ebediyete intikal etmiştir. Işıklar içinde olsun.
buldan yaşam gazetesinin değerli köşe yazarı bu sayda ele aldıgınız kişi benim dedemdir annemin ve babamında anlattıkları tıpa tıp uyuyor böyle köşenizde rahmetli keretmez lakaplı hacı halil kuzucuyu anmanız anımsatmanız yeni nesillere renkli bir sima olarak sunmanız bizleri duygulandırdı derler ya bazı işler dededen ogula ordan toruna bizde ne yaptıksak ek iş olarak mutlaka kavun karpuz işine girmişizdir size yazınız için TEŞEKKÜRLER