Yiğit namıyla anılır derler. Buldan’ımızın bu mert ve yiğit delikanlısı 1950 yılında şimdiki Atatürk caddesinde Alanyazı ile Şükür cami arasında hemen hemen orta noktada bulunan o zamanlar çıkmaz sokak olan sokağın başında şimdi yıkılmış olan iki katlı evde dünyaya geldi.
İlk ve ortaokulu Buldan’da okuduktan sonra o zamanlar Denizli’nin ilçelerinde lise olmadığı için diğer öğrenciler gibi o da okumaya Denizli Lisesine gitti. Gitti gitmesine ama biraz bıçkın ve haylaz bir öğrenci idi.
Lise son sınıfta bir gün kiralık olarak kaldıkları evin bulunduğu sokakta mahallenin mırmırı olan bir adam kafayı çekmiş sarhoş vaziyette sağa sola sataşmaktadır. Zavallı mahalleli evlerinde perdenin arkasından bile bakmaya çekinmektedir. Aynı evi paylaştıkları Mehmet S. ile sigaraları alıp sokağa fırlarlar. Birer sigara yakıp seyre koyulurlar. Mahallelinin evlerinin perdelerinin arkasından bile bakmalarına izin vermeyen mahallenin belalısı bu iki korkusuz delikanlıyı görünce önlerinden geçerken sesini alçaltır. Gençlere selam vererek yan sokağa sapar. Melanetine orada devam eder. Bizimkiler seyir bitince eve dönerler.
Eşekçi Bilal sözü sohbeti dinlenir; yaman bir delikanlıdır. Ancak çok laf yalansız olmaz demişler biraz abartarak anlatmayı severdi. Biraz mı. Yok canım. Ne birazı. Yedi diyeceğine yetmiş der. İki yumruk olur yirmi iki yumruk. Ama o kadar usturuplu anlatırdı ki onun meşhediliğini bilen yakın arkadaşları bile neredeyse her seferinde söylediklerine inanırlardı.
Yine okulların tatil olduğu bir zaman Gençlik Kulübünde yakın arkadaşı Mehmet ile otururlarken prafa oynayacak birini beklerler. O sırada rahmetli Selim Mendilci gelir. Ona teklif ederler. Selim bu iki tıfıl gencin prafa bildiğine bile inanmaz. Halbuki iki arkadaş Denizli’de okurken prafa oyununu iyice pişirmişlerdir. Selim “iki keklik bir kayada” şarkısını mırıldanarak oyuna oturur. Üst üste beş el Selim ağabeylerini yenerler. Belki biraz birbirlerini kollarlar ama olsun. Bu sırada oyun devam ederken masanın etrafı kalabalıklaşır. Çaylar kahveler derken Selim Ağabeyleri yüklüce bir hesap öder ve akşam olduğu için evlere dağılırlar.
Ertesi gün sabah erkenden Selim abi yanına Bilal’i alarak Karşıyaka’ya gelir. Mehmet henüz uyanmamıştır. Annesi oğlunun gece bir olaya karışmış olabileceğinden kuşkulanmış her ikisini sorguya çekmektedir. Onların dün oyun yarım kaldı bugün devam edeceğiz açıklamasına bir türlü inanmamakta, anlam verememektedir. Sonunda daha kargalar bile kahvaltısını yapmadan Gençlik Kulübüne gelirler. Prafaya yeniden tutuşurlar. Bu arada Naile hanım küçük oğlu Celal’i durumu araştırmak üzere Gençlik Kulübüne göndermiştir. Altı parti oyun oynanır. Her biri ikişer kez yenilirler. Selim Mendilci kısmen intikamını almıştır ama bu iki yeni yetmenin kolay lokma olmadığını da anlamıştır.
Liseyi bitiren Bilal bir yıl İstanbul’da çalışır. Eğitimine ara verir. Bir Alman firmasında çalışır. Ertesi yıl yakın arkadaşı Mehmet’in teşviki ile Onun okumakta olduğu Erzurum’a Eğitim Enstitüsünün matematik bölümüne girer.
Uzun yıllar Aydın’da matematik öğretmenliği ve bir ara öğretmenevi müdürlüğü de yapar. Son yıllarında kuş beslemeyi önceleri hobi olarak daha sonra profesyonel olarak sürdürür.
Daha yaşayacak güzel günleri ; anlatacak tatlı hikayeleri vardır. Ancak sağlığına kavuşmak için gittiği Aydın Devlet Hastanesi’nde geçirdiği bir kalp krizi onu aramızdan alır. Ölüm adın kalleş olsun. Işıklar İçinde Yat. Buldan’ımızın yiğit ve mert delikanlısı. Mehmet Seyrek’in can arkadaşı.