YEME ALIŞKANLIKLARI AİLEDEN MİRAS MIDIR?
Birçok kişi yeme alışkanlıklarını kişisel zevkleriyle açıklar. Oysa beslenme tercihleri çoğu zaman bireysel olmaktan çok daha fazlasıdır. Bir diyetisyen olarak sıkça şuna tanık olurum: Danışanlarımın tabağında sadece kendi seçimleri değil, büyüdükleri evin izleri de vardır. Peki yeme alışkanlıkları gerçekten aileden miras kalır mı?
Bilimsel olarak genetik faktörlerin iştah, tat algısı ve metabolizma üzerinde etkisi olduğu biliniyor. Ancak günlük hayatta bizi asıl şekillendiren, genlerden çok evin mutfak kültürüdür. Çocuklukta kurulan sofralar, yeme saatleri, porsiyon anlayışı ve hatta yemekle kurulan duygusal bağ, yetişkinlikteki beslenme davranışlarının temelini oluşturur.
Bir evde sebze yemekleri düzenli pişiyorsa, çocuk için sebze “olağan” bir besindir. Tatlının ödül, yemeğin ceza aracı olarak kullanıldığı ailelerde ise yiyecek, açlığı gidermenin ötesinde duyguları düzenleme aracı haline gelir. “Tabaktakini bitir”, “ekmeksiz doymam”, “misafire ayıp olmasın” gibi cümleler; fark edilmeden yeme farkındalığını zedeleyen kalıplara dönüşür.
Bu miras yalnızca çocuklara aktarılmaz. Aile içinde bir bireyin alışkanlığı, zamanla diğerlerini de etkiler. Evde sürekli dışarıdan yemek söylendiğinde bu durum normalleşir; bir kişinin sağlıklı beslenmeye yönelmesi ise mutfağın tamamını dönüştürebilir. Yani aile sofrası, hem risklerin hem de iyileşmenin ortak alanıdır.
Burada önemli olan suçlu aramak değil, farkındalık kazanmaktır. “Biz böyle gördük” cümlesi bir mazeret değil, değişim için bir başlangıç noktası olabilir. Sağlıklı beslenme; yasak listelerinden çok, evde kurulan dengeli sofralarla, çocuklara rol model olmakla ve yemekle kurulan dili dönüştürmekle mümkündür.
Sonuç olarak yeme alışkanlıkları aileden miras kalabilir; ancak bu miras değiştirilemez değildir. Bugün sofrada yapılan küçük bir değişiklik, sadece bugünü değil, gelecek kuşakların beslenme anlayışını da etkiler. Çünkü aile sofrası, aslında nesiller arası bir aktarımdır.
Yorumlar
Kalan Karakter: