[email protected]
Günlük hayatta kullandığımız pek çok sözcüğün kökeni aslında Türkçe değil. Ama uzun yıllardan bu yana dilimize iyice yerleşmiş ve hatta birçoğu artık kalıplaşmış durumda. Elbette tarihsel süreç içinde milletler arasında karşılıklı kültür geçişlerinin olması diller arasında da sözcük aktarımlarının olmasını sağlamış. Öyle sözcükler var ki kökeni yabancı bir dilden gelmesine rağmen dilimize büyük uyum sağlamış durumda. Bu sözcükleri artık Türkçe olarak kabul etmemek mümkün değil, çünkü o sözcüğün yerine geçebilecek Türkçe kökenli bir sözcük yok. Bu durumda o sözcüğün kökünün hangi dilden geldiğine bakmaksızın Türkçe olarak kabul etmek durumundayız.
Bu şekilde birkaç örnek vermek gerekirse; soba sözcüğünün kökü Macarca’ dan, patates sözcüğünün kökü İspanyol’ca ve Rumca’ dan, şemsiye sözcüğünün kökü Arapça’ dan, bahçe sözcüğünün kökü Farsça’ dan, alfabe sözcüğünün kökü Fransızca’ dan, hostes sözcüğünün kökü İngilizce’ den gelmektedir. Bu sözcükler artık dilimize yerleşmiştir. Kökü Türkçe olan bir başka sözcük ile değiştirilebilmeleri artık mümkün değildir. Zaten gerek de yoktur, bu aşamadan sonra dil köklerine bakmaksızın bu sözcükleri Türkçe olarak kabul edebiliriz. Fakat bazı sözcüklerin Türkçe kökenli çok güzel karşılıkları olduğu halde yabancı kökenli eş anlamlılarının kullanımı toplumda daha yaygındır. Günlük konuşma dilinde bu durumun farkında olunarak mümkün olduğunca Türkçe kökenli sözcüklerin kullanımına önem verilmesi gerektiğini düşünüyorum. Örneğin güncel hayatta sık kullanılan anons yerine duyuru, selfi yerine öz çekim, bariyer yerine set, fakir yerine yoksul, şahit yerine tanık, misafir yerine konuk sözcükleri tercih edilebilir. Bu örnekler çoğaltılabilir. Bunların yanında son yıllarda internetin yaygınlaşmasıyla birlikte yarı Türkçe yarı İngilizce olarak konuşulan ve adına plaza dili denilen bir konuşma biçiminin de iş dünyasında kullanımı artmıştır. Odaklanmak yerine fokuslanmak, çıktı almak yerine print almak, başlamak yerine start vermek kullanılmaktadır. Oysa görüldüğü gibi bu ifadelerin aynı anlamı taşıyan çok güzel Türkçe’ leri vardır. Güzel Türkçe’mizi korumak için gerek konuşma gerek yazışma dilimizde üst seviyede özenli davranılmalıdır.
12 Temmuz 1932 de Büyük Atatürk’ün emriyle Türk Dili Tetkik Cemiyeti adıyla kurulan daha sonra adı Türk Dil Kurumu olan kurumumuz, unutulmaya yüz tutmuş ve hatta unutulmuş pek çok öz Türkçe sözcüğün tekrar hatırlanmasını ve günlük dilde kullanılmaya başlanmasını sağlamıştır. Türk Dil Kurumu ayrıca Türk Dilinin güncel sorunlarını çözmek ve Türk Dili ile ilgili araştırmalar yapmak görevlerini de yürütmüştür. Bu çalışmalar sırasında Anadolu ağızlarında yöresel olarak kullanılan pek çok sözcüğün aslında öz Türkçe sözcükler olduğu görülmüştür. Osmanlı Devleti döneminde özellikle İstanbul’da kullanılan Osmanlıca dili büyük ölçüde Arapça ve Farsça ağırlıklı olduğu için o dönemin edebiyatı da Arapça ve Farsça dillerinin hâkim olduğu divan edebiyatı şeklinde gelişmiştir. Yüz yıllar boyunca bu durum devam etmiştir. Ancak Anadolu coğrafyasında halk dili öz değerlerini yitirmemiş ve ağırlıklı olarak öz Türkçe sözcüklerden kurulu günlük konuşma dili yaşatılmıştır. Yunus Emre’de, Karacaoğlan’da ve pek çok ozanda Halk Edebiyatının bu sade örneklerini görmek mümkündür. Anadolu’nun birçok köşesinde olduğu gibi Buldan ve çevresinde de yöresel olarak halen kullanılan çok sayıda sözcük öz Türkçe kökenlidir. Tarihsel kökleri Yörük Türkmen olan Buldan ve çevresi, daha doğrusu Batı Anadolu ve Teke yöresi halkı, yöresel sözcük ve deyişleri kullanmayı tarih boyunca sürdürerek geleneklerine, kültürüne, öz değerlerine ve diline sahip çıkmıştır.
Türklerin İslamiyet’e geçişinin ardından başlayan ve Osmanlı dönemi ile zirveye ulaşan Arap Dilinin ve kültürünün yaygın olarak kullanımı ve bu etkileşimin zaman zaman dinin bir gereğiymiş gibi algılanması durumunun, Türk Dilinin gelişmesinde olumsuz etkide bulunduğu söylenebilir. Her Arapça ya da Farsça sözcük veya söz dizisinin dini bir karşılığı yoktur. Zira Müslüman ülkelerde ve hatta Hıristiyan Arap toplumunda bile yüz yıllardır sıklıkla kullanılan Arapça selamlama sözleri selamünaleyküm, aleykümselam ifadelerinin Türkçe ’si; selam, esenlik üzerinize olsun ve selam, esenlik senin de üzerine olsun demektir. Elbette ki insanların karşılıklı olarak birbirlerini iyi dilekler içinde selamlamaları hangi dilde olursa olsun çok önemli ve çok değerlidir. Ancak Arapça kökenli bu selamlama sözcüklerini adeta kutsal ifadeler olarak görerek güzel Türkçe’miz ile selamlama sözcükleri kullanmaktan kaçınmak doğru değildir. Dostlarımızı gerek Arapça gerek Farsça gerek İngilizce, Japonca, Almanca veya Fransızca olarak selamlayabilir ve onların selamlamalarını karşılayabiliriz. Ancak güzel dilimiz Türkçe’mizi kullanarak bunu yapmanın, tarihsel köklerimize göstereceğimiz saygının ifadesi olacağını hatırlayarak, bu hazzın ruhumuzda ve benliğimizde bulacağı karşılığın tarif edilmez bir gönül rahatlığı olduğunu ifade etmek sanırım yanlış olmayacaktır.
Yazımı 1600 lü yıllarda Anadolu’da yaşamış, duygularını güzel Türkçe’mizin o en yalın haliyle şiirlere dökmüş Halk Ozanımız Karacaoğlan’dan bir şiir ile tamamlayarak siz değerli hemşerilerime İstanbul’dan selamlarımı iletiyor, esenlikler diliyorum.
Benden selam eyle sevgili yâre,
Perişan hatırın sor seher yeli
Bildir ahvalimi dostuma benim
Sevdiğim ne söyler sor seher yeli
Sen seher yelisin esersin yakın,
Dağıtma kakülün enginde sakın
Erkeğin yanında bulunma sakın
Var da bir tenhada sor seher yeli
Karac'oğlan bulma kusur huyuna,
Kurban olam kaşlarının yayına
Benim için dostun uğra yanına
Uğra sen yanına gör seher yeli…
Tebrikler Ferit bey güzel bir konuya açiklik getirmışsin.