Çağdaş YENİDEDE
Boomer Kuşağı ve Dolandırıcılık: Güvenin İstismarı
60 Yaş Üzeri Neden Dolandırıcıların İlk Hedefi?
Yazan: Çağdaş Yenidede
60 yaşına gelmiş bir insan…
Hayatın tüm dönemeçlerinden geçmiş.
Zorlukla alınmış evler, gecikmeli ödenmiş faturalar, emekle büyütülmüş çocuklar, emeklilik hayalleriyle geçirilen onlarca yıl…
Kimi zaman iki işte birden çalışmış, kimi zaman bir hasta yakınına sabaha kadar refakat etmiş.
Hayat, ona kolay davranmamış ama o hep dik durmuş.
Ve bugün…
Bir telefon çalıyor.
Bir ses: “Amcacığım çok geçmiş olsun, kartınız kopyalanmış, güvenliğiniz için işlem yapmamız gerekiyor.”
Ses kibar, resmi, güven verici.
Karşıdaki kişi “banka görevlisi”, “savcı”, “polis” ya da “telekom operatörü”…
Ve o insan — yılların yorgunluğunu taşıyan o onurlu insan —
Tüm hayat tecrübesine rağmen kart bilgilerini veriyor.
Hatta bazen daha fazlasını: TC kimlik numarasını, adresini, bazen bankacılık şifresini…
Bu noktada durup sormamız gerekiyor:
Neden? Neden bu insanlar kandırılıyor?
Neden bu kadar kolay aldatılıyorlar?
Çünkü mesele sadece bilgi eksikliği değil.
Mesele, boomer kuşağının büyüdüğü dünyanın, bugünkü dünya ile hiçbir benzerlik taşımıyor olması.
Onlar, postacıya kapı açan, telefonda kim olduğunu sormadan konuşan, televizyonda söylenene inanan bir dönemde büyüdüler.
Resmi ses, onlar için güvendi.
“Polis” dedi mi akan sular dururdu.
“Banka görevlisiyim” diyene itimat edilir, kimlik sorulmazdı.
Ve şimdi bu güven, dolandırıcıların en büyük kozu olmuş durumda.
Bu insanlar aptal değil.
Tecrübesiz hiç değil.
Ama dijital çağın hilelerine, ses taklitlerine, sahte sitelere karşı donanımsızlar.
Çünkü bu savaş onların bildiği savaş değil.
Silahları yok, zırhları yok.
Ve bazen en sevdiklerinden bile “nasıl kanarsın?” azarını işitiyorlar.
Ama bu azarı hak etmiyorlar.
Çünkü suç onların değil.
Onların suçu, sadece güvenmek.
Ve ne acı ki;
Güvenmek artık en tehlikeli davranışlardan biri olmuş bu çağda.
Dijital Çağın Dışında Kalanlar
Bir kuşağın iyi niyeti, nasıl kandırılma tuzağına dönüştü?
Boomer kuşağı, yani 1960–1965 yılları arasında doğmuş bireyler...
Onlar bugünün dijital dünyasına gözlerini açmadı.
Onların çocukluğu sokakta geçti. Mektup yazmak, zarfa pul yapıştırmak, eve gelen postacıyı beklemek günlük hayatın parçasıydı. Haberleri televizyondan değil, gazetenin ön sayfasından öğrenirlerdi. Saat akşam 8'de TRT açılır, babanın “Haberler başladı, sessizlik!” uyarısıyla ev susardı. Telefon, evde bir taneydi ve salonda dururdu. Telefon çaldığında açmadan önce bir “kim acaba” düşüncesi, hafif bir gerilim bile yaşanırdı.
Şimdi ise…
O neslin bir kısmı, elinde akıllı telefon, ekranda bir “yüz tanıma” uygulamasıyla banka girişine çalışıyor.
Ama ne yazık ki… bugeçiş, bir gelişim değil, bir “geride kalma” sancısıydı onlar için.
Teknolojiye Değil, İnsana Güvenen Bir Nesil
Bugün teknolojiye doğan bir çocuk, daha yürümeyi öğrenmeden tablet ekranında YouTube açabiliyor.
Ama boomer kuşağı teknolojiye adım attığında, zaten yetişkin bir bireydi.
Alışkanlıkları, doğruları, yanlışları, öğrenme biçimi çoktan şekillenmişti.
Ve onlar dijitalleşmeye bir hevesle değil, “mecburiyetle” geçti.
– Devlet işlemleri için E-Devlet şart oldu.
– Emekli maaşı için mobil bankacılığı öğrenmek zorunda kaldılar.
– Torunlarına ulaşmak için WhatsApp kurdular.
– Aşı sırası için HES kodu, e-Nabız, Eczane uygulamaları gibi platformlarla tanıştılar.
Ancak teknolojiyle kurdukları ilişki, bir bağ değil, bir geçit gibiydi.
Yani bir uygulamayı açıyor, işini hallediyor, kapatıyor.
Anlamadan, sorgulamadan, güvenliğini kontrol etmeden.
Ve işte tam da bu yüzden, dolandırıcılar için ideale yakın bir hedef oluşturdular.
Çünkü:
- E-posta nedir, spam nedir? Bilmezler.
- Gerçek banka çalışanı ile sahteyi nasıl ayırt edeceklerini öğrenmemişlerdir.
- “E-Devlet'ten arıyoruz, vergi borcunuz var” dendiğinde bunun absürtlüğünü fark edemeyebilirler.
Çünkü onların temel davranış biçimi; şüphe değil, güven üzerinedir.
Güvenmek: Bir Erdem mi, Açık Kapı mı?
Boomer kuşağı için “resmi ses” hâlâ dokunulmazdır.
Devlet dairesinden biri arıyorsa, “Bu gerçek değildir” diye düşünmezler.
Çünkü onlar için “devlet adamı” kavramı kutsaldır.
Yalan söylemez.
Dolandırmaz.
Kandırmaz.
Onların zihninde polis = koruyucu, banka = güven, noter = doğruluk simgesidir.
Ve ne yazık ki… dolandırıcılar da bunu bilir.
Telefonda kendini “komiser” olarak tanıtan bir dolandırıcı,
ya da “bankanızın güvenlik biriminden arıyoruz” diyen biri,
çoğu boomer için gerçeklik eşiğini çoktan aşmıştır.
Bu noktada devreye, o kuşağın en değerli ama en kırılgan özelliği girer: terbiye.
Onlar, birini sorgusuz sualsiz reddetmenin kabalık olduğunu düşünürler.
Hele hele devlet görevlisine yüksek sesle “Siz dolandırıcı mısınız?” demek, hayal bile edilemez.
Yani özetle:
Boomer kuşağı güvenmeyi öğrenmişti, ama şüphe etmeyi öğrenememişti.
Neden Onlar?
Bir dolandırıcının gözünden bakalım:
Bugün genç birini dolandırmak zordur.
Çünkü genç nesil teknolojiyle büyüdü.
Spam maillere alışkın, link şüphesi var, banka uygulamasında bildirim ve güvenlik aşamalarını tanıyor.
Birçoğu dijital güvenlik farkındalığına sahip.
Ama 60 yaşındaki bir birey için bu süreç “zorlu bir dil.”
Telefonuna gelen bir mesajda “klikle, doğrula, onayla” komutları varsa, neye bastığını bilmeden ilerliyor.
Çünkü ekrana değil, “ses tonuna” güveniyor.
Cümleye değil, “hitap şekline” odaklanıyor.
Örneğin bir dolandırıcı, “Amca senin kartına işlem yapılmış, hemen iptal edelim” dediğinde…
o sesin samimiyeti, kurbanı tuzağa bir adım daha yaklaştırıyor.
Bu bir akıl eksikliği değil.
Bu, dijital farkındalık eksikliğinin duygusal zafiyetle kesişmesidir.
Sadece Para Değil, Onur Gidiyor
Dolandırılan bir yaşlı sadece parasını kaybetmez.
Bir boomer, birikimini, emeğini, güvenini verdiği bankadan, devletten ya da “gençlerden” beklediği korumayı göremeyince, yalnız hisseder.
Ama en yıkıcı şey, kendi kendine kurduğu cümledir:
“Ben nasıl kandım?”
Bu cümlede hayal kırıklığı vardır, suçluluk vardır, utanma vardır.
Ve bu utanç, çoğu zaman suskunlukla örtülür.
Çünkü çocuklarına anlatmak istemezler.
Ya “Aptal yerine konmaktan” korkarlar, ya da
“Kızarlar, ben hallederim” diyerek olayın üzerini örterler.
Ama asıl kayıp, paranın ötesindedir.
– Özgüven kaybolur.
– İnsanlara karşı inanç sarsılır.
– Kimi zaman depresyon başlar.
– Sosyal geri çekilme olur.
Bazı yaşlılar, dolandırıldıktan sonra dijital sistemlerden tamamen uzaklaşır.
Kartlarını iptal ettirir, mobil bankacılığı siler, teknolojiyle olan son bağını da koparır.
Çünkü artık o dünya ona güvenli değil gibi gelir.
Sonuç Yerine: Kırılgan Bir Güven, Sessiz Bir Çığlık
Dijital dünya bir nimettir, ama herkes için eşit değildir.
Özellikle boomer kuşağı için bu yeni dünya; anlamaya çalıştıkları ama çoğu zaman anlaşılamadıkları bir yerdir.
Onları suçlamadan, alay etmeden, yargılamadan önce;
onların büyüdüğü dünyayı ve o dünyadaki değerleri anlamamız gerekir.
Ve belki de en çok hatırlamamız gereken şey şudur:
“Bir yaşlı dolandırıldıysa, o yalnızca kendi hatası değildir.
O, bir toplumun eğitim sisteminin, dijital dönüşüm politikalarının ve aile içi iletişimsizliğin sonucudur.”
Onlara düşen, hala güvenmeyi sürdürmek…
Bize düşense, o güvenin artık bir tuzağa değil, güvenli bir yuvaya dönüşmesini sağlamak.
Peki, Ne Yapmalı?
1. Bilgilendirme şart, ama tek başına yetmez.
Bugün birçok kamu spotunda, banka mesajında veya televizyonda “Bilinmeyen linke tıklamayın” uyarısı yapılıyor. Ancak bu uyarılar, boomer kuşağı için çoğu zaman anlamdan yoksun. Çünkü onlara neyin "bilinmeyen", neyin "tehlikeli" olduğunu söylemeden sadece “yapma” demek, çocukken “dokunma” demek kadar yetersiz kalıyor.
Boomer kuşağının zihni daha çok gerekçeyle ikna olur. Dolayısıyla, sadece "Bu linke tıklama" değil, "Bu link sana resmi bir kurum gibi görünebilir ama aslında bilgilerini çalmak için hazırlanmış bir tuzaktır" cümlesine ihtiyaç var.
Ayrıca unutmamak gerekir ki; birçok yaşlı, dijital mecralarda gezinirken kendini yalnız hisseder. Onlara neyin güvenli neyin riskli olduğunu anlatmak için bir defalık uyarı değil, sürekli destek ve açıklama gerekir. Bu da sadece devletin değil, her bireyin, özellikle de aile üyelerinin sorumluluğudur.
2. Dijital okuryazarlık evde başlar.
Birçok yaşlı, teknolojiden korktuğu için değil, kendini dışlanmış hissettiği için dijital dünyaya kapalıdır. Torunlarının hızlı parmak hareketleri, çocuklarının teknik terimleri arka arkaya kullanışı onları daha da geriye çeker. Alay edilmek, sabırsızlıkla karşılanmak ya da “Sen anlamazsın zaten” cümleleri onları kırar, uzaklaştırır.
Oysa dijital okuryazarlık, tıpkı harfleri öğrenmek gibi sabırla, sevgiyle öğretilmelidir.
Birlikte e-Devlet’e girmek, güvenli bir şekilde fatura ödemeyi göstermek, sosyal medyada nasıl dolandırıcılık yapıldığını örneklerle anlatmak, bir yaşlı için sadece bilgi değil aynı zamanda özgüven kazandıran bir bağ kurma eylemidir.
Teknolojiden anlamayan biri değil, öğrenmek isteyen biri olduklarını fark ettirmeliyiz. Bu farkındalık, onları dolandırıcılara karşı daha güçlü ve hazırlıklı hale getirir.
3. Sistemler yaşlı dostu olmalı.
Dijital sistemler genç kuşaklara göre tasarlanıyor. Hız, renk, bilgi yoğunluğu ön planda. Oysa yaş almış bireyler için basitlik, açıklık ve yönlendiricilik daha önemli.
Banka uygulamalarında büyük yazı karakterleri, sade butonlar, sesli yardım menüleri gibi detaylar sadece estetik değil, erişim hakkıdır.
Ayrıca her sistemin yaşlı dostu bir mod içermesi gerekir.
Örneğin:
- Otomatik olarak çıkan güvenlik uyarıları,
- Sesli okuyucular,
- Tek tıkla yardım hattına yönlendirme,
- Görme bozukluğu yaşayanlar için kontrastmodlar…
Devlet portallarının ve özel uygulamaların yaşlı bireylerin anlayabileceği biçimde sadeleştirilmesi, bu kuşağın dijital dünyada kendi ayakları üstünde durabilmesini sağlar.
4. Suçlularla değil, mağdurlarla ilgilenilmeli.
Birçok yaşlı dolandırıldığında asıl ikinci darbeyi, çevresinden gelen tepkilerle yer.
"Nasıl kandın?", "Bu kadar saf mısın?", "Sana bin kere söyledik!" gibi cümleler, onları daha da içe kapatır. Oysa bir insanı dolandırıcının değil, yakınlarının yargılaması, çok daha yıkıcıdır.
Dolandırıcılık bir suçtur ama bu suçun mağduru, destekle ayağa kaldırılmalıdır.
"Geçmiş olsun, artık güvendesin",
"Senin yerinde olsaydık biz de inanabilirdik",
"Şimdi birlikte ne yapacağımıza bakalım" gibi cümleler, onların yaşadığı travmayı hafifletir.
Unutulmamalı ki, yaşlılık bir zayıflık değil; bilgi ve deneyim birikimidir. Ancak bu birikimin değeri, onun korunmasıyla gösterilir. Onları suçlamaktan değil, yanlarında durmaktan sorumluyuz.
Günün sonunda…
Bu yazının gerçek amacı bir suçun anatomisini çıkarmak değil.
Asıl mesele, kırılganlıkla yüzleşmek.
Çünkü dolandırıcılık, sadece bir suç değildir.
Bir toplumu, en yumuşak karnından vurur: Güven duygusundan.
Dolandırılan bir insan, yalnızca parasını kaybetmez.
İnancını, insanlara olan bakışını, kendine duyduğu saygıyı da kaybeder.
Ve bu kayıp, bazen torunlarının gözlerinin içine bakamamak kadar ağırdır.
Bugün bir banka dolandırıcısı yaşlı bir adamı arayıp onu kandırıyorsa,
bu sadece bireysel bir hata değildir.
Bu, hepimizin içinde yaşadığı dijital dünyanın, yaşlıları dışladığının göstergesidir.
Çünkü bilgi, çoğu zaman “bizim dilimizde” anlatılıyor.
Ama onların dili… bambaşka.
İşte bu yüzden,
Bu yazıyı okuyan her genç için bir çağrım var:
Büyüklerinize öğretin.
Onlara nasıl mail geldiğini, sahte linkin ne olduğunu, “devlet aramaz” cümlesini anlatın.
Korkutmayın. Küçümsemeyin.
Yalnız bırakmayın.
Çünkü bir gün biz de yaşlanacağız.
Ve biz de bir gün bilmediğimiz bir teknolojinin karşısında
çaresiz, yalnız, güvenmeye hazır bekleyeceğiz.
Eğer bugün bu yarayı sarmayı seçmezsek,
yarın o yara bize patlayacak.
Ve biz tutunacak bir el ararken…
O eller çoktan kırılmış olabilir.
Yorumlar
Kalan Karakter: