LİKE’LAR ARASINDA BÜYÜYEN NESİL: SOSYAL MEDYADA KAYBOLAN ÇOCUKLUK
Bir zamanlar çocukluk; sokakta yakan top oynamak, misketleri avuçta sımsıkı tutmak ve dizlerimizdeki yara izleriyle eve dönmekti. Şimdi çocukluk, bir Instagram filtresiyle güzelleştirilen bir selfie, TikTok videosunda yapılan danslar ve YouTube'da beğeni uğruna paylaşılan 'challenge'lar arasında kayboluyor.
Sosyal medya, artık sadece yetişkinlerin değil, çocukların da hayatında merkezi bir yer işgal ediyor. Üstelik bu merkezde gerçek arkadaşlıklar değil, algoritmaların şekillendirdiği bir "popülerlik oyunu" var. Artık çocuklar oyun kurarken değil, beğeni toplarken büyüyor.
Gerçek Benliğin Yerine Dijital Maskeler
Bir çocuğun iç dünyası, artık dış dünyanın onayına daha açık. Filtreli fotoğraflar, izlenme sayısı yüksek videolar, takipçi sayısındaki artış… Tüm bunlar, çocukların özsaygı gelişimini ciddi biçimde etkiliyor. “Ben yeterince güzel miyim?”, “Beni neden kimse takip etmiyor?” gibi sorular, artık 10 yaşındaki bir çocuğun zihnini kurcalayabiliyor.
Çünkü sosyal medyada görünmek, var olmanın önüne geçti. Oysa çocukluk; hatalarla, oyunlarla, merakla, düşüp kalkarak öğrenilen bir dönemdi. Şimdi ise çocuklar, dijital vitrinlerde kusursuz görünme baskısıyla büyüyor.
Dijital Yalnızlık
Ironik ama gerçek: çocuklar hiç bu kadar “bağlı” görünmemişti ama hiç bu kadar yalnız da olmamıştı. Sanal dünyada geçirilen saatler, gerçek arkadaşlıkların yerini alamıyor. Ebeveynler çocuklarını odalarında sessizce ekrana bakarken “uslu” zannediyor ama o ekranlarda kimlerle konuştuklarından, neler izlediklerinden çoğu zaman habersizler.
Çocuklar ekran başında büyüyor ama kalpleri kimseyle gerçek bağ kuramadan yalnızlaşıyor. Çünkü bir yorum ya da like, sarılmanın, göz temasının, sokakta kahkaha atmanın yerini tutmuyor.
Ebeveynlere Çağrı: Dijital Ebeveynlik Zamanı
Çocuklarımız dijital bir çağda doğdu. Onları tamamen teknolojiden koparmak mümkün değil, belki de gereksiz. Ama kontrolsüz bir özgürlük, çocukları internetin karanlık köşelerinde savunmasız bırakıyor.
Ebeveynlerin artık “teknolojik koruyucu” değil, “dijital rehber” olması gerekiyor. Ne izlediklerini takip etmek, birlikte dijital kurallar belirlemek ve sosyal medyada nasıl var olunacağını öğretmek; çocuklarımızın gerçek dünyaya sağlıklı köprüler kurabilmesi için şart.
Düşünsene dostum…
Bir çocuk, odasında sessizce bir ekrana bakıyor. Dışarıda güneş parlıyor, sokakta çocuk kahkahaları yankılanıyor ama onun dünyası avuç içi kadar bir ekrana sıkışmış. Çünkü o artık oyun kurmuyor; “trend” kovalıyor. Arkadaşına mektup yazmıyor; takipçisine story atıyor. Günlük tutmuyor; filtreli hayatını başkalarına sunuyor.
Çocuklar artık büyümüyor… Görülmek için yarışıyor.
Ve her “like”, onların gözünde bir onay, bir takdir, bir değer gibi parlıyor. Ama kimse onlara “Gerçek değer içeride gizlidir” demiyor. Hiçbir algoritma bir çocuğun kalbini anlayamazken, biz yetişkinler, sessizliğimizle bu sistemin bir parçası oluyoruz.
Oysa çocukluk; düşüp dizini kanatmak, sonra sarılarak iyileşmekti. Şimdi ekran karşısında ne hissettiğini bilmediğimiz bir nesil yetişiyor. Sessiz, kırılgan, yalnız ama görünürde çok meşgul…
Ebeveynler, öğretmenler, büyükler olarak artık şunu kabul etmeliyiz:
Dijital dünya bir gerçeklik. Ama çocukların en büyük ihtiyacı hâlâ eski moda şeylerde: bir göz teması, birlikte geçirilen zaman, dinlenen bir cümle, sarılan bir el…
Eğer bugün çocukların kalbine dokunmazsak, yarın o kalplere yalnızca ekranlar hükmeder.
Ve unutma dostum…
Çocukları sosyal medyada değil, hayatın içinde görünür kılmak senin elinde.
Çünkü her çocuk, gerçek sevgiyi hak eder.
Ekrandan değil, kalpten gelen sevgiyi…
Yorumlar
Kalan Karakter: