Uzunca bir süredir ülkemizde uygulanan kontrolsüz ithalat politikaları nedeniyle maalesef hem tarım ve hayvancılık hem de sanayi malları üretimimiz oldukça geriledi. Yıllar önce kendi kendine yeten ülkeler arasında olmamıza rağmen şimdi bakliyat ürünlerinin bile çoğunu Kanada ve Malezya’ dan ithal eder duruma geldik. Yirmi sene önce Türkiye’ de köy nüfusunun ülke nüfusuna oranı % 20 lerde iken şimdi % 6-7 lere düşmüş durumda. Hatta köyde yaşayan nüfusun önemli bir çoğunluğu da artık üretime katkısı kalmamış yaşlı insanlarımızın oluşturduğu nüfus. Köylerde yaşayan insanlarımızın toplam nüfus içindeki oranının bu denli düşmesi ve iş, aş umuduyla ilçe ve il merkezlerine taşınmaları sanırım bir umutsuzluğun sonucu olsa gerek.
Türk köylüsü küstürüldü. Çiftçi, hayvancı üretimden umudu keserse onu tekrar üretim sürecinin içine dâhil edebilmek çok zor olur. Emeğinin karşılığında hak ettiği ölçüde kazanç sağlayamadıkları ve sosyal güvence içinde olamadıkları düşüncesi, köylülerimizi köylerinden şehirlere göçe zorladı. Asgari ücret de olsa düzenli maaş geliri ve sosyal güvence beklentisi bu süreçte en önemli etken oldu.
Hâlbuki devlet desteğinin ilk sırasında tarım ürünleri üreticilerinin ve hayvancılık işiyle uğraşan üreticilerin olması gerekir. Bizim gibi geniş ve verimli toprakları olan ülkeler için tarımsal kalkınma çok önemlidir. Bu beraberinde sanayi üretimini de arttırarak nitelikli büyümeyi getirecektir. Yıllardan beri bu anlamda çeşitli çevrelerce yapılan eleştirilere kulak asılmadı. Üretmeyen toplumların mutlaka bir gün zorda kalacağını söyleyenlere, inşa edilen beton yığınları, Alışveriş merkezleri, rezidanslar gösterilip gelişmişlik simgesi olarak sunuldu. Şüphesiz ki bunların da yapılması gerekir. Ancak öncelik sıralamasında doğru ve modern tarım sistemi ve reel ekonominin desteklenmesi gelmelidir. Şimdi şu virüs nedeniyle umarım bazı şeyler daha doğru anlaşılır. Öncelikle memleketimizde bir tarımsal üretim planlaması olması gerektiğini düşünüyorum. Devletin bunu yönetip denetlemesi ve üreticinin ne üreteceğini ve kaça satacağını önceden bilmesi, çiftçiyi tekrar toprakla barıştıracaktır. Çeşitli sebeplerle yerli tohum üretiminin yasaklanmasından dolayı hibrit tohumlara mecbur kalan üreticilere yerli tohuma tekrar dönebilmeleri için devlet desteği verilmesi, gelecek yıllardaki tarımsal ürün verimliliğimiz için son derece mühimdir. Modern tarım ve hayvancılık standartlarına ulaşabilmek ve ayrıca güvenilir ve sağlıklı gıda elde edebilmek için doğal gübre, ucuz mazot kullanımı, makine teçhizat yardımı, vergi ve prim avantajları konularında da devlet desteği şarttır. Gerçek yurtseverlik ve milliyetçilik bu konulara verilen önem ile doğru orantılıdır. Süratle her sektörde ithal ikameci politikalar benimsenmelidir. Ama hepsinden önemlisi bütün bunlara başlayabilmek için ülkede bir güven ortamının tesisi ve farklı dünya görüşlerinde oldukları için birbirlerine ötekileştirilen insanların yurttaşlık temelinde buluşturulması ve görüşlere saygı ortamının yeniden sağlanması gerektiğine inanıyorum.
İktisat biliminde şöyle bir kural vardır; ‘’Ekonomi politikalarının hayata uyarlanmasında psikolojik saiklerin ve güven unsurlarının etkisi, uygulanan ekonomi politikaları kadar önemlidir.’’ Ülkemizde üretimin artmasına yönelik çabalarda da toplumsal barış diline ve kucaklaşmaya ihtiyaç vardır. Bu anlamda merkezi ve yerel yönetim kademelerinde bulunan tüm kesimlere görev düşmektedir. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti, güçlü ve kökleri çok derinlerde olan bir devlet geleneğine sahiptir. Anlaşılmaktadır ki, pandemi sonrası kalkınmamızın lokomotifi tarım sektörü olacaktır.
Tebrik ederim, başarıların daim olsun inşallah