KURBAN BAYRAMI
Öncelikle tüm hemşerilerimin ve okurlarımın Kurban Bayramını kutluyorum. İnsanlarımızı bir araya getiren, ortak bağlarımızı hatırlatarak milli hasletlerimizi hissettiren nice milli ve dini bayrama sağlık, huzur ve barış içinde kavuşmayı diliyorum.
Yeni nesil biraz daha farklı ama bizim ve bizden önceki jenerasyonun geleneksel değerlere, alışkanlıklara ve rutinlere bağımlılığı sanırım daha fazla. Çocukluk yıllarımdan hatırlıyorum; Kurban Bayramlarından haftalar önce kurbanlıklar alınır, evlerin fiziki şartları genelde uygun olduğu için bu kurbanlıklara uzunca bir süre bayrama kadar bakılırdı. Çocuklar bu koyun ya da keçiler ile tıpkı şimdiki dönemde evcil hayvanlarla olduğu gibi duygusal bağ kurarlar ve bayram günü bu hayvanların kurban edilmelerini istemezlerdi. Fakat realite değişmez, büyükler çocuklara bu kurbanlıkların yaradılış hikâyelerini anlatarak gönüllerini almaya çalışırdı. Yine de o devrin çocuklarında mantıkları ile duyguları arasında kalıyor olmanın verdiği ama uzun süreli etkisi olmayan bir üzüntü ve anlam verememe hali ister istemez yaşanırdı.
Günümüzde ise bayramlara bakış açısı daha ziyade tatil dönemi olarak görülüyor. Her Ramazan veya Kurban Bayramı öncesinde bayram tatili 9 gün olacak mı tartışmaları yaşanıyor. Turizmciler tatil olmasını ve rezervasyonların yapılabilmesi için bunun önceden ilan edilmesini istiyor. Bayramların okul dönemine rastlaması halinde öğretmen ve öğrencilerde 9 günlük tatil ümidi, daha sonrasında ise tüm kamu çalışanlarında 9 günlük resmi tatil ilan edilmesi beklentisi oluşuyor. Ve nihayet 9 gün resmi tatil ilanı haberi geliyor. Fakat özel sektör her zaman bu durumdan müstesna tabi ki. Özel sektör çalışanlarına bayram günleri sayısı kadar izin veriliyor. Bazı kurumsal firmalar inisiyatif kullanarak bu dönemi 9 güne tamamlayabiliyor. Ya da bazı özel sektör çalışanları yıllık izinlerinden kullanarak bayram tatilini uzatabiliyor. Ancak yüksek sayıda özel sektör çalışanı bu imkândan yararlanamıyor ve hatta azımsanmayacak sayıdaki çalışan da bayram günlerinde bile mesai yapıyor.
Görüldüğü üzere; yazımın başında geçmiş bayramlara atıfta bulunarak yazdığım duygular, sonraki paragrafta anlattığım üzere günümüzde nasıl maddesel bir algıya dönüşmüş durumda. Bu köşede birçok kez yazdım. Gelişen ve değişen dünyanın hızına yetişmek elbette mümkün değil. Geri kalmamak için elden geldiğince çaba göstermek mecburiyeti olduğu da bir gerçek. Belki bizden sonraki nesilde de tıpkı bizim kuşağın şimdi yaşadığı duygular gibi kendi çocukluk ve gençlik dönemlerine ve o dönemlerin değerlerine bir özlem olacaktır.
Buradan anlaşılan şu ki; hızlı değişen ve yenilenen dünya düzenine her kuşak kendi imkânları ölçüsünde ayak uydurmaya çalışmaktadır.Ancak bu hız içinde yitirilen ve unutulan değerlerimizin varlığı da ne yazık ki içimizde bir burukluk hissettirmeye devam etmektedir.
Selam ve sevgilerimle..