Bu ay gazetemizde çoktandır yazmak istediğim, Buldan’da yaşamış, popüler ve Buldan’a hizmet etmiş bayanları uzun zamandır yazmak istemişimdir.
Düğünlerde baş aşçılık yapmış aşçı kadınlar Buldan’a çok hizmet etmişlerdi. Hizmet etmiş diğer kadınlar da vardı ama bir aile vardı ki; Sayıner ailesi.
Topyekun Buldan sevdalısı, doktorluk yapmış, eczacılık yapmış, ebelik yapmış, halkın içinde yaşamış, hep önderlik yapmış bir aile, oğulları ve torunları da hep Buldan sevdalısı. Buldanlılar bu aileyi hep kalplerinde yaşatmışlardır.
Hanife ebe annemiz, aslen Kırım Türklerinden, Tatar kökenlidir. Geçmişte Buldan’ımızda da Tatarlar mahallesi mevcuttu. Önce İzmir’e yerleşen Hanife annemiz, uzaktan akraba olan Abdullah Sayıner ile İzmir’de evlenmişlerdir. Daha önce Buldan’a gelip Buldan’da yaşayan Celal Sayıner, Sayıner ailesini Buldan’a davet eder. Abdullah Sayıner, eşi Hanife Sayıner, eczacı Settar Sayıner Buldan’a gelerek Buldan’a yerleşirler. Abdullah amca doktorluk, Settar amca da Buldan’da eczacılık yapar.
Abdullah Sayıner Buldan’a yerleştiğinde, Buldan’da doğum yapan kadınların lohusa hummasından hayatlarını kaybettiklerini, zorluk yaşadıklarını görür. Bunun üzerine eşi Hanife hanımı ebelik kursuna gönderir. Ebelik kursunu tamamlayan, ebe olan Hanife ebe anamız Buldan’a döner. Buldan belediyesinde, belediye ebesi olarak göreve başlar. Lohusa humması ebe anamızın çalışmasıyla sıfıra iner.
Hanife annemiz için zor meşakkatli günler başlar. O zamanın zor şartlarında, geceleri elektriklerinin söndüğü zamanlarda, gece gündüz zaman mevhumu olmadan halkın hizmetine koşar. Doğumlardan ücret almazdı. Yukarı mahallelere ve uzak mahallelere, o gününün taşıtı olan atla giderdi. Atla doğuma giderken çok kere kazara attan düşmüştür. Attan düştüğü için genellikle yaya gitmeye çalışırdı. Sonraları süren Kadir’in arabalarıyla, rahmetli şoför Talat İşçioğlu, Hanife hanımı ve Abdullah beyi arabayla getirir, götürürdü.
Hanife hanımın Orhan ve Ülker isminde iki tane çocuğu vardı. Devamlı çalışan insanlar olduklarından ev işlerini iki tane Ayşe teyzeleri yapardı. Devrantlı Ayşe çok güzel yemekler yapardı. Yaptığı yemeklerle ünlüydü. İki Ayşe hanım da yatılı hizmetçileriydi. Hanife hanım yaprak sarmasını çok severdi. Her gün sabahları kahvaltıdan sonra, mangalın içinde kül kahvesini mutlaka aksatmadan içerdi. Ayrıca közde, maltızda ağır ağır pişirilmiş karnıyarığı Hanife hanım çok severdi. Ayrıca yemeklerin üstüne tatlı olarak Devrantlı, aşçılık yapan Ayşe teyzenin, evde çok iyi açtığı baklavaları çok severdi. Diğer Ayşe teyze de evin temizlik işleriyle uğraşırdı. Gelen misafirleri çok iyi karşılar, çok iyi ikramlarda bulunur, kurabiyeler, börekler ikram ederdi.
Çok zaman iki elti beraber gezerlerdi. O zamanın şartlarında Hanife hanım fötr şapka giyer, o günün modası olan can etek elbise giyerdi. Çok kültürlü ve el sanatlarına değer veren Hanife hanım, sanki Buldan’ın reklamını yaparcasına, evlerinin perdelerini ipekli yarımlardan yapardı. Sonraları, emekli olduktan sonra göçtüğü İzmir’deki mütevazi evinde de yine evinin perdeleri ipekli yarımlardandı. Hanife hanımın evi ipekli yarımlardan olan perdelerinden bilinirdi.
Hanife hanım Buldan’a ilk geldiklerinde, Fenerci çeşmesi yanında bulunan Hasan Turallar’ın evinde kalmışlardır. Son olarak şu an Özer Vural’ın sahip olduğu evinin olduğu yerde bulunan evde oturmuşlardır. O zamanın şartlarında güçlü bir ticaret merkezi olan Buldan’da, güçlü bir kent kültürü vardı. O günün şartlarında Hanife hanım, Buldan’da mümasil (örnek kişi) kadın liderdi. O günün şartlarında ebe anamız caddeden geçerken esnaf dükkanlarıyla selamlaşır hal hatır sorardı. Toplumla iç içe yaşarken, topluma tepeden bakmazdı. Aynı halk gibi yaşar, mütevazi hayatları vardı.
Buldan’da konuştuğum hemşerilerimden birisi bana Sayınerler ailesi için, ebe annemiz için şöyle bir söz söyledi: ’’Yılları sevapla değil, her günü her saati sevapla, dua almakla geçerdi’’. Güler yüzlü, şen şakrak insanları çok severdi. Evine gelen insanları boş döndürmezdi, her konuda yardımcı olurdu. Her şeyden önce insandı, olgun görgülü bilinçliydi. Doktor Abdullah beyi çok konuda yönlendirdiğini Buldan’da herkes söylerdi. Cumhuriyetin 10. yıl törenlerinde şeref konuklarındandı. Örnek bir Türk kadını olarak, törenlerde yerini almıştır. Herkes tarafından saygı duyulurdu. Eşi doktor Abdullah bey de hasta muayenesi için gittiği evlerde, o günün tel dolaplarına bakardı. Fakirler ise, hastayı muayene ettikten sonra reçetenin içine iki buçuk lira sarıverirdi. Reçeteye de Settar amcanın ilaçlardan ücret almaması için not düşerdi.
O kadar duygusaldı ki, bugün Garanti Bankası’nın olduğu yerde bulunan Karaşlar çeşmesinde su içen bir çocuk görür, onunla konuşur ve duygulanarak ağlar. Çok merhametli olan Abdullah beyi de bu vesileyle Allahtan rahmet dilerken mekanı cennet olsun diyoruz. Bugün toplumda konuştuğumuz ağabeylerimizin büyük çoğunluğunun ebesinin Hanife Sayıner olduğunu sohbetlerimizle öğreniyoruz. Bu yazıyı yazarken kendi annemle “abin Metin’in de ebesi Hanife hanımdı” diye sohbet ettik.
Oğlu Orhan bey ve torunu Abdullah Sayıner, dede mesleği seçerek, göğüs üzerine doktor olmuşlardır. Biz Buldanlılar hep Sayıner ailesini, Abdullah beyle Hanife hanımla ve çocukları ve torunlarıyla, Settar amca ve çocukları ve torunlarıyla hep saygı duymuş, onlarla gurur duymaktayız. Buldan’da aileden kabristanda yatanlara her gün Fatihalar okunmakta yaşayanlara da dua etmekteyiz. Buldanlılar olarak, güzel Buldan’ımıza hizmet etmiş Sayıner ailesini hiçbir zaman unutmayacağız.
Ebe annemizin cenaze namazını kılmak bana da nasip olmuştu. Buldan kabristanında gömülen Hanife annemizin şahsında bütün Sayıner ailesinden vefat edenlere rahmet dilerken mekanları cennet olsun diyoruz.
Yorumlar
Kalan Karakter: