Peygamber Efendimizin Sakl-ı Sünetini Buldan’a deve sırtında getirenlerden Müftü Ahmet Efendi’nin oğlu, Buldan eşrafından, Kızılağaların Ethem Hoca ticaretle uğraşırdı. Çarşı camisinin karşısındaki dükkânda, nalburiyeden, tuhafiyeye, zeytinyağından gaz yağına kadar her türlü ihtiyaç malzemesi satılırdı. O yılların süpermarket gibi bir yerdi.
Üç oğlundan en büyüğü Şükrü 1918 de Birinci Dünya Savaşının başlamasıyla, okumakta olduğu öğretmen okulunu bırakır ve askeri okula geçiş yapar. Bu geçişte dayısı Vefa Uz’un etkisi ve ısrarı olmuştur. Genç yaşta zabit olan Şükrü 8 Temmuz 1920 de vuku bulan Denizli olaylarında Denizli’de görevli zabitlerin arasındaydı.
5 Temmuz 1920 Yunan işgalinden önce, ortanca oğlu Cevdet babasına yardım etmektedir. Dükkânlarında satılan her türlü mal, o zamanlar İzmir’den gelmektedir. Ticareti öğrensinler diye küçük oğlu Reşat ile birlikte Cevdet’i yanına alan Ethem Hoca, İzmir’e gitmek için at arabasıyla, sabahın köründe Sarayköy tren istasyonuna varırlar. On iki saatlik yolculuğun ardından Alsancak Garı’na, oradan da Kemeraltı’na geçerler. Gece konaklayacakları Kızlar Ağası Hanına geçerler. Her kapısı ayrı bir bedestene açılan han İzmir’in en büyük hanıdır. Her sokağında ayrı bir meslek dalı, üretim ve satış yapılmaktadır. Siparişlerini esnafa verirler. Hamallar malları develere yükleyip tren garına bırakırlar. Bir gece daha handa konaklayıp ertesi sabah Sarayköy’ün yolunu tutarlar. İzmir’e mal almaya gidip gelmek üç günlerini almaktadır. Yük katarıyla sandıkların içine verilen siparişleri daha sonra Sarayköy’e ulaşacaktır. İstasyona gelen malları at arabaları, katır veya develerle Buldan’a getirmek Cevdet’in sorumluluğuna kalmıştır.
O zamanlar Menderes nehrinin üzerinde tahta köprü vardır. Bu köprü 1927 yılında Bulgar mühendisler tarafından inşa edilmiştir. Köprübaşı köprüsü zaman zaman trafiğe kapatılsa da halen kullanılmaktadır.
İşgalin ilk aylarında Yunanlılar Buldanlılara pek eziyet etmezler. Ancak Yunanlılardan oluşan birlik, Buldan’ı terk edip yerine çevrede oturan Rumlardan oluşan devşirme askerler geldiğinde, işler değişmeye başlamıştır. Menderes’in güneyi işgal edilecek bölgenin dışında olmasına rağmen üzerinde üç köprü olması nedeniyle stratejik önemi var diye Köprübaşı ve Ahmetli köyleri işgal edilmiştir. Köprübaşı köyünde oturanlar Tosunlar köyüne göç etmeye zorlanmıştır. Ahmetli köyünden geçiş olmasın diye köyün etrafı Yunanlı askerler tarafından tel örgüyle çevrilmiştir. Bu çalışmaya karşı çıkan Şeytan Ahmet diye bir köylü Yunanlılar tarafından şehit edilmiş, işgal bitene kadar Ahmetli’den ayrılmamışlardır.
Köprüler Yunanlılar tarafından tutulunca, İzmir’den Sarayköy’e gelen malları Buldan’a getirmek zorlaşmıştır. Cevdet ve ırgatları katırları Menderes nehrinden bu yana geçirmek zorundadır. Malların istasyona geldiğini haber alan kervan Buldan’dan yola koyulur. Köprübaşına yaklaştıklarında tahta köprüde nöbet tutan Yunanlılar bunları geri çevirir. Tosunlar köyüne dönmek zorunda kalırlar. Orada bir plan yaparlar. Ahmetli ile Köprübaşı köyleri arasındaki en uygun yeri bulup nehirden karşıya geçeceklerdir. Tarlaların arasından geçerek nehir kenarına ulaşırlar. Katırlarla birlikte boylarına kadar gelen suya girerler ve kazasız belasız karşıya geçmenin sevincini yaşarlar. Sarayköy tren istasyonundan yükledikleri mallarını aynı yoldan Buldan’a götürmek zorundadırlar. Ağır yükün altında zorlanan katırların biri nehri geçemez. Sandığı boşaltıp, içindekileri ikiye bölerek iki defada malı geçirirler. Yunanlı askerler yakalanmadan Buldan’a sağ salim gelirler. Bu rezilliğe alışık olmayan Cevdet üstü başı ıslak olarak uzun süre kaldığından hastalanmıştır. Genç yaşta romatizmaya yakalanır.
Buldan’da yaşayan ve Buldan’ı iyi bilen Rumlardan birisi Yunanlılara muhbirlik yapmaktadır. Ağabeyi Şükrü’nün orduda subay olarak görev yapmakta olduğunu ihbar eder. Ethem Hocanın Tatarlar mahallesindeki evine iki Yunan askeri gönderilir. Kapılarının önünde oynamakta olan en küçük kardeşi Reşat’a ağabeyinin nerede olduğunu sorar. Bilmiyorum cevabı alan askerler sinirlenir ve elindeki tüfeğin dipçiği ile kardeşini döverler. Kardeşinin ağladığını duyan Cevdet aşağıya iner, durumu öğrenince bu duruma çok içerlenir ve bunun hesabını bir gün sorarım der.
Buldan’da yaşayan Rumların ve Yunan askerlerinin bir mezarlığı vardır. Asker fertlerinden ölenler olmaya başlamıştır. Cenazeleri gömmek için Tatarlar mahallesinde Çimenlik denilen derenin yamacında bulunan boş arsayı seçmişler. Bir gün Yunanlı subaylardan birinin hanımı bilinmeyen bir hastalıktan genç yaşta ölmüştür. Cenaze töreni için papaz getirtilir. Hem askeri, hem dini tören yapılarak cenaze defnedilir. Bu cenaze törenini Cevdet ve arkadaşları merakla kenardan izlerler. Kıymetli eşyalarının da yanında gömüldüğünü fark ederler. Tören biter ve kalabalık dağılır. Cevdet aklına gelen planı arkadaşlarına söyler. Plan bir hafta sonra uygulanacaktır.
Zamanı gelince bir gece vakti toplanırlar. Ellerinde kazma ve kürekle son gömülen cenazenin kabrini açarlar. Cenazenin yanına gömülen mücevher ve kıymetli eşyaları alırlar. Kabri soğukkanlılıkla eski haline getirip olay yerinden görünmeden uzaklaşırlar. Rivayete göre bu mücevherlerle Kurtuluş Savaşı için silah satın alınmıştır.
Yorumlar
Kalan Karakter: