[email protected]
Küresel ısınma kavramı ve yol açacağı olumsuz etkileri uzun yıllardan bu yana herkes tarafından dile getiriliyor. Ancak ne Türkiye’de ne de dünyada küresel ısınmanın dünyamıza vermekte olduğu ve gelecekte çok daha fazla vereceği zararlarla ilgili yeterli önlemler maalesef alınmıyor. Aksine bu olumsuz süreci hızlandıran yanlışlara devam ediliyor. Küresel ısınma sorunu ve doğuracağı zararlı sonuçları ile ilgili sadece söylem geliştiriliyor, konuşuluyor, bir algı oluşturuluyor, tüm kesimler oluşturulan bu algı üzerinden kendisine siyasi malzeme çıkarıyor. Ama çok az kişi ve kurum bu işin üzerine gerçek manada eğiliyor.
Doğanın canlı bir varlık olarak görülmesi gerekir. Oysa insanoğlu sorumsuzca doğayı katletmeye devam ediyor. Yapılan bir araştırmaya göre dünya üzerinde insanların tüketebilmesi için bir yılda 63 milyar tavuk, 300 milyon büyükbaş, 450 milyon küçükbaş hayvan ve 550 milyon domuz kesilmektedir. Bu endüstriyel hayvancılık sistemi içinde yetiştirilen hayvanların beslenebilmeleri için büyük bir doğa ve ekosistem katliamı yaşanmaktadır. Elektronik ürünlerde, giyimde, kozmetik ürünlerinde, ev eşyalarında ve insan yaşamında birçok alanda gördüğümüz tüketim çılgınlığı maalesef hayvansal beslenme konusunda da israf noktasındadır. Dünyanın bir köşesinde bazı ülkelerde insanlar açlık ile bazılarında yetersiz beslenme ile karşı karşıya iken diğer bir köşesinde ise vahşi bir tüketim söz konusudur. Bu durum dünyadaki ekosistem dengesini alt üst etmiş durumdadır. Ekosistem aynı zamanda bir besin ağı ile şekillenmekte, küresel ölçekte canlı cansız tüm varlıkların birbirine eklemlendiği bir düzeni ifade etmektedir. Ancak insanlığın geldiği bu bencil tüketim anlayışının bozduğu denge, iklim değişikliğini, küresel ısınma ve kuraklık tehdidini, covid ve benzeri salgın hastalıkların artması tehlikesini kaçınılmaz kılmaktadır.
Doğanın canlı bir varlık olduğunu unutan insanlık, kendi yaşadığı dönemdeki lüksü ya da çıkarları için başka açılardan da doğanın dengesini bozmaya devam etmektedir. Bilinçsiz yapılan tarım, yeraltı sularının bilinçsiz ve gereksiz kullanımı, zararlı kimyasallar ve kimyasal gübre kullanımı, imara açılmak üzere yapılan orman katliamları doğaya büyük zararlar vermektedir. Büyük şehirlerin aldıkları göç nedeniyle artan nüfuslarına iskân sağlamak üzere konut projeleri ve ticaret alanları yapmak için de tarımsal alanlar ve ormanlar yok edilmektedir. Oysa ülke coğrafyasına nüfusun mümkün olduğunca dengeli dağılması, doğaya verilecek tahribatın da en az seviyede kalmasını sağlayacaktır. Zira bunun başarılabilmesi için güçlü bir ekonominin olması şarttır.
Canlılar içinde en vahşi tür olan insanın artık bu durumun sürdürülebilir olmadığını bir an önce fark etmesini ve her insanın bireysel olarak süratle çözüme yönelik aksiyon alması gerektiğini düşünüyorum. Elbette bu bilincin oluşması için bilim insanlarının, merkezi ve yerel yöneticilerin öncülük etmesi gerekecektir. Bizlerin de doğadaki dengenin korunmasına, onarıcı tarım olarak nitelendirilen sistemde tarımsal üretim ve hayvancılık yapılmasına yönelik bireysel olarak göstereceğimiz çabaların başında, bu konuda duyarlı siyasetçileri iş başına getirmek öncelikli sorumluluğumuz olmalıdır. Aksi halde ilerleyen yıllarda susuzluk ve kuraklık dünyanın ve ülkemizin en önemli sorunu olacaktır.
Buldan özelinde baktığımızda da durum farklı değildir. Her geçen sene kaynak suları azalmaktadır. Buldan Deresi kuruma noktasına gelmiştir. Önceki yıllarda Buldan’ın içinden geçerek hem doğal ve görsel bir estetik oluşturan hem de hemşerilerimizin bahçelerini sulamak için istifade ettikleri su arkları maalesef anılarda kalmış durumdadır. Bir doğa harikası ve kuş cenneti vasfındaki Yayla Gölü’nün ve gölü besleyen su kaynaklarının korunması için sarf edilen çabaların, ağaçlandırma ve bitkilendirme faaliyetlerinin arttırılması, mevcutların korunması, ‘’Yeşil Buldan’’ olarak bilinen ve tanınan ancak son yıllarda bu özelliğinden uzak kalmış durumdaki Buldan’ımızı yeniden o yeşil çehresine dönüştürmek
hayati derecede önemlidir. Bu anlamda somut ve bilimsel projeler hazırlanarak gerek öz kaynaklar ile gerek merkezi hükümetten alınacak yardımlar ile gerekse iklim değişiklikleri ve küresel ısınmaya karşı doğanın korunması konularında duyarlı çevreler aracılığı ile akılcı finansman destekleri sağlanarak bu projeler hayata geçirilmelidir. Buldan’ın doğasının korunması, yaşatılması, doğaya verilen tahribatların bertaraf edilmesi konularında duyarlı tüm kesimlerin siyaset üstü bir yaklaşım ile bir araya gelmeleri gerektiğini düşünüyorum. Çocuklarımıza her anlamda güzel ve yaşanabilir bir dünya bırakmak insanlık vazifemizdir.