[email protected]
Bu ay aslında bambaşka bir konu ile ilgili bir yazı hazırlamıştım. Ancak Temmuz ayının son günlerinde ilk önce Manavgat’ tan gelen ve bir türlü kontrol altına alınamayan orman yangını haberi ile sarsıldık. Ardından peş peşe devam eden bu yangın haberleri sonrasında, uzun yıllar içinde insanın doğaya verdiği tahribatın kaçınılmaz sonucu olarak karşı karşıya kalınan iklim krizinin neden olduğu bu tür doğal felaketler konusuna tekrar değinmek istedim.
Manavgat yangınının ardından Marmaris, Bodrum, Milas, Datça, Mersin, Adana’ dan gelen orman yangını haberleri içimizi yaktı. Birkaç gün sonra ise Aydın, İzmir, Köyceğiz, Isparta’ dan da orman yangını haberleri aldık. Nihayet 2 Ağustos Pazartesi ve 3 Ağustos Salı günleri Buldan’ımızın Türlübey köyü yakınlarında, yine 3 Ağustos Salı günü Yayla, Kaşıkçı, Alandız Köyleri mevkiindeki ormanlık alanlarda çıkan yangınlar hepimizi derinden üzdü.
İnsanoğlu doğaya karşı en acımasız biçimde davranmaya ve doğayı katletmeye devam ettikçe, kaynakları sorumsuzca tükettikçe, sadece kendi yaşadığı dönemdeki lüksünü düşünüp gelecek nesilleri yok saydıkça maalesef küresel iklim krizinin sonucunda kuraklık, kıtlık, erozyon, sel, orman yangınları gibi felaketleri yaşamak şaşırtıcı olmayacaktır. Kimyasal tarım ilaçları, haşere ilaçları ve kimyasal gübrelerin toprağa ve havaya verdiği zararlar, yoğun kozmetik malzeme kullanımı sonrası atmosferdeki dengenin bozulması, plansız ve kontrolsüz biçimde artan dünya nüfusunun beslenebilmesi için endüstriyel hayvancılığın artması, artan nüfusa iskân sağlamak için doğal alanların tahrip edilerek, tarlaların ve ormanlık alanların yerleşime açılması ve bunlar yetmezmiş gibi üst düzeyde dikkatsiz ve ihmalkâr insan davranışları, şu an yaşadığımız ve gelecekte daha da yoğun ve yaygın biçimde yaşanması muhtemel felaketleri oluşturan başlıca etmenlerdir.
Bu eleştiriler sadece bizim ülkemize mahsus değil elbette. Genelde tüm dünyada yıllardan beri küresel iklim değişikliği, küresel ısınma ve kuraklık konularında sadece çevreci örgütlerin ve duyarlı çevrecilerin feryatları yükseliyor. Çok az sayıda devlet yöneticisi gerçek anlamda bu konuda hassasiyet ortaya koyabildi. Ancak kuraklık ortaya çıktığında, susuzluk yaşanmaya başlandığında veya bu günlerde olduğu gibi orman yangınları ile karşı karşıya kalındığında, yaşanan sorunun çözümüne yönelik çalışmalara hız veriliyor. Sorun giderildiğinde ise yaşananlar unutulup tekrar başa dönülüyor. Bu şuna benziyor; İstanbul’un trafik sorununu çözmek için yeni yolların yapılması gibi. Yeni yolların yapılması sorunun geçici çözümü aslında. Bir süre sorun çözülmüş gibi oluyor, nüfus arttıkça o yollar da yeterli gelmemeye başlıyor ve yaşanan trafik sorununa çözüm için tekrar yeni yollar inşa etme ihtiyacı doğuyor. Böylece şehir yaşanmaz hale geliyor. Oysa yapısal çözüm İstanbul’a göçü durdurmak ve hatta insanların geldikleri memleketlerine geri göç etmelerini sağlayacak sistemi ve kalkınmayı sağlayabilmek olmalı. Küresel iklim krizinin yol açtığı felaketler için de felaket yaşanmadan önlem alabilmek yapısal çözüm olacaktır. Ancak her hâlükârda tedbirli olmak şüphesiz çok önemlidir. Örneğin deprem yaşanmadan önce depreme dayanıklı, nitelikli ve zemin şartlarına uygun yükseklikte binalar yapmak, deprem sonrası yeterli toplanma alanları oluşturmak, eğitimli arama kurtarma ekiplerini sürekli hazır tutmak veya kuraklık yaşanmadan önce suyu iktisatlı kullanmak, doğal su kaynaklarını heba etmemek, tarımsal sulamada su tasarrufu sağlamak için otomatik sulama sistemleri kurmak, doğal gübre kullanımını arttırarak toprağın su tutmasını sağlayıp daha az sulamaya ihtiyaç duyulmasını temin etmek ve böylece kuraklık ve akabinde kıtlık tehdidini bertaraf edebilmek ya da ormanlarda yangın oluşmasını engellemek için kırsalda yaşayan insanların ve piknikçilerin cam ve metal başta olmak üzere çöp bırakmamalarını sağlamak, orman içi denetim ve kontrolleri arttırmak, orman yangınlarının zararlarını en az seviyede tutabilmek için planlı orman alanları oluşturmak, orman gözetleme noktalarını arttırmak, yangına havadan acil müdahale için yeterli sayıda uçak, helikopter filosu kurmak, karadan müdahalede gerekli araç gereç ve teçhizatı sürekli hazır bulundurmak, sel yaşanmadan önce atık su ve yağmur suyu hatlarının taşıma kapasitelerini kontrol altında tutmak, gerekirse arttırmak, dere yataklarına imar izni vermeyip bu derelerin fazla suyun tahliyesinde doğal görevini yapmasına izin vermek, erozyonu önlemek için ağaçlandırma ve bitkilendirme faaliyetlerini aralıksız ama planlı bir şekilde sürdürmek, tüm doğal felaketler için sürekli güncellenen koordinasyon planları oluşturmak, doğal ya da ihmal sonrası yaşanan felaketlerden en az zararla çıkılmasında etkili olacak önleyici ve acil müdahale tedbirleridir.
Doğa dostu her duyarlı insan elinden gelen gayreti ortaya koymalıdır. Doğa, kısır siyasi çekişmelere ve ranta kurban edilemeyecek kadar değerlidir. Gelecek kuşaklara yaşanabilir bir dünya bırakmak temel insanlık vazifemizdir.
İnsan doğanın bir parçası malesef insanlar doğaya karşı duyarsız ve bencil oldular Ümit ederizki bir daha bu yangın ve felaketler olmasın çocuklarımız torunlarımız güzel bir gelecek bırakalım . Çok güzel bir yazı olmuş ellerine emeğine sağlık Ferit bey teşekkür eder güzel yazılarınızın devamını dilerim selamlar sevgiler