1950 yılı soğuk bir akşam günü Aralık ayı Ramazan ayı oruçları tutuluyor. Malum ya; insanlarımız ekonomik gücü nispetinde, karşılık beklemeden, Ramazan daveti yaparlar. Bu şehrimizin bir geleneğidir. Güroluk mahallesinden bir ailenin nişanlı kızları vardır. Çarşı mahallesinde oturmakta olan oğlan ailesi, kız evini “Ramazan daveti” için, belirlenen bir günde , “yemeğe buyurun” demişlerdir. Önce oğlan evi davet eder, sonra kız eve, karşılığı olarak davet eder.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, ilk toplantısının hemen ardından, daha Cumhuriyet ilan edilmeden, toplum için acil olan kanunları çıkarmaya başlar. Bu kanunlardan birisi de 1336(1920) yılında çıkarılan 55 nolu yasa olan “Düğünlerde Men-i İsrafat kanunu” dur. Özellikle zenginlerin ve bürokratların yaptıkları düğünlerde savurganlığını önlemek amacı hedeflenmiştir. Bu kanuna göre, düğünlerde fazla masraf yapmak (ölçüsü belli değil) ve ikiden fazla çengi(dansöz) oynatmak yasaklanmıştır.
Men-i müskirat (alkollü içkilerin, sarhoş eden maddelerin ) satışı ve kullanımı hakkında çıkarılan kanun gibi, amacı, ulusal tasarruf tedbirleri almaya yönelik idi. İlk meclisin çalışmalarının büyük bir bölümü, mali kanunlardan oluşuyordu. Çıkartılan yasalarla, her türden devlet geliri arttırılmaya çalışıldığı gibi, bir taraftan da özel harcamalardaki savurganlıkları önlemeye çalışıyordu. Maksat, devletin yaptırım imkânlarını kullanarak elde edilmesi planlanan tasarrufun, en buhranlı günlerini yaşamaya hazırlanan, Kurtuluş Savaşı’na kanalize edilmesini sağlamak, mücadelenin giderleri için alt yapı hazırlamaktı. Bu yasa CHP’nin başvurusu üzerine 1966 yılında Anayasa mahkemesi tarafından anayasaya aykırı bulunarak iptal edilmiştir.
Belediyeler de “Men-i İsrafat kanununa” dayanarak, yöresel anlamda kendilerince tedbirler almışlardır. Bunlardan birisine örnek olarak, yasanın çıktığı sene, Buldan belediyesinde sağlık memuru olarak çalışan, Yeniceli Sıhıyeci Osman Efendi ile ilgili, anlatılan bir uygulamadır.(Osman Kaya, 1888/1976).Belediye Meclisi’nin aldığı kararlardan birisi de, nişanlı veya yeni evlenenlere, tepsi ya da sini içinde baklava gönderilmesinin yasaklanması idi. Bir düğün sonrası, kız evi yaptığı baklavayı, gönderilmesi yasak olduğu için, gece karanlığında gizlice kuşane içine kor, kapağını kapatır sofralık ile sararak oğlan evine gönderir. Bu durumu gören fesat bir komşu, belediyeye haber verir. Belediye sağlık görevlisi Osman Efendi tarif edilen yere gider, yolda, içi baklava dolu kuşaneyi alır, belediye ye getirir. Ertesi gün baklavaları dağıtır, boş kuşaneyi odasındaki rafa koyar. Tatlı sahibi kuşaneyi geri almak için her yolu dener ama Osman Efendi, geri vermez. Osman Efendi emekli olduktan sonra kuşane geri verilir.
Kuşane, bakırdan yapılan, kapaklı, kalaylı değişik çap ve derinlikte bir tenceredir. Genelde içine ekmek konur. Kurbanda kavurma konur. İçinde helva karılır. Davetlerde çorba ve sebze yemekleri pişirilir.
Kız evinden on kişi kadar, bir sofralık insan, Ramazan Daveti için gelirler. Yemek listesinde şunlar vardır: Zeytinyağlı şehriye çorba, otlu pide, etli kuru bamya, yoğurt, üstü kebaplı pilav, karpuz. O mevsimde karpuz bulmak zordur. Bazı insanlar özel günler için, saman içinde karpuz, kavun bulundururdu. Yemekler yendikten sonra karpuz kesilir. Karpuz dilimleri yenince, oğlan babası, temiz bir kaşığı kız babasına uzatarak “Kazı bakalım dünür, karpuzun en tatlı yeri burasıdır” der. Kız babası kızarır, sinirlenir ama belli etmez, karpuz kabuğunu kazır, birlikte yerler. Üstüne kahveler içilir Bir süre daha oturduktan sonra izin alarak ayrılırlar.
Karpuz kabuğu kazımak, kız babasını sinirlendirmiştir. Bunu aşağılayıcı bir davranış olarak değerlendirir, zoruna gitmiştir. Kendi kendine “Amma da görgüsüz insanlar! Neredeyse kabuğunu yedirteceklerdi!” der.Evlerine varınca hanımına “ Ben bu insanlarla yapamam , sabahleyin nişanı geri vereceksiniz!” der.Sabah nişan atılır!...
Kaynakça: E.İ.Ş
Yorumlar
Kalan Karakter: