Buldan’ın orman ve koruluklarında bolca bulunan mazı ağacının ürünü olan, aynı adla söylenen mazılar, hem kocakarıların saç boyası, hem de çocukların bir çeşit oyununun malzemesidir. Küçük olanları cıngılt, büyük olanları löslös diye adlandırılırdı. Oyuna katılan her çocuk iki cıngılt veya bir löslös koymak zorundadır. Ebe taşının önüne çizilen çizgiyi geçmemek şartıyla ebe taşına atılan bilyelerle sıralama belirlenir. Bilyeler cam ve demir (şılak) olmak üzere iki çeşitti. Cam bilyeler bakkallarda para ile satılırdı.Oynarken kırılma riski olduğu için şılak bilye daha çok tercih edilirdi.Ancak şılak bilye satılmaz, garajda araba tamir ve bakımı yapılırken, arabalardan çıkan bilyeleri tanıdık şoförlerden isteyerek temin edilirdi.
Buldan garajının, şimdiki hamamın olduğu alanda bulunduğu yıllar. Akşama doğru garajın içinde çocuklar tamirden çıkacak bilyeleri bekliyorlar. İşte onlardan biri de Çil Amad. Yanında ekibi atmaca gibi dağıtılan bilyeleri kapıyorlar. Sonra onları diğer çocuklara satıyorlardı. Sattıkları bilyeleri çocuklar oynarken ‘ mazı kaynak ‘ diye bağırırlar ve mazılarla birlikte çalarlardı.
Garajın üst köşesindeki kulübe dikkatlerini çeker. Tahtadan yapılmış tek gözlü odadan oluşan bu barakada Nasrullah Dede yaşamaktadır. Kimsesi olmadığı için, belediyenin tahsis ettiği bu yerde milli piyango bileti ve çocuklara şeker ve sakız satarak geçimini sağlamaktadır. İşi gücü hinayetlik olan Çil Amad’ın aklına bu barakayı görünce , şeytani bir fikir gelir:
-“Gece bu kulübeye girelim, dede uyurken ne bulursak götürelim.”
Arkadaşları çaresiz bu fikri kabul ederler ve gece yarısı el ayak çekilince kulübenin kapısını açarlar. Ortalığı karıştırırlarken Nasrullah dede uyanır. Karşısında hırsızlık yapanları görünce:
- “Ne istiyorsunuz benden ? Benim gibi gariban birinin nesi olabilir ki çalınacak !”
- “Kes sesini be moruk! Çıkar biriktirdiğin paraları!”
- “Allah’ından bul emi! Başka bir şey demiyeceğim. Nerede bende para? Karnımı zor doyuruyorum.”
Bir şey çıkmayacağını aklı yatan Çil Amad ve çetesi barakadan çıkarlar. Dere kenarındaki yoldan giderek hızla uzaklaşırlar. Allah ayaklarını dolandıracak ya; Nasrulah dedenin ahı tutar ve arkadaşlarından biri kaçarken ayağı kayar ve dereye yuvarlanır. Dereye inip arkadaşlarını bulurlar. Ancak arkadaşlarının hem ayağı kırılmıştır hem de pis kanalizasyon suları akan derede, şeytan çarpmış ve ağzı yamulmuştur.
X X X
Şimdiki sinemadan dönme alışveriş merkezinin üst tarafındaki yer, park olmadan önce; eskiden şirket binası denilen; işgal öncesi Polonyalıların yaptıkları dokuma tesisleriydi. Yunanlılar Buldan’ı terk ederken burayı ateşe vermişler; uzun yıllar harabe olarak kalmıştır. Sinemanın altındaki şu an itibarıyla mevcut olan; bir ara askerlik şubesi olarak ta kullanılan taş bina yabancı şirketin müdür lojmanıydı. Yunanlılar işgal sırasında bu binayı cephanelik ve levazım deposu olarak kullanmışlar.
İşte bu harabeye dönen metruk binada Kanlı Baba diye bilinen, kimi kimsesi olmayan, felçli olduğu için tekerlekli sandalyede yaşamını sürdürebilen bu kişiye hayırsever insanlar bakıyordu. Geceleri de orada kalıyordu. Feleğin çemberinden geçmiş, buna rağmen hiçbir zaman hayattan yakınmayan, mugallit bir insandı.
Hayırsız, arkadaşına şeytan çarpmasından ders almamıştı. Fırsat buldukça etrafına zarar veriyordu. Bir gün arkadaşlarından biri:
-“Kanlı Baba da bir define haritası olduğunu duydum. Ne edip edelim, onu elinden alalım.”
Bu fikir herkesi heyecanlandırır. O gece ortalık sakinleşip, el ayak çekilince
Kanlı Baba’nın yanına giderler.
- “Dayı! Sende define haritası varmış. Zorluk çıkarmadan ver onu bana.”
- “Evlat! Ne arasın bende define haritası. Olsa ben böyle sefil bir hayat mı sürerim.”
- “Çok konuşma! Neredeyse çıkar, çabuk.”
Zor durumda kalan Kanlı Baba, ellerinden kurtuluş olmadığını anlar ve başından savmak için bir yalan uydurur.
- “Harita yok ama definenin nerede olduğunu biliyorum. İçme Deresi’nde. Dede’nin mezarının olduğu uçurumun altındaki koca kayanın yakınlarında olduğunu söylerlerdi büyüklerimiz.”
Definenin yerini öğrenmenin sevinciyle, Kanlı Baba’ya bir zarar vermeden oradan uzaklaşırlar.
- “Yarın sabah yola koyulacağız.Şimdi herkes evine.”
Ertesi sabah kuşluk vakti yola koyulurlar. İçme Dedesinin mezarına ulaştıklarında kan ter içinde kalmışlardır. Etrafta bir keşif yaparlar ve o civardaki büyük ağaçların etrafını kazmaya başlarlar. Akşamın olduğunu bile fark etmeden çalışırlar. Ancak define falan bulamazlar.
- “Haydi gidelim, herhalde kandırıldık. Dönüşte sorarım ben o Kanlı Babaya.”
Buldan’a dönüş yoluna koyulurlar.Dereden çıkıp rampaya geldiklerinde yolu boydan boya kesmiş bir engerek yılanı ile karşılaşırlar. Dev yılandan ödü kopan bizim avareler geri dönerler. Ancak Buldan’a gidecek başka bir yol bilmiyorlardır. İçlerinden biri:
-“Yukarı doğru devam edersek Kazandere köyüne ulaşırız.”
Çaresiz köyün yolunu tutarlar.Gece olduğunda köye varırlar. Yürüyecek halleri kalmamıştır. Metruk terk edilmiş bir köy evine girerler.
-“Geceyi burada geçirelim. Sabah yola devam ederiz.”
Gece uykuya daldığında yılan rüyasına girer. Onu yılan boğmak üzere iken Kanlı
Baba gelir ve Hayırsız’ı kurtarır.
Bu rüyanın etkisinde kalan Hayırsız, ertesi gün Buldan’a indiğinde ilk işi Kanlı Babayı ziyaret etmek olur. Babanın elini öper, ondan özür dileyip, affetmesini ister. Baba her zaman olduğu gibi büyüklüğünü gösterir.
Yorumlar
Kalan Karakter: