“Erik gelmiş bazara, korkma gari yaz geldi Üsen” diye seslendi Keleşlerin Ali, Dıgıdık Üsen’e.
“Hıı, gelmiş abe, baza gün benim torun illi dede bazadan erik alıve deye dutturdu, gittik gari sepedin ucundan yapışdı. Totulu başlı bi garı satıbbamış, üç lereye. Alıvedim bi okka emme daha eyşi, garnın ağrıcek dedim emme vedi yidi gahbe gızan. Aşamoltu, garnım garnım deye gıvarnıp duruydu. Amel olmuş ellalem”dedi Dıgıdık Üsen.
“Ben de yiyimen hiç erilken, çağlayı, gızanlara alıverin emme bi dene bile gatmam ağzıma. Millet çağla, çağla deye bişey işleyo. Emme ben hiç tamah edip yimen” dedi Şeytanların Cemal.
Muhabbet erik, goruk, abudik gubidikten çıkacaktı besbelli.
“Bire çay verem mi Ali abe”diye seslendi ocaktan gaveci Halilibram.
“Al ge bakam içelim gari, dökülceğine al ge biz içelim galan” diye cevap verdi Keleşlerin Ali. Amacı gızdırmaktı Keleşlerin Ali’nin.
Başladı söylenmeye Halilibram “Benim çayımın üsdüne çay va mı hu Buldan bazarında, huna bak, huna. Millet çay işcez deye ta nerlerden kalkık geliyo burlara. Buldan peşkiri gada ünü va benim.Garıla bile benim çayımın tadına guralamış ev gezmelerinde. Sen nerem debban, a koka şaş” diyerek çayları getirdi masaya.
Çaylarla birlikte muhabbet koyulaşmaya başladı.
“Aga” dedi Dıgıdık Üsen “Bu evine erik, bağına Yörük lafı nerden çıkmış sen biliyosundur, senin kafa kağıdı baya esgi. Annadıve bakam” diye laf attı Keleşlerin Ali’ye.
Kelşelerin Ali seksenine varmış, torun torbaya garışmış, muhabbeti dinlenir bi adamdı. Hinayet hinayet güldü.
“Benim duyduğum, vakdi zamanında dokumacılık Buldan’dan bi adamcık işsiz galmış. Köy köy dolaşırken köyün birine vamış. O köyde de imam yokmuş, gelcek deye bekleşip durulamış. Gelen Buldanlıyı da imam zannedmişle. Oo hoca hoş geldin deye edrafına çevirmişle. Adamcıkda hiç ses etmemiş. Zaten perişan vaziyette şaç sakal birbirine garışmış. Aç bilaç dolanırken insanlıkdan çıkmış. Hemen garnını doyurmuşla, saçını sakalını temizlemişle, yatceği yeri göstemişle. Adamcık gari sevincinden ölcek galan. Neyse, senin ki başlamış sabah akşam namaz gıldırmeye. Bildiği dualarlan namaz gıldırıyomuş.
Aradn epey bi zaman geçmiş, köylü bizim hocaya, hocada köylüye alışmış. Bi gün Yörüklerden bi adam goşdurmuş gelmiş,-Üle hoca- demiş,-Biz filan dağda yörüğüz. Bizim ağa öldü, bunu gömcez, sen vazifeni yapıve. Hinci baddık galan demiş bizim hoca içinden. Ülen hadi namaz niyaz tamam da bu ölü işi nerden çıkdı deye kendi kendine hayıflanıyomuş. Eh madem ne edelim, başa gelene baş çeke deye düşmeşle yola. Git gidimemin, git gidimemin vamışla yörüklerin dağına. Ölü çadırda yatıpduru. Suyu ısıddırmış seninki. Başlamış yıkımaya. Epey bi yıkamış etmiş emme ölünün kiri çıkcek gibe değil. Zaten hava ıscak, yanıpba ortalık. Sarmış gari ölüyü çapuda kefenlemiş aklı sıra . Cenazeyi hazırlamış, benim işim tamam gari ben gidem demiş Yörüklere. Aaan demiş Yörükler, gömcez cenazeyi ayrılma bi yere. Neyse alıkgidmişle, gömmüşle buna, buncaz duasını da edivemiş. Hadin eyvallah decek emme dur bakalaım hoca talkınını da edcen demişle. Bizim hocanın can burnunda gari, sabah olalı yörüğün ölüsünnen uğraşıp duru, hey heyle tepesinde, ter burnundan diğildebduru. Varmış gabirin başına,
Evine erik, bağına Yörük,
Ne sıkıldın a kıllı Yörük
Ne mundar ölüymüşsün sen,
Ta bene mi buldun sen,
deye deye talkını da etmiş, arkasına bile bakmadan köyüne bile varmadan doğru Buldan’a doğru goşturmaya başlamış.”
Yorumlar
Kalan Karakter: