Vaktin birinde Buldan’a yeni atanan Kaymakam tahrirat katibi, Avukat Ali’nin kiralık evlerinden birini tutup yerleşmişler. Yaramaz fırıldak oğlu Tonguç, ev sahiplerinin kendi gibi kaynaşık torunları Mehmet ile tanışıp hemen can ciğer kuzu sarması olup kaynaşmışlar.
Sıcak bir yaz günü, günlerden Perşembe. Motorhane o gün elektirik üretmediği için çalışmıyor. O yıllar elektrik üretimi mazot yakılarak elde ediliyor. Makineler çalışırken soğutma amaçlı bahçesinde bir su havuzu var. Ancak su petrol atıkları karıştığı için yağlı ve kirli oluyor ama kimin umurunda. Buldan’ın gençleri yüzmek için buraya doluşuyorlar.
Bizim kafadarlar kimse gelmeden havuza yüzmeye gidiyorlar. Öğleden sonra kalabalıktan girilmiyor. Yalnız burada yüzmenin bir riski var. Herkes yüzerken aniden gaddar motorhaneci (görevli makinist) çıkıp gelebilir ve herkesin canı yanabilir. Sabah erken saatlerde bizim iki kafadar giysilerini havuzun alt kıyısındaki Avralların bağındaki omcalardan birinin altına saklarlar ve kendilerini havuza atarlar.
O sırada motorhaneye teftişe gelen görevliyi fark etmezler. Makinist bunların giysilerini alır ve mazot varilinin içinde bir güzel bular. Giysilerin işe yarar bir hali kalmaz. –alın giysilerinizi çıkın gidin havuzdan, geberip başıma iş açacaksınız- diye bağırınca korkudan panikleyen kafadarlar, yalın ayak başıkabak havuzdan çıkıp süs yolu boyunca koşarak evlerine varırlar.
Annelerine durumu anlatırlar. Anneleri de onlara giysilerini kaybettikleri için çok kızar- akşam babalarınız eve gelsin ne ceza verirlerse sonucuna katlanırsınız diye bir de anneleri korkutur. Bir güzelce yıkanırlar ve yeni giysilerini giyerler. İki kafadar doğru çocuk parkında alırlar soluğu.
Orada bisiklet bindirici Niyazi Ağanın yanına varırlar. Niyazi Ağanın bir iki yeni, bir iki de eski bisikleti vardır. Eskilerin adı çocuklar arasında takadır. Yeni öğrenenlere takalar verilir, ustalara yeniler. Beş dakikası 25 kuruştur. Yeniler o sırada yoktur. Usta, yeniler bugün yok mu-diye sorarlar.-onlar seferde birazdan gelirler.
Biraz bekledikten sonra parasını peşin verip yeni bisiklete atlarlar. Bizimkiler aynı zamanda bisiklet cambazıdır. Niyazi Ağa arkalarından bağırır. –Durun acele etmeyin, saatini kurayım öyle başlayın. Usta yanından ayırmadığı çalar saatini ayarlar- Saati ayarladım, beş dakika sonra burada olun diye tembihler.
Kafadarlar bisikletlere atladıkları hızla parktan uzaklaşırlar. Bisikletin üstünde numaralar yapacak kadar ustadırlar ama sonuçta iki teker üstünde gidiyorsun. Motorhanenin önüne geldiklerinde dururlar. Sabah yaşadıkları olay gelir akıllarına –Memet, akşam dayak yemeye hazırlan bakalım. Ne yapacağız, ne yalan uydurup kurtulacağız bu beladan, hazır altımızda bisikletler varken Denizli’ye kaçalım. Orada bizim akrabalarımız var. Pederlerin öfkesi geçene kadar onlarda kalırız. Olur mu, olmaz mı derken Denizli’nin yolunun tutarlar.
Yollarda mola verirler. Bağ bahçe kenarlarında durup, meyve koparıp susuzluklarını giderirler. Derken akşama doğru, İstasyon caddesinden giriş yaparlar şehre. Çınar meydanına kolayca varırlar.
Bisikletleri zamanında gelmeyen Niyazi Ağa telaşlanmaya başlamıştır. Doğruca karakola gider, komiserin odasına girer ve başlar anlatmaya –Başlarına kesin bir şey geldi bunların. Kaza falan geçirmiş olmasınlar. Başıma iş açacak kesin bunlar benim.-Ağzını hayra aç usta. Gelir çocuklar. Bisikletler yeni olduğundan heveslenmişlerdir. Gelirler. Meraklanma sen diye ustayı sakinleştirir komiser. Çocukların kim olduğunu tespit eden polis durumu ailelere bildirir.
Meserret kahvesinin önüne geldiklerinde akşam ezanı okunmaya başlar. Bisikletleri çınar ağacına yaslarlar. Son harçlıklarıyla simit ve çay alıp karınlarını doyururlar. – Neden geldik buraya, hani akrabalarına gidecektik. Dedem beni buraya getirdi. Tek bildiğim yer burası. Dedemlere gidemeyiz. Onların da şimdiye kadar haberi olmuştur. Sabahı edelim, geri döneriz.
Akşam İzmir seferinden dönen Aydın Gürelme ve mesaiden dönen tahrirat kâtibi olup bitenleri hanımlarından öğrenirler. –Hiç merak etmeyin bulacağız kerataları.-Nereden bulacağız Aydın kaptan.-Sen merak etme müdür bey, bin şu arabaya. İki kafadarın babaları ciple Denizliye çocuklarını aramaya çıkarlar.
Gece saat on bire geldiğinde kahveler kapanmak üzeredir. Bisikletlerini alırlar ve iki sokak ötede dedesinin evinin önüne gelirler. Ümitsiz ve çaresiz bir şekilde otururlar kapının önüne, yorgunluktan uyuya kalırlar.
Gece vakti birkaç yere bakan babaları henüz çocuklarını bulamamıştır. – Hani buluruz diyordun. Bak gece yarısı oldu bulamadık. Polise haber verelim.- Son bir yer kaldı bakacağımız. Bulamazsak polise gideriz demiş Aydın kaptan.
Gece yarısı cipin farları sokağı aydınlatınca, babasının evinin önünde uyuya kaldığını fark eder. Derin bir oh çeker ve Allaha şükrederler. –Kalkın bakalım üşüyeceksiniz burada. Gidelim evimize, güzelce yatağınızda uyursunuz. Uyku sersemi çocuklar babalarını görünce ağlamaya başlarlar. –Niyazi Ağanın bisikletleri nerede – Karşıdaki ağaca bağladık.
Bisikletleri ve çocukları cipe yerleştirip çocuklara en ufak kötü bir laf etmeden, azarlamadan evlerine dönerler. Ertesi sabah bisikletleri sahibine teslim edip, Niyazi Ağanın da gönlünü almışlar. Birlikte karakola gidip şikâyetlerini geri almış. Bu olay tatlıya bağlanmış.
Yorumlar
Kalan Karakter: