İnsan okulunu bitirip, askerliğini yapmışsa, üstüne evlenip bir de iş bulmuşsa hayatında herşeyin tamam olduğunu düşünür. Ama tablo ne kadar güzel görünürse görünsün insan hayatı sınavlarla doludur. Ben de en iyi niyetimle çalışıp hizmet ettiğim şirketimde patronumun bana verdiği sözleri tutmadığını fark ettiğimde büyük hayal kırıklığına uğramıştım. Bir sonraki iş yerindeyse başarılarımı hazmedemeyen çalışanların bana çelme takma çabalarından bunalmıştım. Ne var ki, insan hayatında bir kapı kapanırken bir başka kapı açılır.
YENİ BİR BAŞLANGIÇ
Birgün çalıştığım mağazaya,önceki şirkette cila işlerimizi yapan İhsan Usta geldi. Benimle görüşmek istiyormuş... Çağlayan’da kendi iş yerinin alt katında komple kurulu bir mobilya atölyesinin kiralık olduğunu haber verdi. İlk fırsatta gidip bahsettiği atölyenin yerini gördüm.İşe başlamak için hiç de fena sayılmazdı. Hayatımda yeni bir dönem başlıyor, kendi işimi kuruyordum!Maaşlı çalıştığım günlerde, Veli Efendi Hipodromu’nun işlerini yaptırdığımız marangozda çalışan bir ustanın gerek efendiliği gerekse ustalığı çok dikkatimi çekmişti. Ona“Kemal Usta, birgün bir atölye açarsam beraber çalışırmıyız?” diye sormuş, oda “tamam, olur” demişti. İş kurmaya karar verdiğimde gidip onu buldum ve durumu anlattım. Birlikte tutacağım atölyeye gittik.O da beğendi. Sıra iş yerlerimize haber vermeye gelmişti.Ben patronlarıma durumu anlattığım da ikiside çok olgunlukla karşıladılar.Onlara söz verdiğim üzere kendi yerime bizim fakülteden bende üç dönem sonra mezun olan bir arkadaşımı ayarlayıp bir ay sonra dostane bir şekilde işyerinden ayrıldım.Kemal Usta dahaber vermiş, bir ay sonra iş yerinden ayrılmıştı.İkimiz de işin başına geçip kolları sıvadık. Kemal Usta’nın yanına başka elemanlar ve çıraklar aldık. Şimdi sıra müşteri bulmaya gelmişti…
İLK İŞ
O yıllarda hemşire olan eşim Nurten’in Beşiktaş Sağlık Merkezi’nde birlikte çalıştıkları göz doktoru Fevzi Akkan,ona Fındıklı’daki evlerinde yapılacak mobilyalar olduğunun söylemiş.Bende vakit kaybetmeden gidip evin ölçülerini aldım.Mobilyaları tasarlayıp imalatlarına hemen başladık ve kısa sürede teslim ettik.İlk işim olması nedeniyle bir terslik çıkmaması için azami itina gösterdim. Fevzi bey çok dikkatli ve titiz biriydi.Çalışmamızdanmemnun kalmış olacakki Osmanbey’de bulunan muayenehanesinin komple dekorasyonu yapmamı istedi. Eşi Ulviye hanımda göz döktoruydu.Orasını da sorunsuz bir şekilde tamamlayıp teslim ettim. Bu memnuniyet sonradan abi-kardeş ilişkisine dönüştü. Dostluğumuz onlar rahmetli olana kadar devam etti.Nurlarda uyusun Fevzi bey verdiği işlerin yanı sıra yakın çevresine beni önermesiyle yeni işlerim ve müşterilerim oldu. Onun vesilesiyle 1970’li yılların başlarında İstanbul’un en ünlü göz doktorlarından biri olan Prof. Nejat Ayberk’in Taksim’deki muayenehanesine işler yaptım.
***
Bir gün Fevzi bey ve eşi Ulviye hanım Nurten’le bizi yemeğe davet ettiler.Birlikte Tarabya’daki Palet balık restoranına gittik.Mekan küçük bir yerdi. İşyeri sahipleri Nejla hanımla eşi Kahraman beydi. Nejla Hanım, kolej mezunu bir hanımefendi, bir hobi olarak bu işe girmiş, çok sempatik cana yakın birisi. Kahraman beyde bir devlet kuruluşunda genel müdür,aynı zamanda ressam. Masamıza geldikleri Fevzi bey onlara benim iç mimar olduğumu,kendi evlerinin mobilya ve dekorasyonlarını yaptığımı, atölyemin olduğunu anlattı. Nejla hanımda o anda içinde bulunduğumuz mekanı dekore ettirmek istediklerini söyleyince Fevzi beybu işi benim yapabileceğimi ve bana kefil olduğunu söyledi. Nejla hanımda bir anda “tamam” deyince ilk restoran işimialmış oldum.Rölöve ve eskiz çalışmalarından sonra yaptığımız toplantıda,rustik bir anlayışlamutfak,salon,masa ve iskemleler yapılmasıiçin mutabakat sağladıkve üretime geçtik.Kısa sürede altyapı çalışmalarını ve mobilya üretimlerini tamamladık. Yenilenme sürecinde iş yerinin çok uzun kapalı kalmasını istemiyorlardi, o nedenle çok titiz bir koordinasyon gerekiyordu.Şükürler olsun ki önemli bir problem olmadan montajları tamamladık ve işleri söz verdiğimiz tarihte bitirdik.İstanbul Boğazı’nın en güzel noktalarından biri olan Tarabya’da o yıllarda restoranlar yan yana sıralanmıştı.genellikle menüler balık ağırlıklıydı. Nejla hanımın hizmet anlayışı ve kaliteden ödün vermemesi sayesinde kısa sürede müşteri potansiyeli çok arttı.Bunun üzerine restoranları adeta bir zincire dönüştü: Palet 1, Palet 2 ve Palet 3… Tüm bu mekanları peş peşe dekore ettik.En sonunda Tarabya plajı olarak kullanılan bugün de ilgi görenmeşhur mekanıda, devreye soktuk.Tam o noktada Kahraman Bey bana ortaklık önerisinde bulundu. Eşimle bu teklifi çok düşündük ama balık restoranı gecesi-gündüzü, hafta sonu, bayramı-seyranı hep evden uzak kalmayı gerektiren bir iş koluydu. Akşam yemeklerinde evde, daima ailecek bir arada olmak bizim önceliğimiz olduğundanbu teklife teşekkürlerimle olumsuz cevap verdim.
HANGİSİ DAHA PAHALI?
O dönemden unutmadığım br olay ucuzluk ve pahalılık üzerinedir. Palet 1 restoranın sandalyelerini adedi 105 TL’den fatura etmiştim.Piyasada standart sandalyeler 70-80 tl civarındaydı.Müşterim diğer mekanlarında sandalyelerini başka firmalardan satın aldı. Ancakonların yarıdan fazlası, birinci yılın sonunda ıskartaya çıktı, kullanılmaz oldu.Benim yaptığım iskemlelerse sapasağlam!İkinci yıldastandart sandalyeler dökülmeye başladı. Üçüncü yıl Kahraman bey ile yemek yerken “Varol sana bir itirafta bulunmak istiyorum” dedi ve ekledi “sen ilk mekandaki sandalyeleri 105 liradan fatura edince çok bozulmuştum, ama bu üç senede başkalarından aldığım sandalyelerin çoğu döküldü.Senin 32 iskemlense aynen duruyor. Bu işin sırrı nedir?” diye sordu.Ona şu cevabı verdim:Mobilya üretiminde kullanılan keresteler,kırmızı,yeşil,sarı ve siyah isimleriye pazarlanır.Kırmızı birinci sınıf kalitedir, her renkte kaliteyle birlikte fiyatı da düşer.Bir iskemleyi sarı markayla imal edersen,70 liraya satarsan, kırmızıyla yapılan 105 liralık sandalyeyle aynı kârı elde edersin. Tabii ustalık farkıda cabası… İşte bu farkı vermeyip ucuza aldım sanan müşterinin aldığı iskemlenin ömrüde kısa olur.İngilizler boşuna söylememişler “ben ucuz alacak kadar zengin değilim” diye.
BABA PARASI DEĞİL, ALIN TERİ
Daha önce çalıştığım şirketlerdeyken evini döşediğim hiç bir müşteriye, “ben Çağlayan’da kendi atölyemi açtım” diye haber vermedim. Benim esnaflık anlayışıma göre bu etik olmaz diye düşündüm. Ama ne ilginçtir ki ben talep etmesem bile oradaki müşterilerimin hemen hepsi aylar sonra beni arayıp Çağlayan’da buldular. İlk günden itibaren kaliteli üretim ve dürüstlük ilkelerine sadık kalacağıma kendime söz verdim ve ilkemden mesleği bırakıncaya kadar hiç taviz vermedim.
***
Atölyeyi açarken elimde sermayem hiç yoktu.Eşimin desteği dışında tek dayanağım sanatımdı.Bu konuda kendime ve bilgime güveniyordum.Bu noktada babama başvurup, “Baba, Buldan’dan veyaçiftlikten bir tarla sat da, işe başlarken elimde biraz nakitim olsun” diye ricada bulundum.Babam,“tarlalarda kardeşlerinin de hakkı var, sana pay verirsem hak geçer” diyerek bu teklifime olumsuz cevap verdi. O anlarda biraz üzüldüm ve kırıldım.Ama sonradan çok memnun oldum.En azından arkamdan hiç kimse “baba parasıyla adam oldu” diyemeyecekti. Demedi de zaten… Eşimin desteği ve kendi emeğimle ekmeğimizi kazandık, şükür borçsuz-harçsız, başımız dik, 40 yılı aşkın bir süre işimizi yürüttük. Sevgili Babam da vefatına kadar benim başarılarımla daima gurur duydu.