BULDAN’DA YAŞAMAK - 7
Cemal Varol Öncel
Hepimiz hayatın güzel anılardan, başarılardan, mutluluklardan oluşmasını dileriz. Ancak yaşamın akışı hep böyle değildir elbette. Keyifli zamanlar dışında zorlu, üzücü, sıkıntılı anlar da vardır. Zengin, fakir, başarılı, sıradan, ünlü, ünsüz, fark etmez… Bu evrensel hakikat istisnasız herkes için geçerlidir. Ne var ki, kimimiz güzel, neşeli hatıralara odaklanırken, kimimiz de hep olumsuzlukları hatırlar. Böyle olanlarımız hayatın mutluluk veren yanlarını çabucak ıskalar. Hiç kuşkusuz, hepimiz çevremizdeki yanlışları gidermek için çalışmalı, daha iyisine ulaşmak için çabalamalıyız. Ama bu çaba, sadece sorunları görüp sorunları konuşan gamlı, huzursuz, kızgın bir insana dönüşmemize neden olmamalı. En zor zamanda bile gülümseyecek anları bulup çıkarmalıyız. “Sürekli gamlı, gergin” insanlar çevrelerine yeterince faydalı olamadıkları gibi hayatı kendileri için de zorlaştırırlar.
***
Doğrudan yaradılışımdan mı, yoksa Buldan’daki yetiştirilme tarzımızdan mı bilinmez, bana daima neşeli ve yakınlarını güldürmeyi seven bir insan olduğum söylenmiştir. Bunu bana söyleyenlerden biri de ben genç bir subayken bizimle aynı dönemde görev yapan, sivil hayatında İstanbul Teknik Üniversitesi’nde profesör olan Fikret Hoca’mızdı. Bir gün bahçede otururken Fikret Hoca beni yanına çağırdı, “otur biraz sohbet edelim” dedi ve ekledi: “Varol, seni uzun zamandır izliyorum çevrene hep neşe dağıtıyorsun, hep pozitifsin. Hatta bunu en üzüntülü olduğunda bile yapıyorsun, bunu nasıl beceriyorsun?” diye sorunca, ben de “Hocam, ben bunu hesaplayarak yapmıyorum; içimden geldiği gibi davranıyorum.Ama üzüntülü ve heyecanlı olduğum anlarda dışarıya karşı daha bir neşeli görünüyorum herhalde” diye cevapladım.
MUTLU VE BAŞARILI
Şurası bir gerçek… Hangimiz etrafımızda “yüzü sirke satan” insanlar isteriz? Hepimiz “ağzından bal damlayan” kişilerle dostluk kurmayı arzulamaz mıyız? 1960’lı yıllarda mesleğe giren genç bir İç Mimar olarak işim gereği çok sayıda başarılı, varlıklı ve bir kısmı da şöhretli insanla tanışma fırsatı buldum. Bunlarla ilgili iki tane gözlemimi sizlerle paylaşmak isterim. Öncelikle insanlar, başarılı ve ünlü oldukları için illa ki mutlu olmuyorlar. Çünkü onlar da bizim gibi insan. Para ve mevkinin sayısız sorunu aşmakta rolü yadsınamaz. Ama bunlar bile insanın, “mutlu” bir insan olması için yeterli gelmeyebiliyor. İkinci gözlemimse,olumlu düşünen, umutlu ve her zaman neşesini koruyan insanların karamsarlara göre daha başarılı olduğu. Diğer bir ifadeyle… İnsanlar başarılı oldukları için mutlu olmadan önce, mutlu oldukları için daha başarılı oluyorlar.
***
Meslek hayatımda baştan sona tamamladığım ilk ev projesi, İstanbul’da bence yaşça oldukça büyük, zarif bir çiftin eviydi. Abdi Denel tam bir beyefendiydi.Saraydan gelme bir ailenin mensubu olaneşi Ümit Hanım da çok görgülü ve bilgili bir hanımefendiydi.Abdi Bey, kaliteli perde tülü üretimi yapan bir fabrikanın sahibiydi. Aynı zamanda dönemine göre çok iyi eğitim almış bir insandı. Ne var ki kendini takdim ederken en gurur duyduğu vasfı, ailesi, geçmişi, varlığı değil esnaflığıydı. Bana bir defasında şöyle demişti: “Ben işletmeciyim, Sorbonne Üniversitesi (Fransa’nın en saygın üniverstesi) mezunuyum ve de en önemlisi Mahmutpaşa (İstanbul’un tarihi ticaret bölgesi) esnafıyım.” Kısacası bu nazik insanlar, varlıkla alçakgönüllüğü çok güzel bir şekilde birleştirmişlerdi. Onların güler yüzlü, önerilere olumlu yaklaşan tavrı, yaptığımız işe doğrudan yansıdı. Proje öngördüğümüz üç aylık süre sonunda sorunsuz bir şekilde sonuçlandı:Salon, ebeveyn yatak odası,genç yatak odası ve oturma odası mobilyalarını yerlerine monte ettik. Halılar, perdeler ve aksesuarlarla bütünleşince hacimler tam istenilen kalitede ve güzellikte oldu.Ayrıca tavan ve duvar boyaları mobilyalarla uyumluydu. Evin teslim edilme zamanı geldiğinde Ümit Hanım ve Abdi Bey özellikle salona hayran oldular. Ben de aksesuar ve tablolar konusunda oldukça bonkör davrandıkları için kendilerine teşekkür ettim. Zira aksesuarlar dekorasyonda çok önemlidir, adeta bir hanımın makyajı gibidir. Ümit hanıma sonraları “Ümit Anne” diye hitap etmeye başladım. Bu candan hitabım, onunda pek hoşuna giderdi. Büyük nezaket gösterip, yeni evlerindeki ilk yemek davetini eşim Nurten’le birlikte bize verdiler. Onların görgülü-bilgili, alçakgönüllü ve nazik duruşları bana çok şey öğretmiş, bende kalıcı izler bırakmıştır.
ÜNLÜ VE KİBAR
Meslek hayatımın yine ilk yıllarındaki projelerimden biri de o yılların başarılı futbolcularından olan Fenerbahçeli Selim Soydan ve eşi ünlü film yıldızıHülya Koçyiğit’in Nişantaşı’ndaki eviydi. Konu ev ve evin mobilyaları, dekorasyonu olduğunda genellikle evin hanımının sözü geçerlidir. O dönem, Hülya hanımın en popüler olduğu zamanlardı. Türkiye’de en çok tanınan insanlardan birisiydi. Öte yandan bu ününe rağmen proje üzerindeki ufak tefek isteklerini dile getirirken hiç bir kapris yapmadı. Aksesuar seçimlerinde bile müşterek alışverişe çıktığımızda hep benim fikrime saygılı davrandı. Sahip olduğu üne, gördüğü itibara karşın onun bu alçakgönüllü ve herkese saygılı tavrına açıkçasıhayli şaşırdım.İnsanların gördüğü itibara karşın şımarmaması ne kadar güzel bir özellik. Bu güzel tavrın ödülü de projenin hiç sorunsuz ilerlemesi oldu. Soydan-Koçyiğit çiftinin dekorasyonu başarıyla tamamlandıktan sonra, evin görüntüleri önemlibir gazetede yayınlanmıştı. Gazetede çıkan haberde, Hülya hanımın ağzından “evdeki her şeyi kendim tasarladım” diye yazmışlardı. Bu haberin ardından Hülya Hanım beni aradı.Orada yazılanların hiçbirini söylemediğini,röportajı yapanların kendisine danışmadan ilave ettiklerini dile getirip benden defalarca özür diledi.Tüm proje boyunca sergilediği görgülü davranışlardan hareketle onun söylediklerinin doğruluğundan bir an bile şüpheye düşmedim. Bunu da kendisine söyleyip teşekkür ettim. Bir başkası olsaydı telefon edip durumu açıklama mezaketini göstermeyebilirdi. Onun bu kibar davranışını hiçbir zaman unutmamışımdır.