Tam zemherinin karşılığıydı artık bu sıcaklar. Rüzgarlar bile sıcak sıcak esiyordu Tekke yanından. Moramıdın kahvenin önü ikindinleri güneş gittikten sonra, gün dinlenirken pek güzel oluyor, gelen giden dışarıya çıkarılan masalara, sandalyelere oturuyordu.
Simitçi Etem’i ünnedi Evyakanların Fehmi
-“ Etem, ge ağam bi gevrek ve bene” dedi.
Simitçi Etem verdi tabladan bir simit. Evyakanların Fehmi yalnız oturuyordu masada. Yan taraftaki masada Abdalların Musa oturup duruydu. -“Musa yicesen birini de sene alı veren akıdeş” diye seslendi Fehmi.
-“Aan akıdeş, akşam oluggeli, hinci yirsem ağşam evde ekmek yiyimem, sağol” dedi.
-“Üle akıdeş, hiç sorma” dedi Evyakanların Fehmi. “ Yuka hasdaneye bi doktor gelmiş, tahlil olam deye vadıydım. Ben altı ayda bir giderim doktora , doktor bey benim yağıma, duzuma motoruma, gatırıma bakıve biyon derim. Eee akıdeş bizim sülalede şeke va, anam şekeden öldü, bubam şekeden öldü. Dayılarımın ikisinde de şeke vadı hey akıdeş. Ondan ben tahlil oluyom devamlı. Neyse vadık doktora, doktor bene, civaraya bırak amca dedi. Eh oğlumuz bırağam dedim. Böyün üç hafta oluggeli bende bi işdah açıldı emme deme gitsin. Ne yirsem doymeyom akıdeş. Sabalan kakıyom bi gayfaltı ediyom, dığan gadmarınnan iki yuka ediveriyola, gıvırıveriyom, aaa yarım saat sona bi acıkıveriyom, ölüyom acımdan. Gözüm dönüyo açlıkdan gari” dedi.
Amma çenesi düşük adam ha diye düşündü içinden Abdalların Musa, Evyakanların Fehmi için. Ama onunda niyeti vardı muhabbet etmeye. Sabah olalı el tezgâhında girmiş çukurun içine, kendi kendine türküler çağırmış, Cezayir’i bile söylemişti. Sesi de güzel değildi, yarık davul gibi çıkardı ama ne yapsın vakit geçirmek için, ara sıra asılırdı türküye.
-“ Eee bırağabildinmi bari akıdeş civaraya” diye sordu Evyakanların Fehmi’ye. -“ Bırakdım akıdeş, çok zor oldu, epey bi zorluk çektik emme, iyi oldu, sağolsun doktor çok ilgilendi. Hap vedi civarayı bırakmak için, Allahcım devletimize zeval vermesin. Kaç paralık ilaca beş guruş vemiden aldık geldik. Hapın çok feydası oldu. Emme iştah bi arttı akıdeş heç sorma. Çolak Ali’yi gınardım, pis bonaz deye, onu bile goduk geçtik gari” dedi.
-“Çolak Ali demi, pis bonazdı Fehmi abe” diye sordu Abdalların Musa; muhabbeti uzatmak için.
-“Üle akıdeş ne deyyon sen, onun bonazı tevatürdür gari” dedi ve başladı anlatmaya.
-“Çolak Ali’nin bi ablası vadı Tosunla’da. Bi gün habe göndermiş Ali’ye. Girey gün ekmek etcem, bezirme ediverem gel de yi Ali bizim oğlan deye. Ali bu haberi alır almaz, deh demiş düşmüş yola. Onda, Nene Kemal Sarayköy’e giddemiş, trenlen Sarayköy’e gelcek yolcuyu almeye, Duran çeşmesinin yanında Belediye’nin kesdiği çınar ağacı vadı ya gocuman çınar, ıhı tam orda görüvemiş buncazı,
- Bin üle Ali ben sene götüren Tosunlara gada. Demiş Nene Kemal. Binmiş Çolak Ali şöför mahalline. Muhabbet muhabbet vamışla Tosunlara. Enmiş ablasının evinin önünde arabıdan Ali. Ablası hemen gomuş bunun önüne ıscacık bezirmeleri. Bizim Ali bi geçmiş başına bezirmelerin. Yirmin yimemin. Ablası edegelirmiş bezirmeyi, Çolak Ali yalayıp yuta töpelemiş. Ablasıda gıyımazmış bi gılık olur galır deye, emme Ali ha bire kakdırırmış bezirmeyi. Arkasından da laklağıda dikemiş tepesinden. Lörk lörk içemiş suyu da. Yanamış Ali’nin içeresi. İkindin olunca gari ablasına – Abla ben varan giden gari, anam husulanır duru, ben yoveş yoveş giden galan, gal sağlıcaklan abla-demiş. Düşmüş yola. Göbek şişmiş desdümbek gibe. Ikıldeye ıkıldeye başlamış yörümeye. Epey bi gitmiş. Yenice yarmasına daha yeni varıvemiş. Onda İzmir seferinden dönen Sönmez otobüsünü gullanan Fatma’nın Nadir dönük geliymiş goca otobüslen İzmir’den. Yanına gada vamış, basmış kornaya – Dayı bin bakam, nerden geggelin sen- demiş. Bizimki zaten ölmüş bitmiş, - Aan dayım binmiyem, deyzen ordan geggeliyim
Tosunlardan –demiş. Kasap Orhan’da muavin galan Fatma’nın Nadir’in otobüsünde. Yolcula hep bir bakamış Çolak Ali’ye. –Dayı bin gari huna- deye bağırmış Fatma’nın Nadir. “Dayım ben accık yörücen akşama gada varım ben Buldan’a. –Üle bin işde gidelim- deye bağırmış Kasap Orhan Çolak Ali’ye. Üle oğlumuz bizim gız, 22 dene otlu, ısmınaklı, yoğurtlu bezirme edivedi. Bende onları yidim yidim sığınamadım- deyince Kasap Orhan bağırı bağırıvemiş buna – Üle gahbe herif, huna bakın huna, amma pis bonazmış ha. Nadir abe, boş ve buna, hadan binin biz gidelim, bu arkamızdan yayan gelsin demiş” dedi.
Simitçi Etem’i ünnedi Evyakanların Fehmi
-“ Etem, ge ağam bi gevrek ve bene” dedi.
Simitçi Etem verdi tabladan bir simit. Evyakanların Fehmi yalnız oturuyordu masada. Yan taraftaki masada Abdalların Musa oturup duruydu. -“Musa yicesen birini de sene alı veren akıdeş” diye seslendi Fehmi.
-“Aan akıdeş, akşam oluggeli, hinci yirsem ağşam evde ekmek yiyimem, sağol” dedi.
-“Üle akıdeş, hiç sorma” dedi Evyakanların Fehmi. “ Yuka hasdaneye bi doktor gelmiş, tahlil olam deye vadıydım. Ben altı ayda bir giderim doktora , doktor bey benim yağıma, duzuma motoruma, gatırıma bakıve biyon derim. Eee akıdeş bizim sülalede şeke va, anam şekeden öldü, bubam şekeden öldü. Dayılarımın ikisinde de şeke vadı hey akıdeş. Ondan ben tahlil oluyom devamlı. Neyse vadık doktora, doktor bene, civaraya bırak amca dedi. Eh oğlumuz bırağam dedim. Böyün üç hafta oluggeli bende bi işdah açıldı emme deme gitsin. Ne yirsem doymeyom akıdeş. Sabalan kakıyom bi gayfaltı ediyom, dığan gadmarınnan iki yuka ediveriyola, gıvırıveriyom, aaa yarım saat sona bi acıkıveriyom, ölüyom acımdan. Gözüm dönüyo açlıkdan gari” dedi.
Amma çenesi düşük adam ha diye düşündü içinden Abdalların Musa, Evyakanların Fehmi için. Ama onunda niyeti vardı muhabbet etmeye. Sabah olalı el tezgâhında girmiş çukurun içine, kendi kendine türküler çağırmış, Cezayir’i bile söylemişti. Sesi de güzel değildi, yarık davul gibi çıkardı ama ne yapsın vakit geçirmek için, ara sıra asılırdı türküye.
-“ Eee bırağabildinmi bari akıdeş civaraya” diye sordu Evyakanların Fehmi’ye. -“ Bırakdım akıdeş, çok zor oldu, epey bi zorluk çektik emme, iyi oldu, sağolsun doktor çok ilgilendi. Hap vedi civarayı bırakmak için, Allahcım devletimize zeval vermesin. Kaç paralık ilaca beş guruş vemiden aldık geldik. Hapın çok feydası oldu. Emme iştah bi arttı akıdeş heç sorma. Çolak Ali’yi gınardım, pis bonaz deye, onu bile goduk geçtik gari” dedi.
-“Çolak Ali demi, pis bonazdı Fehmi abe” diye sordu Abdalların Musa; muhabbeti uzatmak için.
-“Üle akıdeş ne deyyon sen, onun bonazı tevatürdür gari” dedi ve başladı anlatmaya.
-“Çolak Ali’nin bi ablası vadı Tosunla’da. Bi gün habe göndermiş Ali’ye. Girey gün ekmek etcem, bezirme ediverem gel de yi Ali bizim oğlan deye. Ali bu haberi alır almaz, deh demiş düşmüş yola. Onda, Nene Kemal Sarayköy’e giddemiş, trenlen Sarayköy’e gelcek yolcuyu almeye, Duran çeşmesinin yanında Belediye’nin kesdiği çınar ağacı vadı ya gocuman çınar, ıhı tam orda görüvemiş buncazı,
- Bin üle Ali ben sene götüren Tosunlara gada. Demiş Nene Kemal. Binmiş Çolak Ali şöför mahalline. Muhabbet muhabbet vamışla Tosunlara. Enmiş ablasının evinin önünde arabıdan Ali. Ablası hemen gomuş bunun önüne ıscacık bezirmeleri. Bizim Ali bi geçmiş başına bezirmelerin. Yirmin yimemin. Ablası edegelirmiş bezirmeyi, Çolak Ali yalayıp yuta töpelemiş. Ablasıda gıyımazmış bi gılık olur galır deye, emme Ali ha bire kakdırırmış bezirmeyi. Arkasından da laklağıda dikemiş tepesinden. Lörk lörk içemiş suyu da. Yanamış Ali’nin içeresi. İkindin olunca gari ablasına – Abla ben varan giden gari, anam husulanır duru, ben yoveş yoveş giden galan, gal sağlıcaklan abla-demiş. Düşmüş yola. Göbek şişmiş desdümbek gibe. Ikıldeye ıkıldeye başlamış yörümeye. Epey bi gitmiş. Yenice yarmasına daha yeni varıvemiş. Onda İzmir seferinden dönen Sönmez otobüsünü gullanan Fatma’nın Nadir dönük geliymiş goca otobüslen İzmir’den. Yanına gada vamış, basmış kornaya – Dayı bin bakam, nerden geggelin sen- demiş. Bizimki zaten ölmüş bitmiş, - Aan dayım binmiyem, deyzen ordan geggeliyim
Tosunlardan –demiş. Kasap Orhan’da muavin galan Fatma’nın Nadir’in otobüsünde. Yolcula hep bir bakamış Çolak Ali’ye. –Dayı bin gari huna- deye bağırmış Fatma’nın Nadir. “Dayım ben accık yörücen akşama gada varım ben Buldan’a. –Üle bin işde gidelim- deye bağırmış Kasap Orhan Çolak Ali’ye. Üle oğlumuz bizim gız, 22 dene otlu, ısmınaklı, yoğurtlu bezirme edivedi. Bende onları yidim yidim sığınamadım- deyince Kasap Orhan bağırı bağırıvemiş buna – Üle gahbe herif, huna bakın huna, amma pis bonazmış ha. Nadir abe, boş ve buna, hadan binin biz gidelim, bu arkamızdan yayan gelsin demiş” dedi.